|
Ve yalnızlık...
Tüm insanlık, “
Gazze gibi yalnızlığa
” itiliyor. Egemenler
karar vermişler
. Ne Gazze’yi duyuyorlar ne de vicdanlı sesleri. “Ben Türk’üm ve benim Filistin diye bir davam yok” akımını görmüşsünüzdür.
Bozkurt işareti yaparak
yayınladılar mesajlarını. Hedef kitlesi
özenle
seçilmiş ve üzerine çalışılmış bir koreografiydi. Ses getirdiler. Amaçlarına ulaştılar. Diğer yandan
etki tepkiyi doğurur
sağlamasından gidersek
sinir uçlarına da dokundular
. Gazze’yi soykırıma terk eden bu
bencil düşünce
,
faşizm
den besleniyor elbette. Ancak motivasyonunu
sosyal medya
dan alıyor.
Biri çıkıp “ne oldu bize böyle?” derse, doğru yanıtı “
yalnızlaştık
” olacaktır. İnsan her geçen gün yalnızlaşıyor. “İnsanın insansızlaşması” yani
ıssızlaşması
çağın
psikolojik ve sosyolojik hastalıkları
ndan biri olarak karşımızda duruyor.
AREDA
’nın yayınladığı son “
Akraba İlişkileri
” araştırması beni de
dehşete düşürdü
. Türkiye genelinde 3 bin kişinin katılımıyla yapılan araştırmaya göre, 18-34 yaş aralığındaki katılımcıların yani
gençlerin yüzde 55’i
akrabalarıyla aynı apartmanda oturmayı istemiyor
. Aynı araştırmaya göre
55 yaş üstü katılımcıların yüzde 61’i
akrabalarıyla aynı apartmanda ve semtte oturmaktan yana.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan
’a göre akraba ile aynı semtte oturmak istememek “
kültürel erozyon
” olarak değerlendirilmeli. Tarhan’ın bu araştırma üzerinde çok mühim tespitleri de var.
İnsanın tek başına yaşamaya göre yaratılmadığının
altını çizen Nevzat Hoca, “İnsanı tek başına uzun süre bırakırsan
şizofrenik reaksiyon gösterebilir
. Yalnızlıkla ilgili yapılan çalışmalarda ileri yaştaki insanlar için
günde bir paket sigara içmeye bedel
olacak kadar zarar verdiği ortaya çıkmıştır. Akraba da
bu yalnızlığın ilacı
konumundadır. Ama Türkiye’deki
akraba ilişkilerinin profili
de önemlidir” diyor.
Bireyselleşmenin yaygınlaşmasını televizyonun icadına dayandıranlardanım.
Amerikalı Psikolog Jean Twenge
, “Ben Nesli” diye kavramlaştırdığı 80’ler ve 90’lar kuşaklarının bencilleşmesinde
televizyon yayıncılığının
; yani
dizi
,
film
,
yarışma
ve diğer
kurgu yayınların
ciddi etkisi olduğuna değinir. Eğlence aracı olarak
televizyon
,
Amerikan kültür emperyalizminin de en güçlü silahıydı
. Batı,
önce kendi değerlerinin
içini boşalttı. Özenti hayatlar ve akımlarla toplumları, özellikle
gençleri
hedef aldı.
Taşıyıcılığı
ise yıllarca televizyon yaptı. Nesiller, 10 yıl öncesine göre,
bir önceki kuşağa göre bencilleşti
. Beraberinde tüketim toplumları oluştu.
Marka bağımlısı sınıflar
inşa edildi. Tüketmek için de daha fazla çalışma ve kazanma mecburiyeti doğdu.
Ancak günümüzde; yani
sosyal medya çağında
bencilleşme
sosyal bulaşıcılığa
dönüştü
. Gençler
akımların esiri
olmaya başladılar.
Sosyal medya tüm duvarları, duyguları, kültürel değerleri yerle bir etti
ve etmeye de devam ediyor. Sahip olmak için kazanmaya bile gerek olmadığını düşünen, sadece
elde etme dürtüsü
yle davranan,
kendisinde olmayan her şey için, olan herkesten nefret eden
Saplantılı
,
duygusuz
,
düşüncesiz
,
aidiyetsiz
ve
bağsız gençler
yetişiyor.
Dikkat ediyor musunuz “doğal otoritelerimiz”
her geçen gün zayıflıyor?
Aileyi hedef aldılar,
anne-baba otoritesi zayıfladı
. Mahalleler
siteleşmeye başladıkça
sosyal çevre otoritesi
zayıfladı
. Anketlere yansıyor ki,
akraba ilişkilerimiz gittikçe zayıflıyor
. Okul ve öğretmen disiplininde ciddi zayıflama var. Çünkü anne ve babalar, dahi olduğunu düşündükleri
çocuklarını her şeyden üstün tuttukları için
öğretmenleri sindirdiler. Toplumsal cinsiyet eşitliği dayatması
yla kadın ve erkeğin
rolleri değiştirildi.
Baba otoritesi sarsıldı
. Otorite zinciri,
dini duyguların zayıflatılması
ve son halka olan
“Allah’a karşı” sorumluluk hissetmeyi sarsacak
şekilde gevşetildi.
Yine dikkat ediniz;
agnostik
,
korkusu
,
aidiyeti
ve
utanma duygusu olmayan gençler
yetişiyor! Adına da cesaret, özgüven, kendini ifade etme biçimi deniliyor.
Bencilleştikçe yalnızlaşıyoruz
.
Sosyal medya
, “akraba pişmanlıktır”, “yenge terörü”, “yılan elti” ve türevi;
akrabaları aşağılayan
,
nefret duygusu aşılayan
ve
kanından canından insanları tahkir eden videolardan geçilmiyor
.
Diğer yandan
Türkiye’nin egemenlerini ve seçkinlerini temsil eden Rahmi Koç
, nüfus artışından şikayetçi olarak, “Nüfusu kontrol etmemiz lazım. Başımıza ne geliyorsa nüfus artışından geliyor. Okul yetmiyor, gıda yetmiyor, hastane yetmiyor, hiçbir şey yetmiyor. Bu kadar nüfusla hareket etmek ve ekonomiyi sağlamlaştırmak zor” diyor.
Nedense
dünyanın
her türlü kaynağını dibine kadar
sömüren
ultra zenginleri
nüfus telaşı almış. Kalan dünya nimetleri
kendilerine yetmeyecek diye korkuyorlar
anlaşılan. Birleşmiş Milletler uhdesinde ve
“sürdürülebilirlik” kavramı üzerinden
üremeyi durdurmaya çalışıyorlar.
İlginçtir
, günümüzün gençleri gibi
akrabasız bir dünya
istiyorlar. Mevcut simülasyonlara göre
nüfus artışı bu yavaşlıkta devam eder
ve tek çocuklu ailelerin artışı
aksi hızda artmaya devam ederse
bir sonraki kuşağın dayısı, halası, amcası ve teyzesi olmayacak
zaten.
Rahmi Koç ve temsilcisi olduğu seçkinlerin
arzuladığı azalmaya doğru gidiyoruz. Böyle bir bağlantı kurmak komplo teorisi değil elbette.
Her şey gün gibi ortada.
Sosyal medyada gördüğünüz
hiçbir içerik ‘öylesine’ üretilmiş değildir
. Önce
Hollywood
sonra
Yeşilçam
ürünü filmlerin ülkemizde
inşa ettiği
bilinçaltının sonuçlarını bugün
somut şekilde
gözlemleyebiliyoruz. Bundan birkaç yıl sonra da
çok daha hızlı şekilde
sosyal medya içeriklerinin etkilerini görüyor olacağız. Bütün bu çıktıları
böyle
değerlendirmek gerekir.
#aile
#akraba
#Türkiye
#Nevzat Tarhan
#anket
#araştırma
5 ay önce
Ve yalnızlık...
Fatih Erbakan ve partisi nereye koşuyor, Van mitinginde neden kayyımlar hedef alındı?
Mekke ve Medine; aşıklar ve tüccarlar şehri
Birdenbire, aniden, ansızın!
Seçimi bırak sahaya odaklan
İsrail yalnızlaşırken Starbucks’ın açıklayamadığı gerçek