Gazeteler de tıpkı insanlar gibi doğar, emeklemeye başlar, ardından ilk adımlarını atar. Okurunun nabzını tutup hislerinin tercümanı olmayı başarırsa olgunlaşır. Ama tıpkı geçmişte kimi refiklerimizin düştüğü hataya düşüp kendisini var eden okurlarına ihanet ederse, doğru bildiğini değil de işine geleni aktarmaya kalkarsa ve kendi insanına yalanlar söylerse o zaman o gazetenin sonu yaklaşmıştır. 14 yıllık yayın hayatı boyunca Yeni Şafak da hata yaptı, kimi zaman yüzü kızardı. Ama biz şafak yolcuları; göğsümüzü gere gere söylüyoruz ki, bilerek ve isteyerek hiç yalan söylemedik
İstanbul-Bayrampaşa'daki Yeni Şafak Yönetim Merkezi... Ya da diğer bir deyişle, Türkiye'nin en özgürlükçü gazetesinin “aile ocağı”… Sakın ola, bu “aile ocağı” deyimini gelişigüzel bir biçimde kullandığımız düşünülmesin. Aksine, son derece bilinçli olarak yaptık bu benzetmeyi… Çünkü, Yeni Şafak, kurulduğu ilk günden bu yana, gerek çalışanlarını, gerekse okurlarını daima “büyük bir aile” olarak tanımlayageldi.
Mensupları, Türkiye'nin, hattâ dünyanın dört bir köşesine yayılmış olan, buna karşılık aralarında mesafelerin zayıflatamayacağı kadar güçlü duygusal bağlar bulunan çok kalabalık bir aile…
Günümüzde Türkiye'nin en saygın fikir gazeteleri arasında yer alan Yeni Şafak, yayın hayatına, 23 Ocak 1995 günü, İstanbul-Topkapı'daki bir iş merkezinde başlamıştı. Ve ilk sayıya atılan şu üç kelimelik manşet de, gazetemizin 14 yıllık tarihçesindeki istisnasız her haber toplantısına egemen olan o iyiniyetli, yapıcı, okurlara “yılgınlık” değil “moral verme” amacındaki pozitif bakış açısının net bir yansıması olarak ulusal basın arşivlerine giriyordu:
Günümüzde Albayrak Grubu şirketlerince kullanılan bu binanın yalnızca bir tek katında, gerek teknik imkânlar, gerekse personel sayısı itibarıyla son derece mütevazı şartlarda yola çıkan Yeni Şafak, hem objektifliğe özel bir önem verilerek hazırlanmış haberleri, hem de sahip olduğu seçkin yazar kadrosunun sıradışı yorumlarıyla, yalnızca bir kaç ay içinde, Türk medya dünyasındaki en dikkat çekici yayın organlarından birine dönüşecekti.
Dört yılı aşkın bir süre boyunca Topkapı'daki bu binada hizmet veren gazetemiz, 1999 yazında İstanbul'un Bayrampaşa ilçesinde, TEM otoyolunun hemen kenarında bulunan yeni tesislerine taşınıyordu. Böylelikle, yayın ailemizin mensupları da mülkiyeti Yeni Şafak yönetimine ait olan fonksiyonel bir binada, çok daha rahat koşullarda görev yapmaya başladılar.
Yeni Şafak'ta, henüz kuruluş aşamasındayken titizlikle belirlenmiş olan yayın ilkelerine uygun bir habercilik yapılmasını sağlayan ve gazetemizi bugünlere taşıyan o ilkelerin devamlılığının güvencesi konumundaki “genel yayın yönetmenliği” makamı, yıllar içinde bir kaç kez el değiştirdi. Ancak, buna karşılık, söz konusu görev değişiklerinin istisnasız hepsi, tam bir dostluk ve kardeşlik ortamı içinde gerçekleşecekti. Çünkü, Yeni Şafak'ta değişik dönemlerde yayın yönetmenliği yapmış isimlerin zaten büyük bir bölümü, Türk basınının bu saygın yayın organına daha kuruluş aşamasından itibaren katılmış ve ona farklı departmanlarında hizmet vermiş birer “uzun yol arkadaşı”ydı. O yüzdendir ki yıllar içinde yayın yönetmenliği makamındaki hiç bir nöbet değişimi, magazin medyasına malzeme oluşturacak türden tatsızlıklar ya da çekişmeler içinde gerçekleşmedi.
Birbirleriyle meslekte olduğu gibi, özel hayatlarında da yakın birer dost olan bir çok usta gazeteci, makul süreler boyunca bu önemli görevi yürüttükten sonra, makamlarını haleflerine gönül rahatlığı içinde teslim ederek ayrıldılar.
Kaldı ki Yeni Şafak, kendisine “genel yayın yönetmenliği” gibi üst düzey görevlerde hizmet etmiş olan emekçilerini bu görevin sonlanmasının ardından aileden topyekün koparmamasıyla son derece centilmence bir yaklaşımın da öncüsü oldu. Birçok eski genel yayın yönetmeni ya da üst düzey yöneticimiz, bu görevlerinin sona ermesinin ardından, gazeteyle bağlarını köşe yazarlığı, danışmanlık ya da Ankara Temsilciliği gibi önemli pozisyonlarda sürdürdü.
Yıllar yılı, Türk basını ve edebiyatının birbirinden değerli kalemlerine ev sahipliği yapan Yeni Şafak sayfaları, özellikle “28 Şubat süreci” ve “Andıç fişlemeleri” gibi çalkantılı dönemlerde karanlık hesaplarla harcanmaya çalışılan kimi değerli gazeteciler için de güvenilir bir limana dönüşecekti.
Pekçoklarının despotça bir baskı furyası karşısında diz çöktüğü o gerilimli süreçte, Yeni Şafak farklılığını bir kez daha ortaya koyuyor ve basın sektörüne büyük emekler vermiş, ancak sonrasında ise karanlık güç odaklarının hışmına uğramış bu usta kalemlere kapılarını sonuna dek açıyordu.
Mehmet Barlas, Nazlı Ilıcak ve Cengiz Çandar, anılan dönemde Yeni Şafak yazar ailesine katılan ve uzun yıllar boyunca da yorumlarıyla sayfalarımıza zenginlik katan saygın yazarlardan yalnızca bir kaçıydı. Günümüzde artık bünyemizde görev yapmıyor olsalar da, sarsılmaz bir Yeni Şafak geleneği olarak hepsiyle dostça ilişkilerimiz sürüyor; onlar bizleri biz de onları her zaman için sevgiyle, saygıyla anıyoruz.
Yeni Şafak çalışanları, kendilerini 1995 yılındaki o mütevazı koşullardan bu modern yönetim merkezine taşıyan günlere hiç de kolay gelmediler. Günümüzde Türkiye'nin dört bir yanında, okurlarımıza pırıl pırıl bir baskı kalitesiyle ulaşırken, gazetemiz, geride bıraktığımız yıllarda, “aydınlık bir Türkiye” düşüncesinden nefret eden güçlerin pek çok baskı ve yıldırma girişimine de sahne olacaktı.
Tehditler, dâvâlar, saldırılar, kimi resmî kurumlardaki akreditasyon uygulamaları ve bunların sonucunda iyice ayyuka çıkan ayrımcı tavırlar…
Yola koyulurken “dikensiz bir gül bahçesinde ilerlemeyeceklerinin” bilincinde olan Yeni Şafak'lılar, bu türden taciz ve yıldırma girişimlerine karşı her zaman hazırlıklı olup morallerini yüksek tuttular. Ancak, şimdilerde geriye dönüp 14 yıllık özgürlük ve demokrasi mücadelemize yeniden bir baktığımızda, bu süreçte bizler açısından değil, olsa olsa muhataplarımız açısından utanç verici sayılabilecek öylesine trajikomik sayfalar görüyoruz ki, gazetemize karşı geçmişte sergilenen kimi hukuksuzluklar karşısında gülmek mi ağlamak mı gerekir, varın buna da sizler karar verin…
Sözgelimi, 5 Ocak 2002 tarihinde yönetim merkezimize gerçekleştirilen o unutulmaz baskın…
Arama emri dahi çıkartılmadan gerçekleştirilen bu operasyonda, ertesi günün gazetesini yetiştirmek zorunda olan Yeni Şafak personeli saatler boyunca işlerini yapamaz duruma getiriliyordu. Teknik servis ünitelerinde çalışanların dolap ve çekmecelerinden, yorumlarıyla yalnızca ülkemizde değil aynı zamanda uluslararası alanda da gündem oluşturan usta yazar Fehmi Koru'nun çalışma odasına kadar her köşe didik didik aranıyordu.
Gazetemizin tam da o günlerde, dönemin iktidarı ile bazı çıkar odakları arasındaki şaibeli ilişkileri gözler önüne seren çok önemli bir yazı dizisinin yayınına başlaması, polis baskınının arka planındaki gerçek hedefi de net bir biçimde gözler önüne sermekteydi. Sonuçta, Yeni Şafak'a yönelik bu “gözdağı operasyonu” ülke çapında büyük bir infiale yol açarken, pek çok meslek örgütü tarafından da en sert biçimde kınandı.
Basın özgürlüğüne açık bir saldırı niteliğindeki bu tür tacizlere o tarihlerde sessiz kalmayı yeğleyen kimi üst düzey yöneticilerin, günümüzde artık siyasî arenada esameleri bile okunmuyor. Hepsi de bu talihsiz olaydan kısa bir süre sonra, Türk toplumu tarafından seçim sandıklarında tek tek tasfiye edildiler. Ancak, lapa lapa kar yağan o kış günü, yayın hazırlıkları içindeyken âdeta bir “kalpazanlık atelyesi” muamelesi görüp baskına uğrayan ve çalışanları saatlerce mağdur edilen Yeni Şafak Gazetesi ise Türk basın dünyasındaki saygın konumunun bilinci içinde ülkemiz kamuoyunu aydınlatmayı sürdürüyor.
Yeni Şafak'ın, okurlarıyla kurduğu ilişkinin sektördeki diğer basın organlarına göre en temel farklılık noktalarından biri, yaygın dağıtım zincirinde yer almanın yanı sıra “abonelik sistemi”ni de aktif biçimde kullanmakta oluşudur.
Birleşik Basın Dağıtım (BBD) tarafından 81 ilimizdeki bütün bayilere ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne dağıtılan gazetemiz, tıpkı Batı'nın ileri endüstri ülkelerinde olduğu gibi, gazete-okur ilişkisini güçlendirip okur sadâkatini artıran bir yöntem olarak “abonelik sistemi”ni çıktığı ilk günden bu yana savunmuş ve anılan sistemin içinde de aktif olarak yer almıştır.
Yeni Şafak, günümüzde, tirajının yaklaşık yarısını bayi satışlarından elde ederken, diğer yarısını da adrese teslim abonelik kayıtları üzerinden sağlamaktadır. Özellikle, yaşadıkları bölgenin zorlu coğrafî koşulları ya da kişisel sağlık sorunları nedeniyle bayiden düzenli olarak gazete almaya gidemeyen okurlarımızın büyük bir memnuniyet duydukları bu sistemde, yalnızca günlük gazete değil, periyodik olarak verilen ekler, kültür kampanyalarında kazanılan kitaplar, CD'ler ve diğer armağanlar da yine adrese teslim edilmektedir. Sistemin önemli bir avantajı da abone olarak veri bankasına kaydedilen okurları, kültür kampanyaları için tek tek kupon biriktirme külfetinden kurtarmasıdır.
Yurdun dört bir köşesindeki onbinlerce okurumuzun her sabah gün ışırken gazetelerine ulaşmasını sağlayan bu geniş çaplı organizasyonun ardında ise, yola çıktığımız ilk günden bu yana hiç eksilmeyen desteklerini gördüğümüz cefakâr bir kitle, sayıları bini aşan dağıtım temsilcilerimiz bulunuyor.
Türkiye'nin en doğusundan en batısına, en kalabalık metropollerden en ücra yerleşim birimlerine kadar, her sabah, hiç bir engel tanımadan, 14 yıldır zorlu doğa ve ulaşım koşullarıyla mücadele ederek okurlarımıza gazetelerini düzenli olarak ileten bütün o kahramanlara minnettarız. Dağıtıcılarımızın idealistçe gayretleri olmasaydı, hiç kuşkusuz ki Yeni Şafak da asla bugünlere gelemezdi.
O yüzden de bizler Türkiye'nin dört bir tarafındaki bütün dağıtıcılarımızı yüzleriyle, isim isim bilir ve tanırız. Onlarla kardeşçe bir dayanışma içinde çalışır ve yönetim merkezimize aktardıkları her türlü sorunu gücümüzün yettiğince çözüme kavuşturmaya gayret ederiz.
Dondurucu bir kış sabahında, devlet araçlarının bile ulaşmakta güçlük çektiği bir yerleşim merkezinde, Yeni Şafak'ın sayfalarını evinde keyifle çeviren her okurumuz, o gazeteyi oraya kararlılıkla ulaştıran bir temsilcimizin eseridir.
Ve her nüshası yurdun dört bir köşesinde sevgiyle, inançla dağıtılan çok özel bir gazetenin, sektördeki diğer pek çok basın organının hemen hiç bilmediği kendine özgü yayıncılık pratiklerinden biridir bu…
Sözlerimize başlarken, sizlere “Yeni Şafak, en tepedeki yöneticisinden, en genç stajyerine kadar bir ailedir” demiştik. Evet; biz büyük bir aileyiz. Ancak üyeleri her ailedeki kadar özgür ve bağımsız, aynı zamanda da her ailedeki kadar birbirlerine bağlı bir aile…
Yeni Şafak, kurulduğu ilk günden itibaren, “torna tezgahından çıkmışçasına” birbirini tekrarlayan insanlardan kurulu monoton bir düşünce okulu olmayı reddetti. Ve çalışanlarında herşeyden önce şu iki temel niteliği aradı:
- Kendi kişisel siyasî, dinî ya da ahlâkî kanaatlerine uysun ya da uymasın, yeryüzünde yaşayan istisnasız herkes için demokrasi ve insan haklarına inanmaları; başkalarının inançlarına azami düzeyde saygı göstermeleri…
- Kurum içinde kendilerine düşen görevleri büyük özenle yerine getirip yalnızca mesleklerine odaklanmaları ve onda uzmanlaşmaları…
Yeni Şafak yönetimi, söz konusu iki temel niteliği taşıdıktan sonra 14 yıllık tarihçesinin hiçbir döneminde, hangi düzeyde olursa olsun, bir tek personelinin bile özel hayatındaki siyasî, dinî ya da ahlâkî tercihlerine karışmadı. Karışmak bir yana, bu konuları merak dahi etmedi.
Günümüzde de Yeni Şafak'ta meslekî deneyimleri ve hayata bakışları birbirinden farklı yüzlerce personel çalışıyor. Ancak, farklı farklı meslekî serüvenlerden gelen bu zengin insan topluluğunun ortak özelliği, hepsinin Yeni Şafak'a egemen olan özgürlükçü yayın ilkelerine gönülden bağlı olmasıdır.
Bu yüzden özgürlük ve demorasiye inancı, başkalarının haklarına saygısı ve güçlü bir hoşgörü duygusu olmayan hiçbir personel adayının, gazetecilik mesleğinde ne denli yetkin olursa olsun, “Yeni Şafak'lı” olabilmesi de mümkün değildir.
Yıllardır her sabah, logomuzun altında, göğsümüzü gere gere sizlerle paylaştığımız temel sloganımız da farklılıkların biraraya gelmesinden doğan bu müthiş uyum ve sinerjiyi tanımlamakta aslında:
Sözün özü bizler, geride bıraktığımız bu 14 yılda kendi aile yapımız içinde böylesine engin bir hoşgörüyü, özgürlükçü bir atmosferi fazlasıyla tesis etmiş durumdayız. Şimdi ise sırada aynı güzellikleri Türk toplumunun bütün katmanlarına egemen kılmak var.
Cephane olarak “matbaa mürekkebi”ni kullandığımız bu mücadelenin şimdiye kadar pek çok lezzetli meyvesini topladık. Türkiye'nin daha özgür, daha demokratik, daha hoşgörülü bir ülkeye dönüşmesi yolunda nice verimli hasatlar elde ettik.
Ancak mensuplarının birbirlerinin temel hak ve hukukuna ödünsüz biçimde saygılı olduğu; farklılıkları bir “sorun” olarak değil “zenginlik” olarak gören; demokrasiye, insan haklarına gönülden inanmış bir ülke oluşturma ideali, şimdiye kadar verdiğimiz mücadeleden çok daha fazlasını gerektiriyor.
O yüzden, 1995'ten bu yana kat ettiğimiz yol, yalnızca bir başlangıçtı. Sizler bu kutsal mücadelede yanımızda olduğunuz sürece, Türkiye'yi çok daha ileri bir uygarlık ve demokrasi düzeyine taşıyacağımıza hiç kuşkunuz olmasın.
“Türkiye'nin Birikimi” Yeni Şafak, bu büyük birikimi toplumuyla paylaşmaya devam edecek.
Gazetemiz artık, bünyesinde sırf bu amaçla yılların deneyimli gazetecisi Yazı İşleri Müdürümüz Sedat Bakıcı'nın yönetiminde oluşturulan uzman bir departmanda, dinî ve millî bayramlarda, ayrıca turizm, ticaret ve kültür-sanat takviminin önemli günlerinde farklı türden pek çok ekin yayınını başarıyla sürdürüyor. Öte yandan, gelişen tanıtım ihtiyaçlarına paralel olarak, özel sektör kuruluşları ve yerel yönetimlerin gazetemizden yoğun biçimde talep ettikleri sektörel ekler de “tamamlayıcı yayınlar” alanında gitgide zenginleşen portföyümüzün bir diğer önemli ayağını oluşturmakta…
Özgürlükçü ve demokratik bir yayıncılık anlayışını daha ilk günden itibaren kendisine kılavuz edinmiş olan Yeni Şafak, gerek ödünsüz bir biçimde bugünlere taşıdığı yayın politikası, gerekse yıllar içinde gitgide gelişip en sonunda mükemmel bir düzeye ulaşan görsel kalitesiyle, günümüzde reklâmverenler açısından da cazip bir tanıtım mecraına dönüşmüş durumda…
Türkiye'nin halihazırdaki siyasî, sosyal, kültürel ve ekonomik yapısı içinde, Yeni Şafak'ın dahil edilmediği bir tanıtım kampanyasının eksik kalacağının bilincine varan reklâm ajansları, meslek kuruluşlarının anket ve istatistikleriyle de doğrulanmış olan bu gerçeğin ışığında, medya planlamalarında gazetemize her geçen gün daha da fazla yer vermekteler.
2000'li yılların ilk yarısına kadar, büyük ölçüde mâlî koşulların zorlamasıyla, okurlarına nitelikli bir gazetenin dışında, özellikle hafta sonları ek yayınlar sunma fırsatı elde edemeyen Yeni Şafak, bu dönemden sonra ise yükselen tirajı ve buna bağlı artan reklâm gelirleri sayesinde, destekleyici nitelikteki pek çok yeni yayının basım ve dağıtımını gerçekleştirmeye başladı.
Bunlardan ilki, Yeni Şafak okurlarının hafta sonlarına renk getiren “Pazar Gazetesi”ydi. 2006 yılından itibaren, her pazar Yeni Şafak ile birlikte ücretsiz dağıtılan bu yayın, tıpkı gazetemizin genel haber ve yorum anlayışında olduğu gibi, magazin ve kültür-sanat dünyasına ilişkin düzeyli haberciliğiyle de hafta sonlarında gözleri gazetesinin sayfalarında farklı renkler arayan okurlarımız arasında kısa sürede tiryakilik oluşturdu.
Aynı dönemde yayınına başlanıp büyük bir beğeniyle karşılanan eklerden bir diğeri de “Yeni Şafak Kitap”tı. “Kitap gibi kitap eki” sloganıyla yayınlanan bu aylık periyodlu ve tabloid boy dergi, tarafsızlığı ve ciddiyetiyle, kısa süre içinde gerek yayınevlerinin gerekse kitapseverlerin her sayısını merakla bekledikleri bir kültür hizmetine dönüşecekti.
Yeni Şafak'ta “genel yayın yönetmenliği” görevini, 1995'teki kuruluşta bu görevi üstlenen ilk mensubumuz olan değerli şair ve yazar Mehmet Ocaktan'ın ardından, geride bıraktığımız 14 yılda sırasıyla (soldan sağa) şu değerli isimler yürüttü:
Nabi Avcı… (1996)
(İkinci görev dönemiyle, bir kez daha) Mehmet Ocaktan… (1997)
Akif Emre… (1998)
Dr. Yusuf Kaplan… (1999)
Selahattin Sadıkoğlu… (2000-2005)
Mustafa Karaalioğlu… (2005-2007)
Ve bu stratejik görev, 2007 yılı ilkbaharından beri de yayın ailemizin en kıdemli mensuplarından biri olan gazeteci-yazar Yusuf Ziya Cömert tarafından yürütülüyor.
Geride kalan 14 yıllık yayıncılık serüvenimizde Yeni Şafak'ı bugünlere taşıyan yayın yönetmenleri ve üst düzey yöneticilerimizden bazıları, şimdilerde Türk basınının başka kurumlarına emek vermekteler. Bir kısmı da sonradan girdikleri siyaset sahnesinde büyük başarılar kazanarak, Türk toplumuna Parlamento çatısı altında ve devlet bürokrasisinin değişik kademelerinde hizmet etmeyi tercih ettiler. Basın mesleğiyle bağlarını hiç koparmayan kimi kalem ustaları ise, halen gazetemizin yayın ailesi içinde köşe yazarı olarak “Yeni Şafak felsefesi”ne yapıcı katkılarını sürdürmekteler…
Bizler, yüksek mesleki kaliteleri, fedakârlıkları ve çalışkanlıklarıyla bu meşakkatli yolun yapı taşlarını döşeyen hiçbir üst düzey yöneticimizi unutmadık; gelecekte de asla unutmayacağız.
Tıpkı, artık bu büyük ailenin bünyesinde yer almasalar da en vitrin görevlerden en mütevazı pozisyonlara kadar birçok kademede bizlere destek olmuş diğer bütün eski çalışanlarımızı her fırsatta sevgiyle, saygıyla andığımız gibi…






