(Hakikate sadık kalarak işini hakkıyla yapmaya çalışan emekçi arkadaşları bu çevrelerden ayırıyorum tabii.)
Haberin doğruluğunu değil, kişinin/grubun/kurumun yıpratılmasını önceleyen bir anlayıştır bu.
28 Şubat döneminde olduğu gibi bazen çoğalan, bazen azalış gösteren ama hiç bitmeyen bir hastalık.
(Hemen öncesinde yine aynı gazetede diğer iki MSB Bakan Yardımcısı ile ilgili en kolay çamur atma yöntemi olan FETÖ ilişkisi üzerinden yine karalama amaçlı haberler çıkmıştı.)
4’ü birden güdümlü haberlere konu edildiğine göre demek ki, Bakan Hulusi Akar’dan sonra sıra bakan yardımcılarına gelmiş diye düşünüyorsunuz.
Ama bu defa bu bel altı vuruşlar o kadar rahatsız etmiş olmalı ki, Milli Savunma Bakanlığı çok sert bir açıklama ile hem gazeteyi, hem de gazetede çıkan haber üzerinden bu kampanyaya katılan CHP Meclis Grup Başkanvekili Özgür Özel’e dönük çok sert bir açıklama yayınladı.
Açıklamadan şu bölümleri aktaralım:
“İftiralarla oluşturulmaya çalışılan karalama kampanyalarına karşı da hukuk çerçevesinde mücadelemiz sonuna kadar sürecektir.”
Meselenin şöyle bir yönü de var:
Eskiden, ordunun vesayet rejiminin göbeğinde olduğu dönemlerde, (Örneğin 28 Şubat sürecinde) TSK adına iç siyasete müdahale anlamına gelen açıklamalar yapılır, o açıklamalar bu çevrelerden bol bol alkış alırdı.
(Bu arada Cumhuriyet Gazetesi’nin orduyu seçilmiş yönetime karşı kışkırtan Genç Subaylar Rahatsız manşetini hatırlamış olalım.)
Ordunun son yıllarda asli misyonuna yönelerek başarıdan başarıya koşması bu insanları hiç heyecanlandırmadığı gibi, aksine rahatsız bile ediyor.
Demek ki, bu çevreler eskiden olduğu gibi, TSK’nın iç siyasetin tam göbeğinde olmasını arzu ediyorlar.
Bugünkü tavırlarıyla geçmişteki tavırlarını karşılaştırınca şu sonuca kolayca ulaşabiliyorsunuz:
Demek ki, bu yayınları yapanlar demokratik rejimle barışık bir ordu yerine, eski dönemlerdeki gibi darbe yapan, vesayet rejiminin merkezine oturtulan bir Türk Silahlı Kuvvetleri istiyorlar.
İstanbul belediyesi Kılıçdaroğlu’na göndermede mi bulundu?
- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu üçtür, halkı twitter başında topluyor.
- Malum, çarşamba günü CHP liderinin gündeminde elektrik faturaları vardı.
- Ancak o akşam söyledikleri, meseleye yaklaşım biçimi, önceden olduğu gibi CHP’nin son 12 yıldır oylarını niye bir türlü artıramadığının son bir örneği oldu.
- Böyle zamanlarda, alternatif olmak için kafa yormazsanız, çözüm yolları önermezseniz, bu sorunu nasıl hal yoluna koyabileceğinizi anlatmazsanız, oylarınız oralarda ‘mıh gibi’ çakılı kalır.
- Bana kalırsa CHP, şundan bundan dolayı değil, tamda bu gerekçeyle oylarını yükseltemiyor.
- Baykal döneminde ‘aşırı konformizm’ vardı, Kılıçdaroğlu döneminde radikal sol partilere özgü ‘marjinal muhalefet anlayışı’ karşımıza çıktı.
- Sivil itaatsizlik çağrışımı yapan bu türden çağrılar, aldıkları oylar bakımından bindelik dilimlerde yer bulabilen marjinal partilere özgü bir tutumdur.
- Ama bu defa bir şey daha oldu.
- Kılıçdaroğlu elektrik faturaları için boykot çağrısı yapınca İstanbul’dan“O halde biz de su faturalarını ödemeyelim”sesleri yükselmeye başladı.
- Devamında İBB hemen açıklama yaptı.
- Ya da yapmak zorunda kaldı mı desek.
- Açıklamada Kılıçdaroğlu’na yönelik ufak yollu bir gönderme vardı sanki.
- “Bak sen elektrik faturası deyince burada da başkaları bize‘Ödemeyiz’diyerek su faturalarını bize gösteriyor”der gibi bir açıklamaydı bu.
- Öyle bir ima taşıyor idiyse ancak bu kadarı söylenebilirdi zaten.
- Sonuçta Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu’nun‘ita amiri’konumunda.