İslam'ı aşkla yaşayanlar: Müslüman bir esirin son hâlleri

04:0014/03/2025, Cuma
G: 14/03/2025, Cuma
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv

Mehmet Nezir Gül

'Recî’ Vakası’nda müşriklerin kuşatması sonrası, güvence verilince teslim olan Hubeyb (ra)’in elleri yay telleri ile bağlandı. Peygamber Efendimiz'den, İslamiyet’i öğretmek için muallim isteyen müşrikler, onlara tuzak kurmuş sekizini şehid etmiş, verdikleri emana kanan Hubeyb b. Adiyy ile Zeyd b. Desinne yakalanarak Mekke’ye götürülmüştü. Maksatları, bu iki sahabiyi, Uhud Savaşı’nda yakınları öldürülen Mekkeli müşriklere satıp intikam almalarını sağlamaktı.

Hubeyb, Huceyr b. Ebi İhab tarafından satın alındı ve Maviye adında bir kadının evinde esir tutuldu.

O zaman Müslüman olmayan Maviye, o günleri şöyle anlatır:

“Hubeyb benim evin bir odasında esir olarak tutuldu. Çok ilginç bir adamdı.

Bir gün yanına varınca elinde adam başı büyüklüğünde bir salkım üzüm yediğini gördüm. Ben ona vermemiştim. Zaten o vakit Mekke’de hiçbir evde üzüm yoktu. Kimse de odaya girmemişti. O da zincire bağlıydı. Sonradan, bunun ilahi bir ikram olduğunu anlıyorum.

Ben Hubeyb’ten daha hayırlı bir kimse görmedim.

Hiç taşkınlık yapmazdı.

Sürekli Kur’an-ı Kerim okur, namaz kılar, dua ederdi. Kur’an okuduğu zaman kadınlar onu dışarıdan dinler, kalabalık bir şekilde dinler, etkilenirlerdi. Ağlamayan kimse kalmazdı.

Bir defasında ona sordum:

“Ey Hubeyb! Senin herhangi bir ihtiyacın var mı?”

“Hayır, hiçbir ihtiyacım yok. Sadece bana putlar adına kesilmiş et vermemeni, temiz su getirmeni, bir de beni öldürecekleri zaman bana haber vermeni isterim.”

Haram aylar sona erince müşrikler ölüm gününü belirlediler. Ben de gelip kendisine söyledim. Onda hiçbir korku ve endişe görmedim. Tam tevekkül hâlindeydi.

“Bana bir ustura verir misin? İdam etmeden önce temizleneyim” dedi.

Ben de bir keskin usturayı oğluma verip götürmesini istedim. Oğlum usturayı aldı ve Hubeyb’in esir tutulduğu mahzene götürdü. Aradan biraz zaman geçti ki beynimde şimşekler çaktı. Adeta yıldırımlar düştü.

“Ne yaptım ben? Bir esire, öldürülecek bir insana ustura ile çocuk gönderilir mi?” diye korkuyla fırladım. Nefes nefese odaya gittiğimde oğlumu Hubeyb’in kucağında buldum. Daha çok korktum.

“Çocuğu öldüreceğimi düşündün değil mi?

Korkma ben böyle bir şey yapmam. Dinimizde haksız yere bir cana kıymak helal değildir. Masumlar zaten öldürülmez.”

Derin bir nefes aldım.

Bu Müslümanlar nasıl insanlar diye düşündüm. Onları sevmeye başladım.

Ertesi gün gelip aldılar ve Ten’im bölgesine götürdüler.

İdam edilecekti.

Tüm şehir toplanmıştı. Kadın erkek, çocuk büyük, köle…

Çukur kazılmış, darağacı hazırlanmıştı.

Hubeyb bir istekte bulundu:

“Namaz kılmama izin verir misiniz?”

İzin verdiler.

O da iki rekât namaz kıldı.

“Eğer ölümden korktu da namazı uzattı demeyecek olsaydınız daha çok namaz kılardım.

Allah’ım! Şuracıkta hâlimi Resulullah’a iletecek kimse göremiyorum. Resulüne selamımı tebliğ et! Bize yapılanları ona bildir Allah’ım!”

Namazını bitiren Hubeyb’in ellerini bağladılar.

Mekkeliler onu delik deşik etmek, sopa, kılıç, mızrak darbeleriyle intikam almak için azgınca homurdanıyorlardı.

Hubeyb büyük bir vakar içinde yürüyor, zayıflık ve teslimiyet işareti göstermiyordu.

“Ben Müslüman olarak öldürüldükten sonra ölümüm ne şekilde olursa olsun, ne ehemmiyeti var. Ben Allah yolundayım. Rabbim dilerse benim târumar olan vücuduma feyiz ve bereket ihsan eder. Varışımız Allah’adır…”

Ukbe b. Haris, elinde tuttuğu mızrağı sapladı, mızrak karnından girdi, sırtından çıktı.

Dilinden şehadet kelimeleri dökülen Hubeyb şehid olmuştu.

O, Allah yolunda canını vermekten kaçınmadı.

Bir muallim olarak yegâne gayesi insanların hidayet üzere yaşamasıydı.

Hayatı da ölümü de bizler için örnek oldu.

Şehid edildiği saatte, Medine’de bulunan Sevgili Efendimiz müjdeyi verdi:

“O, benim cennette arkadaşımdır!”

#Ramazan
#Recî’ Vakası
#İslam