
İstanbul'da Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nda Katre Island Otel'de "21. Yüzyılda Aile Olmak" temasıyla düzenlenen 3. Uluslararası Aile Sempozyumu'nun ikinci günü üç farklı dilde yapılacak olan parelel oturumlarla başladı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının katkılarıyla İstanbul Aile Vakfı himayesinde gerçekleşen sempozyumda oturumlar, üç farklı salonda "Aile Psikolojisi", "Kuşaklararası İlişkiler ve Aile", Psikososyal Perspektiften Aile", "Göç ve Aile" ile "Aile ve Medya", "Yapısal Dönüşümler ve Aile", "Milli Kültür ve Aile", "Din ve Aile", "Aile ve Değerler", "Din Psikolojisi", "Sosyokültürel Perspektiften Aile" başlıklarıyla gerçekleşecek. Sempozyumda, 10 ülkeden çok sayıda akademisyenin konuşmaları sonrasında 47 ayrı bildiri sunacak.
Program öncesi Yeni Şafak'a değerlendirmelerde bulunan İstanbul Aile Vakfı Başkanı Üner Karabıyık, organizasyonun yoğun ilgiyle takip edilmesini memnuniyetle karşıladığını belirterek "Bizi en mutlu eden görüntü insanımızın aileleriyle birlikte programımıza katılıyor olması. Çocuk, genç her yaş grubundan aile bireyleri bir araya gelerek büyük ilgiyle programı takip ediyor. Gündüz kuşağı programlarının aileyi hedef göstererek sorun merkezi haline getirmesine karşı çıkıyoruz. Bu ve bunun gibi "Milli Kültür ve Aile", "Din ve Aile", "Aile ve Değerler", "Din Psikolojisi", "Sosyokültürel Perspektiften Aile", başlıklarıyla konuşan 10 ayrı ülkeden gelen akademisyenlerimiz 47 ayrı bildiri sunacak. Sempozyumda ele alınan tüm konulara yoğun bir ilgi var. Bu da bu alanda yapılan çalışmalara toplumun ne kadar ihtiyaç duyduğunu ortaya koyuyor. " ifadelerini kullandı.

Din ve Aile başlıklı oturumda konuşan Prof. Dr. Sami Şener, ailenin yeniden yapılandırılması ve aileyi tehdit eden unsurlar üzerine yaptığı konuşmasında "Aile bağını başka hedefler uğruna kaybettik. Bizler ailevi fonksiyonları kaybederek çocuklar babaya ve anneye muhtaç şekilde yetişiyor. Şefkat ve samimiyet kayboluyor. Aileye sahip çıkmalı ve yeniden baş köşeye oturtmamız lazım. Batılı aileler örnek alınıyor ama batı da aile kaldı mı? Biz tarihi ve sosyolojiyi okumadan ezberlerle değerlendiriyoruz tarih içerisinde bizim ailelerimiz ne büyük insanlar yetiştirmiş şimdi neden yetiştiremiyoruz bunu mukayese etmemiz gerekiyor. Aile üzerinden birtakım ezberleri yok etmemiz lazım. " vurgusu yaptı.

3. Uluslararası Aile Sempozyumu'na Türkiye'nin pek çok yerinden katılan aileler oturumlarda birbirinden farklı akademisyenleri dinlerken çocuklar ise kendilerine ayrılan alanlarda hediye edilen kitapları okumayı tercih ediyor.

Ailede şiddet kabulünü belirleyen sosyokültürel etkenler konusunda açıklamalarda bulunan din psikolojisi araştırmacısı Dr. Murat Çinici; "Şiddetin sosyal, psikolojik ve fiziksel olarak farklı türleri var. Aile içi şiddetin de pek çok çeşidi var. Bir tarafta modern kültür benliği öne çıkartıp bireyliği yerleştirmeye çalışırken, diğer yandan diğergamlık ve kolektiflik algısı gençlere yerleştirilmeye çalışılıyor. Bu durum gençlik döneminde ister istemez bir gerginlik yaratıyor. Sonucunda da şiddet eğilimleri ortaya çıkabiliyor. Şiddeti tek bir nedene indirgemek ise sosyal bilimlerin doğasına aykırı." ifadelerini kullandı.

Aile içi şiddetin ibadet ilişkisi
Yapılan araştırmada ibadet alışkanlıklarının da aile içi şiddet algısına etki ettiğini belirten Çinici ; "Günde 5 vakit dua eden bireylerin şiddeti en düşük düzeyde kabul eden grubu oluşturduğunu, hiç dua etmeyenlerde ise şiddet meşruiyetinin en yüksek durumda olduğunu görüyoruz" şeklinde konuştu.
Çinici, kent ve kırsalda şiddet algısı konsunda ise; "Kentte yaşayan bireyler, kırsaldakilere göre aile içi şiddeti daha fazla meşru görmektedir. Bu durumun olası nedeni işe kent yaşamındaki stres olarak görülmektedir." dedi.
Çinici sözlerinin devamında aile kurumunun şiddet davranışında oynadığı önemli role değinerek, "Aile, hem şiddeti artırabiliyor hem de önleyebiliyor. Aslında şiddetin kaynağının en önemlisi ailedir. Aile, şiddeti öğretirse çocuk öğreniyor, aile şiddete tepkisini belirtirse çocuk da buna göre yetişiyor." ifadelerini kullandı.











