|
150 yıl sonra okunan ezan ve teslim edilmesi gereken hak

TVNET’in iftar programı için gittiğimiz Özbekistan’da ilmin kubbesi Buhara’dan sonra, bilimin merkezi Semerkant’ta da bir gün geçirdik. Elbette yetmezdi ama bir gün de olsa teneffüs ettik Semerkant’ı.

Özbekistan’da
şehirleri, başkent Taşkent’ten başlayarak hızlı tren birbirine bağlıyor.
Hem konforlu hem hızlı hem de güvenli. Buhara’dan Semerkant’a 1,5 saatte ulaştık.
Özbekistan’da ilk defa gideceklere,
ilk önce Buhara sonra da Semerkant’ı görmelerini tavsiye ederim.
Çünkü şehirden şehre geçerken tarih de değişiyor sanki. Buhara çok daha eski, kadim, gelenekçi ve muhafaza edilmiş. İlmin eşiği ve beşiği olma vasfını devam ettirirken bir taraftan da çağa direniyor. Buhara, ziyaretçilerine
‘Kendimi korumaya aldım’
diyor adeta.
Semerkant ise geleneği koruyan ve bir taraftan da modernleşen yönleriyle ziyaretçilerini karşılıyor.
Semerkant, tarihteki; kurucu, fetihçi, yıkıcı ve medeniyet inşa eden komutanlardan; Büyük İskender, Cengiz Han ve Timur’un hükümranlık sürdüğü tek şehir.
Timur döneminin başkenti olmasının izlerini çok belirgin şekilde yansıtıyor. Hemen her noktasından Timur ve ailesine ait bir eser gözünüze ilişiyor. Gök mavisi sanat şaheseri kubbeler gören gözü kendisine davet ediyor.
Semerkant’ta ilk ziyareti, Hazreti Peygamber Efendimizin amcası Abbas’ın oğlu
Kusem b. Abbas’ın kabrinin bulunduğu Şah-ı Zinde’ye yaptık.
İslâm’ı yaymak üzere Semerkant’a gelip burada şehit olan Kusem b. Abbas için yapılan kabir zamanla önemli bir ziyaretgâh olmuş. Etrafında birçok türbe ve mezarlık bulunan
“Şâh-ı Zinde” (Yaşayan Sultan)
diye anılıyor. Dostum İsmail Halis bize burada, herkese nasip olmayacak bir nasibin kapısını araladı.
Peygamber Efendimizin kabrine inerek ona dokunan son insan olan amcasının oğlu Kusem Bin Abbas’ın türbesinin en iç kısmına girebilmemiz için özel izin aldı. Görevli hocamızın eşliğinde girip ziyaretimizi yaptık.
Ardından bizlere refakat eden hoca efendi Kur’an tilavetinde bulunarak Yunus Suresi’den ayetler okudu. Hem ziyaret hem de makamda Kur’an tilaveti bizler için büyük bir hediye oldu. Cengizhan’ın komutasındaki Moğol orduları Semerkant’ı yağmaladığı esnada temellerine kadar yıkılan türbe, Timur döneminde ihya edilmiş.
Uluğ Bey’in 1400’lü yıllarda yaptırdığı abidevi taç kapıdan geçilerek girilen Şah-ı Zinde
zarif ve göze, gönle dokunan simetrik mimarisi ile ziyaretçilerini adeta büyülüyor. Özellikle çini sanatıyla ilgilenenler için Semerkant açık hava müzesi ve okulu adeta.
Hanefilerin itikat imamı
İmam Maturidi’nin kabri de Semerkant’ta
bulunuyor. Ziyarete giderken kabristanın yerinin tespiti ve yeniden inşasını okudum. Özbekistan, Sovyet işgalindeyken iskana açılan türbenin bulunduğu
yer bir evin bahçesinde kalmış.
İşgal bittikten sonra 1991’de Semerkant’ı ziyaret eden
Türk ilim adamları bölgede yaşayan 80 yaş üzeri halktan kabrin yerini öğrenmiş.
Sözü edilen yerde türbe bulunmadığını, kabrinin üzerine beton atılıp avlu olarak kullanıldığını görünce de harekete geçmişler. Arsa satın alınmış ve sonrasında Özbekistan yönetimi de İmam Maturidi’nin manevi önemini idrak etmiş. Mezarın bulunduğu alana 2000 yılında tamamlanan yeni bir türbe ve etrafına da bir külliye inşa edilmiş. İnşaat sırasında yapılan kazılarda bulunan, İmam Maturidi’nin öğrencilerine ait mezar taşları da türbenin içine yerleştirilmiş. Bu ziyarette hepimizin dikkatini çeken ise
İmam Maturidi’nin 15 yıl önce yeniden inşa edilen türbesinin Semerkant’taki
yüzlerce yıllık yapılara nispet eden mimarisi
oldu. Semerkant’a özgü mimari gelenek, büyük bir ustalıkla günümüzde sürdürülmüş.
Ardından ikindi namazı vakti girerken Nakşibendî geleneğinde
‘Hâce-i Ahrâr’
diye tanınan Ubeydullah Ahrar Hazretlerinin mütevazi kabrini ziyaret ettik ve Saadettin Acar ağabeyden Y
asin-i Şerif tilaveti dinledik.
Semerkant’taki son durağımız Registan Meydanı’ydı.
Burası Semerkant’ın sembolü ve Google’de yapılan aramalarda karşımıza çıkan birbirine bakan üç medreseden oluşuyor.
Uluğ Bey, Bursalı Kadızade-i Rûmî, Ali Kuşçu bu medresede yaptıkları çalışmalarla astronomi biliminin temellerini atmışlar.
Bu meydan Ramazan ayıyla birlikte, 150 yıl sonra ezan ve Kur’an-ı Kerim tilaveti ile yeniden buluştu. TVNET’te izleyenler olmuştur. İsmail Halis’in girişimiyle,
1860’lardaki Rus-Sovyet işgalinden bugüne dek Kur’an ve ezan sesinin duyulmadığı Registon Meydanı’
nda yaptığı yayında yaşandı bu tarihi anlar. Kudüs, Endülüs’ten sonra Semerkant’tan Ramazan yayınları yapan ve bu yayıncılık şeceresinin mezar taşına da yazılmasını arzulayan İsmail Halis’ten o anı, 150 yıl sonra Ezan-ı Muhammedîye okunmasını anlatmasını istedim. Heyecan içinde ve aşk ile anlattı. Kaydettim. Yakında mini bir belgesel olarak yayınlayacağız.
Bu yazıyla birlikte Buhara ve Semerkant izlenimlerim biterken şunları söylemek isterim; Albayrak Medya ve TVNET, Kudüs, Endülüs ve Semerkant programlarıyla son beş yılda, bin bir zorluğa rağmen
Ramazan yayıncılığı kültürü
inşa etmeye çalışıyor. Bu yayınlar belki çok fazla izlenmedi. Bu çok özel yayınlar, Ramazan aylarına özel absürt sorular ve hazır magazin haberi niteliğindeki yanıtları kadar gündem olmadı belki. Fakat TVNET, Ramazan ayının hakkını teslim etme niyetinden hiç şaşmadı. Bir kalite inşa etti ve izleyicisini de ihya etti. Sayılar hiç önemli değil. Gönül rahatlığı ile söyleyebiliriz;
TVNET Ramazan ayının hakkını yerine getirdi.
Ben de bir mensubu olarak Albayrak Medya’nın, TVNET televizyonu ve dostum İsmail Halis’in, kamera arkasındaki fedakâr ekibinin hakkını bu köşeden teslim etmek istedim. Sağ olsunlar, var olsunlar.
#TVNET
#İsmail Halis
#Ramazan
#Endülüs
#Semerkant
#Kudüs
#Özbekistan
2 yıl önce
150 yıl sonra okunan ezan ve teslim edilmesi gereken hak
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi