
Ramazan ayı, İslam dininin beş şartından biri olan orucun tutulduğu kutsal bir aydır. Ramazan ayı, bereket, mağfiret ve manevi arınma ayı olarak kabul edilir. İmsakiye, Ramazan ayı boyunca her gün için iftar ve sahur vakitlerini gösteren bir tablodur. Diyanet İşleri Başkanlığı Ramazan imsakiyesine göre, Çanakkale'de bugün (10 Mart) oruç saat 19:22'de açılacak. Peki, iftar saat kaçta, ne kadar kaldı? Akşam ezanı ne zaman, saat kaçta okunacak? İşte 2025 Çanakkale Ramazan imsakiyesi.
Ramazan imsakiyesi, on bir ayın sultanı ramazan ayında oruç ibadetini yerine getirecekler için imsak, iftar ve sahur vakti bilgilerine en hızlı ve en kolay ulaşabilmesine olanak sağlamaktadır. Çanakkale'de sahur kaçta bitiyor, imsak ne zaman sona eriyor? gibi soruların cevaplarına Çanakkale imsakiye 2025 iftar vakti, akşam ezan saati.
Çanakkale Ramazan imsakiyesi 2025 sahur vakti iftar saati


Sahur ne demektir?
Sözlükte "sabah olmadan önceki vakit, gecenin son üçte biri" anlamındaki seher kelimesiyle aynı kökten gelen sahûr (sehûr, sühûr), dinî bir terim olarak oruç tutmaya hazırlık olmak üzere fecrin doğmasından önce yenen yemeği ifade eder. Bazı hadislerde bunun için “ekletü’s-sehar / ekletü’s-sühûr” tabiri kullanılmıştır.
İmsak nedir? Ne zaman başlar?
Sözlükte “kendini tutmak, engellemek, el çekmek, geri durmak” anlamlarına gelen imsak, dinî bir kavram olarak, fecr-i sâdıktan, iftar vaktine kadar yemeden, içmeden, cinsel ilişki ve diğer orucu bozan şeylerden uzak durmak, el çekmek demektir. İmsakin zıttı iftardır.
Halk arasında ise “imsak” oruç tutmaya başlanan fecr-i sâdığın oluştuğu vakit anlamında kullanılır. Bu manada imsak, oruca başlama vakti demektir.
Oruca ne zaman başlanıp ne zaman bitirileceği Kur’ân-ı Kerîm’de şu şekilde açıklanmıştır: “(Ramazan gecelerinde) şafağın aydınlığını gecenin karanlığından ayırt edinceye (tan yeri ağarıncaya/fecr-i sâdığa) kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar (yiyip içmeden, cinsel ilişkide bulunmadan) orucu tamamlayın.” (el-Bakara, 2/187).
İftar ne anlama gelmektedir?
Oruç açma, oruçluya orucunu açtırma, oruç bozma, oruç tutmama, oruca aykırı bir davranışta bulunma" anlamlarına gelen iftar kelimesi, yaygın olarak, oruçlu kimsenin vakti gelince usulüne uygun biçimde orucunu açması için kullanılmaktadır.
İftar vakti, müminler için sevinç ve huzur vaktidir. Bu vaktin girmesiyle Allah’ın rızası için açlığa, susuzluğa, orucun sıhhatine zarar verecek tutum ve davranışlara karşı sabreden, oruca özel yasaklardan uzak durmayı başaran ihlâslı gönüller için bütün bu yasaklar kalkar. Bu vakit, Resûlullah’ın (sas), “Şüphesiz her iftar vaktinde Allah tarafından (cehennem ateşinden) azat edilenler vardır. Bu (azat etme işlemi Ramazan"da) her gece olur.” (İbn Mâce, Sıyâm, 2) sözleriyle ifade ettiği üzere, bağışlanma vaktidir. Yine Hz. Peygamber, “...Müminin iki sevinci vardır: Birisi iftar vaktinde orucunu açtığı andaki sevinci, diğeri Rabbine kavuştuğu zaman orucunun (mükâfatından kaynaklanan) sevincidir.” (Müslim, Sıyâm, 163) buyurmuştur.
Ramazan ayının müstehap olan uygulamalarından bir tanesi de iftarlarımızı acele yapmak, akşam namazını kılmadan önce oruçlarımızı açmaktır.
Allah Resûlü (sas) akşam namazını kılmadan önce orucunu birkaç yaş hurmayla, yaş hurma bulamadığı zaman kuru hurmayla , o da yoksa birkaç yudum suyla açardı. Orucu hurma gibi tatlı bir şeyle açmak ise mendup , başka bir deyişle hoş bir davranıştır. Resûlullah’ın (sas) kış günlerinde kuru hurma ile yaz günlerinde ise su ile orucunu açtığına dair rivayetler de vardır.
Peygamberimizi (sas) sahura kalkmayı teşvik edip iftar yapmaksızın iki orucu ((visâl orucu)) birbirine eklemeyi de yasaklamıştır.
Bununla beraber, orucunu açacak kimselere özellikle fakirlere iftar yemeği verilmesini teşvik etmiştir Zeyd b. Hâlid el-Cühenî’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: “Bir oruçluya iftar veren, o kişinin sevabı kadar sevap elde eder. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez.” (Tirmizî, Savm, 82)
Oruç tutacak gücü olduğu hâlde tutmayan bir kimse, bu oruçlarının fidyesini vererek oruç borcundan kurtulmuş olur mu?
Oruç için fidye verilmesi, oruç tutmaya gücü yetmeyen yaşlı kimseler ile iyileşme ümidi olmayan hastalar için geçerlidir. Hz. Peygamber (s.a.s.) ve sahabenin uygulaması, fidyeden bahseden âyetteki “oruç tutmakta zorluk çekenler.” (el-Bakara, 2/184) ifadesinin yalnızca yukarıda sayılan kimseleri kapsadığını göstermektedir. Buna göre, oruç tutmaya gücü yettiği hâlde tutmayan veya geçici bir sebeple tutamayan kimseler hakkında fidye hükmü yoktur (Buhârî, Tefsîr (Bakara), 26 [4507]; Müslim, Sıyâm, 149-150 [1145]).
Mazeretsiz oruç tutmayanların, tutmadıkları oruçları kaza etmeleri ve tövbe istiğfar etmeleri gerekir. Ayrıca, oruç tutmaya gücü yetmeyen yaşlılar ile iyileşme ümidi olmayan hastalar, fidye vermiş bile olsalar, ileride tutabilecek duruma gelirlerse tutamadıkları oruçları Hanefîler'e göre kaza etmeleri gerekir. Önceden verdikleri fidyeler oruç borcunu düşürmez (Kâsânî, Bedâî’, 2/105; Merğinânî, el-Hidâye, 1/124).
Ramazan aylarında birden fazla oruç bozulması durumunda bu oruçların her biri için ayrı ayrı keffâret gerekir mi?
Farklı Ramazan aylarında da olsa bir kimsenin meşru mazereti olmaksızın kasten bozduğu bütün oruçlar için bir keffâret ödemesi (peş peşe iki kamerî ay veya altmış gün oruç tutması) yeterlidir. Ayrıca bozduğu her orucu kaza etmesi gerekir. Ancak keffâretin ödenmesinden sonra başlanıp kasten bozulan Ramazan orucu için yeni bir keffâret gerekir (İbnü’l-Hümâm, Fethü'l-kadîr, 2/338-340).







