|
Kanlı Ramazan

Dün gece Gazze’den teravih görüntüleri yayınlandı. Ramazan ayı, İslâm âleminde ibadet, huşu, coşku, Âlemlerin Rabbini yeniden hatırlama ayı. Birbirinden ayrı yaşayan insanların iftarlarda, sahurlarda bir araya gelmesi, fakir fukaranın hatırlanması, hâsılı iman ve insanlıkla ilgili ne kadar güzel değer varsa merkeze alınması, insan doğasında var olan hırs, öfke, garaz ve kötü düşüncelerden uzaklaşılan bir ay.

Zaman zaman geçici huzur günlerimiz olsa da 200 yıldır işgal altındayız. Bir gün Beyrut’ta bir gün Keşmir’de bir gün Myanmar’da. Şimdilerde Hindistan’ın içinde Müslümanlar aşağılanmaya ve ötekileştirilmeye devam ediyor.

Bu adamlar topraklarımızı işgal ettiler, liderlerimizi köleleştirdiler. Cenab-ı Hakk’ın insanlara rızık olarak verdiği ne varsa tekellerine aldılar. Her bir ülkede Batı değerlerine inanan ve onlara tapan milyonlar ve daha vahimi müstemleke aydın sınıfı yetiştirdiler.

Dünya sermayesinin ve ticaretinin var olan bütün değerleri ellerinde. Üç beş küresel şirket insanlığın tamamına yakınının elinde bulundurduğu servetten daha fazlasına sahip.


PEKİ, DAHA NE İSTİYORLAR?

İslam bir ilahi din olarak indiği günden bugüne, Hristiyanların hep bir beklentisi olmuş. Müslümanlar bir gün dinlerinden vazgeçecek ve tekrar Hristiyan olacaklar. Çünkü ilahi din kavramı biz Müslümanlar için geçerli. Hristiyanlar için İslam putperestlik olarak nitelendiriliyor. Dolayısıyla biz nasıl insanlığın hidayetinin İslam’la mümkün olacağına inanıyorsak onlar da bizim dinden çıkıp Hristiyan olmakla hidayet bulacağımıza inanıyorlar.

Moğol İstilası zamanından İslam’ın ortadan kalkacağına dair bir inanç oluşmuş fakat Osmanlı İmparatorluğu, yükselişe geçip Batı içlerine doğru sefere başlamasıyla tekrar ümitlerini kırmıştır.

Papa II. Pius 1461’de Fatih’e hitaben bir mektup yazarak birkaç damla su ile vaftiz edilmek suretiyle dünyaya hükmedeceğini söyleyerek, Sultan’ı Hristiyanlığa davet etmişti.

Daha yakın zamanda Vatikan merkezli “Dinler Arası Diyalog” başlatılmıştı. Türkçe şubesini kardinal FETÖ işletiyordu. Papa Benedikt dinler arası diyalog kürsüsünü kapattı: “Dinler arası diyalog olmaz, kültürler arası diyalog olur. Çünkü Katolikliğin dışındaki dinler sapkınlıktır.” Dikkat ederseniz bizdeki hainler de talimata uygun bir şekilde bu konuyu kapattılar.

Aslında mesele ne işgal ne servet ne de jeopolitik meseleler. Bu şeytana tapan adamlar yeryüzünde direnen Müslüman istemiyorlar.

Krallarla bir sorunları yok.

Diktatörlerle bir sorunları yok.

Adı Müslüman olanlarla bir sorunları yok.

Müslüman görünüp Batılı değerlere tapanlarla bir sorunları yok.

Araplarla bir sorunları yok.

Yeryüzünün neresinde olursa olsun, bunların kurmuş olduğu hegemonyaya karşı duran bir kişi dahi olsa onlarla sorunları var.

Batılı başkentlerde her gün yüzbinlerce kişi sokaklara çıkıyor. Eskiden kamuoyu denen bir olgu vardı. Kuşatılmışlık o kadar derinleşmiş ki Batı ülkelerinde de kamuoyu denen öfkenin bir işe yaramadığını görmüş olduk.

Genel anlamda Filistin, özelde Gazze meselesi insanlık için bir ölçek oldu. Bir yönüyle insanlık ikiye bölündü, adaletten yana olanlar ve şeytanın safında yer alanlar. Doğu’su Batı’sı, Müslümanı gayrimüslimi fark etmiyor. Hatta Batı’daki eylem çeşitliliği ve ısrarı Müslümanları utandıracak düzeyde.

Gazze’ye gitme fırsatım olmadı. Gazze’ye gittikten sonra Müslüman olan ünlü bir gazeteci: “Bütün dünya maddeye taparken, onlar Allah’a inanmaya devam ediyorlar. Orada sahabe yaşantısı var. Gazze sizi kendine çeker ve bağlar.”

Uzun uzun Gazze halkının iman tezahürü olduğundan bahsetmiş. Gazze halkının iman ve hikmetini çok gözlemciden dinledik.

Dünyanın süper gücü ABD’yi, İngiltere’yi, Almanya’yı ve dünyanın bütün kilit şirketlerini ve finansını kontrol eden insanlar, kâinatta kendilerini Tanrı yerine koyarak Firavun kibri ile bezenmişler. Zaman zaman Siyonist zenginlerden ‘Tanrının fonksiyonunu icra ediyorum’ diyenler yok değil.

Bütün bu Firavun kibrine karşı bir avuç Gazzeli Müslüman bu düzene meydan okuyor. Ve teslim olmuyor.

Gelin bu kanlı Ramazanı nefislerimize ve şeytana tapanlara haram edelim. Var gücümüzle, dualarımızla, yardımlarımızla, öfkemizle atacağımız her bir adımda iman tezahürlerinin yanında duralım. Karıncanın gücü Nemrut’un yaktığı ateşe su taşımaya yetti. Gücümüzün yeteceği bir şeyler vardır elbette.

Gazzeli bir çocuk: “Bilerek yardımları denize atıyorlar. Bizi onursuz bırakmak için bunu yapıyorlar. Aç köpek gibi yardımların peşinden koşmamızı istiyorlar.’’

Şartlar ne olursa olsun yardımlar bir şekilde Gazze’ye ulaşır. AFAD, İHH ve Deniz Feneri dahil birçok yardım kuruluşu eliyle yardım yapılabilir. Seher vaktinde gözyaşları ile dua. Sesimizin çıktığı kadar bağırmak. Dünya durdukça bu soykırımın hesabını sormak için ahitleşmek.


#Ramazan
#Gazze
#Soykırım
#İsrail
#İhsan Aktaş
2 ay önce
Kanlı Ramazan
Alkol ve sömürü
Birleşmiş Milletler’in fonksiyonu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın etkisi
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?