Mutsuz, fakir, özgürlükleri kısıtlanmış, devlet baskısı altında ve çaresizdi bu gençler. Che anıları ve destansı devrim hikayeleri çok hoş da, Küba devrimi halkını mutlu eden bir devrim olmadı sonuçta. Solun Küba romantizmini yıkmak istemem ama gerçek öyle roman tadında değil Küba’da.
Batista diktatörünün zorbalığı, yolsuzlukları, ‘ABD uşağı’ olması ve vatandaşlarına zulmetmesi nedeniyle halk isyan bayrağı açmıştı. Castro da isyanın önüne geçip, liderlik etmişti. Ama şimdi Küba halkı neden mutlu değil?
Şaşırtıcı bir şey ama Havana’nın eski sokaklarında dolaşırken, sürekli aklımda İran vardı. Çünkü dünyada son halk devrimi İran’da olmuştu. Şah Rıza Pehlevi zorbalığı, yolsuzlukları, ‘ABD uşağı’ olması ve vatandaşlarına zulmetmesi nedeniyle halk isyan bayrağı açmıştı. Humeyni de isyanın önüne geçip liderlik etmiş ve Şah devrilmişti.
Solun Küba romantizmi gibi biz İslamcıların da ‘İran romantizmi’ olmuştu bu devrimden sonra. Mutluyduk. Bizim de sahipleneceğimiz bir halk devrimi vardı yani!
Devrimin 10. yılında, 1989’da İran’a gittiğimde, bizim hayal ettiğimiz ‘Asrı Saadet’e benzer bir hayatın olmadığını, oraya giden birçok kişi gibi ben de hemen anladım tabii. Daha dramatiği şuydu ki, İran mezhep ihraç etmek için uğraşıyordu. Hayal kırıklığımız, solcuların Rusya ve Küba hüsranından daha derin olmuştu.
İran devriminin ilk kırılma noktası ve herkesi rüyadan uyandıran olayı, devrimin en önemli ikinci adamı ve Humeyni’den sonra İran’ın başına geçecek olan Ayetullah Muntazeri’nin “dava arkadaşı” tarafından tasfiye edilmesi oldu.
Zira Muntazeri, devrimin hiç de hayal ettikleri gibi sonuçlar doğurmadığını söyleyip, gidişatı eleştirmişti:
İran’da elitist Şah ve onun burjuvazisine isyan eden ‘devrimciler’, bugün mollalardan, devrim muhafızlarından ve Hamaney’e sadık adımlardan kurulu kendi çarpık burjuvazisini doğurdu.
Şahın yolsuzluklara boğulmuş, çürümüş sistemine isyan eden ‘devrimciler’, bugün yolsuzluğu kurumsal (hem de dini müessesler dahil) hale getirdi. Yozlaşmış rejimi savunmayı da kutsal bir göreve dönüştürdüler.
Bugün İran içinde yaşanan protestoların büyük kısmı, Reşd, Kermanşah, Dorud gibi fakir; Meşhed, Kum gibi dini sembolizmin en önemli şehirlerinde oluyor.
Trajediye bakın ki, dini bir devlet olduğunu söyleyen İran’da, yüksek faizle para alıp satan finans (banker) kurumlarına para kaptıran halk ilk protestoyu başlattı.
‘İslam devletinde’ on binlerce aile devletten düşük faizle kredi alıp, yüksek faizden bu bankerlere satarak geçimini sağlıyordu. Sonunda sistem iflas etti ve yüzbinlere varan insan mağdur oldu. İşte protesto burada başladı, sonra rejimin diğer tüm baskıcı uygulamalarına yayıldı.
Şimdi o gösterilerde atılan sloganlar, bence devrimi yapanlar için ibret verici:
Devrimden bu yana birçok protesto gösterisi oldu ama ilk kez bir gösteride şu slogan atıldı:
Şah rejimini özleyecek hala gelmiş İran halkının, neden bu duruma geldiğini anlamak yerine, sertlik yanlısı Hamaney bu gösterileri düşmanlarının yaptırdığını iddia ederek, sert biçimde protestoları bastırma sinyali verdi.
Oysa kısa süre önce Cumhurbaşkanı Ruhani, halkın gösteri hakkı olduğunu, bunları dış güçlerin yönlendirmediğini söylemişti.
Küba’da sorduğum soruyu şimdi bir kez daha sorabilirim: