Benim açımdan üzücü, oldukça üzücü bir kurban bayramı atmosferi söz konusu bu yıl. Çünkü feci, çok feci bir mülteci/göçmen düşmanlığı ile girdik bayram atmosferine. Memleketin ana muhalefet partisi başkanı, Esed’in an itibariyle çoluk-çocuk demeden katliam yaptığını bile bile “mültecileri evlerine gönderme” sözü verdi ve olaylar gelişti.Olaylar öyle bir gelişti ki biri henüz 15 yaşında olan iki Suriyeli işçinin hayatını kaybetme haberini “bugün biriniz, bir gün hepiniz geberirsiniz inşallah” nidalarıyla
Benim açımdan üzücü, oldukça üzücü bir kurban bayramı atmosferi söz konusu bu yıl. Çünkü feci, çok feci bir mülteci/göçmen düşmanlığı ile girdik bayram atmosferine. Memleketin ana muhalefet partisi başkanı, Esed’in an itibariyle çoluk-çocuk demeden katliam yaptığını bile bile “mültecileri evlerine gönderme” sözü verdi ve olaylar gelişti.
Olaylar öyle bir gelişti ki biri henüz 15 yaşında olan iki Suriyeli işçinin hayatını kaybetme haberini “bugün biriniz, bir gün hepiniz geberirsiniz inşallah” nidalarıyla karşılayan insanlar gördü bu göz.
Mevlana İdris ağabey yazmış: “Faşizme kapıyı açtığınızda düşündüğünüz sonuç gerçekleşebilir. Ama bu sonuçların ancak bir kısmıdır. O kapıdan nelerin çıkıp gideceğini asla bilemezsiniz.”
Başka bir patikadan ilerleyeyim. Genç insanlarımızın, bizim çocuklarımızın “mülteci/göçmen” üzerinden ağına düştükleri faşizm, bizi tehlikeli, çok tehlikeli bir yere götürecek. Bir türlü ergenliğini atlatamamış, hep 14 yaşında bir çocuk gibi davranan Kamalist ideolojinin arayıp da bulamadığı atmosfer, “öteki”nden nefret eden ırkçı/faşistlerle dolu bir atmosferdir ve ne yazık ki bu atmosfer günden güne, andan ana cepheyi genişletmektedir.
Bir başka yoldan ilerleyeyim. Eşcinsel ve vegan olan; eşcinsel ve vegan olunca bütün insanların kendisini ötekileştirdiğini düşünerek var olup var kalabilen bir adet “insanımsı”, rahat rahat “hayvan öldürmek yerine insan yaşatın. Kurban için ayırdığınız paraları SMA’lı çocuklara yollayın” yazabiliyor. Bunun, çirkin, leş, aşağılık bir ötekileştirme olduğunun farkında bile değil zira “öteki”ne karşı geliştirilen faşist tepkilerin “izin verilen alanı”nda yaşayıp gidiyor. Yaptığının ne anlama geldiği üzerine asla düşünmeyen binlerce, on binlerce “minik faşist” yetişiyor memlekette.
Bu yönlendirilmiş, izin verilen, dahası teşvik edilen faşizmin yıkıcı, berbat sonuçlarıyla şimdiden yüzleşmezsek yarın geç, çok geç olacak.
Mülteci/göçmen karşıtlığı, daha doğrusu “bir insan topluluğuna sadece var olup var kaldıkları için öfke duyma kabiliyeti”, çok kolay şekilde Kürt düşmanlığına, Alevi düşmanlığına, dindar insan düşmanlığına, seküler insan düşmanlığına… Hâsılı bütün insan topluluklarına karşı düşmanlığa kolayca, kasıtsız ve dolaysız şekilde yansıtılabilir. Çünkü çocuklarımız, gençlerimiz o esnada nefret etmeyi öğrenmiş olurlar.
“Herhangi bir nesnel gerekçe olmadan, herhangi bir geçerli sebep olmadan insan topluluklarına yönelen öfke” yakın gelecekte memleketin en ciddi sıkıntısı haline gelecek.
Bir başka yerden ilerleyelim.
Zaman zaman muhatap olduğum “peki bu mültecilerin/göçmenlerin durumu ne olacak İsmail abi?” sorularına cevabım hiç ama hiç değişmiyor: Buyursunlar, gelsinler. Başımızın üzerinde yerleri var. Zor durumdalarsa çorbamızı, aşımızı paylaşırız. Zorluk geçince de ister burada kalsınlar, ister memleketlerine dönsünler. Çünkü en genel manada mülk de, kader de Allah’ındır.
Bir başka soru daha var özellikle mülteciler üzerinden sorulan: “Ülkemizdeki Suriyeliler niçin gidip Esed’e karşı savaşmıyor?”
Bu sorunun cevabıysa ironik benim açımdan: Sen de savaşmadın. Ben ve benim gibiler köprüde, meydanda, genelkurmay binasında çıplak elleriyle darbeci teröristlere karşı savaşırken ATM kuyruğuna girdin. Makarna, un, patates stokladın. Bir tek senin mi canın tatlı? Bir tek senin mi hakkın var ölümden korkmaya. Kaldı ki Suriye’de Esed’e karşı savaşanlara ya IŞİD’çi, ya Nusracı, ya HTŞ’ci diyorsun sen. Yani adamların savaşması da dert, savaşmaması da… Çünkü adamların var olup var kalmalarına tahammülün yok. Çünkü Esed denen köpeği bile Türkiye’yi zor durumda bırakmak amacıyla kullanmakta beis görmeyen muhalefet iğdiş etmiş zihnini.
“Neyse” deyip geçemedim. Aslında bir güzel bayram yazısı yazıp tebrik etmek isterdim bayramınızı. Bu defa da böyle olsun. “Eller yılda bir kurban keser / ben her gün senin kurbanın olsam ne var?” diyerek bitireyim yazımı.
Bayram mübarek olsun. Fakiri, fukarayı, kimsesizi, mülteciyi, göçmeni sevindirmeyi unutmayın ki bayram olsun.