Yıl 2003. İngiltere’nin iletişim istihbaratından sorumlu GCHQ’da çevirmen olarak çalışan Katharine Gun ve birlikte çalıştığı ajanlar, işgalden bir buçuk ay kadar önce ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’ndan (NSA) gelen kritik bir mesaja dair e-posta alırlar. E-postada, ABD’nin, Irak’ın işgali için Birleşmiş Milletler’den karar çıkarılması konusunda, daimi olmayan BM üyelerine şantaj yapılması için İngiltere’den yardım istediğine dair bir bilgi notu vardır. ABD ve İngiltere’nin Irak’a savaş açma kararına meşruiyet kazandırmak için BM’ye sahte deliller sunduğuna inanan Katharine Gun, vicdanının sesini dinleyerek, NSA’den gelen BM üyesi bazı devletlere baskı yapılması için İngiltere’nin yardımını isteyen gizli belgeyi basına sızdırır. Katharine, aktivist ve gazeteci Yvonne Ridley aracılığıyla paylaştığı bilgi geniş yankı bulur. Irak işgalinin 17’nci yıldönümü yaklaşırken, ülke hala uçurumun kenarında debeleniyor. İşgal için öne sürülen ‘kimyasal silah’ istihbaratların yalan olduğu birçok kez kanıtlarıyla ortaya konuldu. Ocak ayı başında vizyona giren ‘Resmi Sırlar’ filmi de işgal öncesi bir komplonun ortaya çıkış hikayesini anlatıyor. Komplonun ortaya çıkışında önemli bir rolü olan Yvonne Ridley ile filmi, gerçekte yaşananları ve kendi hikayesini konuştuk.
***
Beyazperdede bir oyuncunun sizi canlandırdığını görmek tuhaf bir his. Rahatsız hissettiğimi kabul etmeliyim.
Bu filmin odak noktası, e-postayı indiren Katharine Gun. Ancak öncesinde bütün ağı kuran ve e-postanın sızmasını sağlayan başka bir GCHQ ajanı vardı. Ben ona Isobel kod adını verdim ve kimliğini hep korudum. Bugün de korumaya devam ediyorum. Film, Isobel’i konunun dışına itmiş ve yaşananlara Hollywood tarzı dönüşümler katmış, gazetenin rolünü daha göz alıcı hale getirmiş. Asıl hikaye, gerçeği yayınlamak için verdiğimiz haber savaşta ortaya çıktı. Ben haberi The Daily Mirror gazetesine vermiştim ancak onlar hayret verici bir tavırla yayınlamayı reddetti. The Observer’ın haberi yayınlamasını sağlamak da oldukça zordu ancak gazetenin Washington temsilcisi Ed Villiamy sayesinde gerçekler ortaya çıktı.
Bir gazeteci olarak daha önce de gizli istihbaratların sızdırılmasında rol almıştım ve ucunda hapse girmek dahi olsa kaynaklarımı korumak için her zaman her şeye hazırdım. Bu davada ise insan hakları kuruluşu Liberty, bana, Katharine’e ve ‘Isobel’e ulaştı ve bize koruma ve hukuksal danışmanlık hizmeti verdi. Liberty başkanı olaya benim adıma müdahale ettiği için, neyse ki evime bir baskın yapılmadı.
Afganistan’a gitmek için üç defa vize almayı denedim ancak yönetimdeki Taliban başvurularımı reddetti. Ben de sonunda her tarafımı kapatan mavi bir burka giydim ve gizlice ülkeye girdim. Riskli bir seçimdi evet ancak iki gün sonra yakalanana kadar Afganistan’da özgürce dolaştım. Ülkeye kaçak olarak girme suçuyla tutuklandım ve 11 korkunç gün boyunca ajan olmakla sorgulandım. Bu süreçte uyumlu bir tutuklu olmak yerine katlanılmaz bir mahkum oldum ve sonunda insani gerekçelerle serbest bırakıldım. ABD ve İngiltere açısından esir tutulmam bir hikaye yaratmak için daha yararlıydı ancak Taliban, beni insani gerekçelerle salıvermenin daha iyi olacağını fark etti ve öyle de yaptı. Bana karşı tepkileri inanılmazdı ve kötü davranışlarıma rağmen her zaman saygılı davrandılar.
Sosyal medya, sivil gazeteciliği ortaya çıkardı ki bu hem iyi hem de kötü. Kötü niyetli, güçlü yayıncılar kendi propagandalarını gazeteler üzerinden yaparken artık bunu bir tweetle yapabilecek hale geldik sosyal medya sayesinde. Bu durumda da, sosyal medyada gördükleri haberlerin gerçek ya da sahte olduklarını değerlendirmek konusunda okuyuculara daha fazla görev düşüyor.
- Türkiye’de “Gerçek Hayat” dergisinde yazıyorsunuz? Bu nasıl gelişti? O süreci anlatır mısınız?
- Gerçek Hayat dergisini, ismen biliyordum. Editör benimle iletişime geçip bir köşe yazmakla ilgilenip ilgilenmeyeceğimi sorduğunda çok mutlu oldum. Türkiye’ye, kültürüne ve mirasına büyük bir sevgi duyuyorum. Ve gelecekte Türkiye’ye taşınmayı ciddi olarak düşünüyorum.
Güçlü konumlardaki güçlü insanlar, olay sonrası “kanıt” üretmekle tanınırlar. 2003’te yaşananlardan, ABD gibi süper güçlerin, kararlı olduklarında neler yapabildiklerini biliyoruz. Dönemin ABD Başkanı George Bush ve İngiltere Başbakanı Tony Blair, Irak’ı işgal etmeye kararlıydı ve savaşlarını haklı çıkarmak için kanıt oluşturdular. Bize, Trump’ın Süleymani’ye karşı kanıtının çok zayıf olduğu söylendi. Paralellerin nasıl çizileceğini görmek kolaydır.
- Son olarak Türkiye’nin Orta Doğu ve bölgesel politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Bence Türkiye son on yılda güçlü bir bölgesel aracı olarak yükseldi. 1970’lerde Türkiye’yi ilk ziyaret ettiğmde askeri kontrolden çıkmak konusunda zorluklar yaşıyordu. Ancak o günden beri, kültürü, mirası ve tarihiyle Doğu’dan Batı’ya milyonlarca turisti çeken demokratik bir güç haline geldi. Politik ve stratejik olarak görmezden gelinemeyecek bir güce dönüştü. Suriyeli mülteci krizinin ele alınışı evrensel olarak takdir edilesi. Türkiye Cumhurbaşkanı, az sayıda liderin önem verdiği Rohingya’nın durumu ile ilgili de sesin duyulmasını sağladı.
- CEMAL KAŞIKÇI OLAYI ŞOKE ETTİ
- Cemal Kaşıkçı’nın şok edici şekilde öldürülmesi, Türkiye Suudi Arabistan’ı bu kadar açık bir şekilde suçlamamış olmasaydı fark edilmeyebilirdi bile. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisiyle çatışılmaması gereken ve Esed rejiminin vahşetine meydan okuma konusunda oldukça korkusuz bir lider olduğunu açıkça ortaya koydu. Bu durum, onu bazı kesimlerde popüler hale getirmedi ancak eylemleri, Türkiye’yi hem Doğu’da hem de Batı’da hükmedici bir konuma yükseltti. Alaya alınmayacak bir kişi olduğunu ABD’ye gösterdi. Aynı şekilde Suudi rejimine ve İsrail’e de kendi güç oyunlarında Türkiye’yi manipüle edemeyeceklerini açıkça belirtti.
- KARANLIK GÜÇLER İTİBARSIZLAŞTIRMA PEŞİNDE
- Bu tarz eylemler de tabi ki riskini de beraberinde getiriyor ve bu nedenle karanlık güçlerin Erdoğan hükümetini istikrarsızlaştırmaya ve zayıflatmaya yönelik bir tehlike sürüyor. 2016 darbe girişimi, bir ordunun haydut unsurlarıyla yüzleşmek için silahsız sokaklara çıkan cesur Türk halkının kendi yaşamlarını feda etmek anlamına gelse bile kendi demokrasilerini ve Cumhurbaşkanı’nı korumak için eşit bir kararlılık gösterdiğini gösterdi.