|
Babalar ve Oğullar

Babalarla oğullar arasındaki ilişki iki ayrı dünya ilişkisidir. Biri, olgunluğa ermiş bir akılla, geçmiş zaman ağırlıklı, tecrübe yüklü bir ruhu; diğeri de his ve heyecan dolu bir gönülle, gelecek zaman ağırlıklı hayal yüklü bir ruhu temsil eder.

Bir zamanlar, kendisi de evlat olan babada, yaşadığı tecrübelerin yani geçmiş zamanın ağırlığı şimdiki zamana, içinde bulunduğu hale iyice hükmederken, gelecek zamanın çekim gücü, cazibesi giderek azalır; aksine gelecek zaman, bir korku, bir endişe olmaya başlar. Bunda yaşanan vücut yıpranmasının yani ihtiyarlığın da etkisi çoktur. İhtiyarlarda zaman dengesi geçmiş lehine, gelecek aleyhine bozulur. Ah, nerde o günler, ben eskiden diye söze başlamalar ağırlık kazanır.

Henüz baba olmamış, babalığın mahiyeti hakkında bilgiye ermemiş gençte ise tecrübesizliğin, toyluğun verdiği cesaretle hep gelecek düşüncesi ve hayalleri; halden memnun olmama, babadan duyduğu geçmiş zaman hikâyelerinden sıkılma ruh hali ağırlıktadır. Ben bir büyüyeyim, ben bir şöyle olayım, siz o zaman görün, gibi meydan okumalar sergilenir.

İnsan, zamanının çocuğudur. Yaşadığı zamanın meyvesidir. Aile ağacında çiçek açıp, toplum bahçesinde meyveye durur. Bu da çocukluk ilkbaharı, olgunluk yazı ve ihtiyarlık sonbaharıyla oluşan bir meyvedir.

Zaman ikliminde hiçbir mekân aynı kalmaz. Zaman, mekânda hükmünü yürütür; mekânda dölleyip doğurduğu hayat şartlarını her canlıya kabul ettirir, yaşatır. Kültür ve medeniyetler zamanla zenginleşerek, değişerek, gelecek nesillere emanet edilir. Her nesil, babalarından, dedelerinden aldıkları zaman ve mekân emanetlerini kendi katkılarıyla daha da zenginleştirip çocuklarına devrederler. İşte bu devir teslim işi dengeli, sağlıklı bir yapıda gerçekleştirilemezse toplumlar bunalıma girerler. Kültür ve medeniyetler sarsıntı geçirir.

Baba-oğul arasında altın oranda bir denge, hepsinde olmamakla birlikte, ancak peygamber ailelerinde vardır. İbrahim-İsmail; Zekeriya-Yahya arasındaki denge gibi. İbrahim ve İsmail, vahyin verdiği uyum içinde örnek bir toplum çekirdeği bıraktılar. O çekirdek, Kâbe ikliminde gelişen bir medeniyet bahçesi oluşturdu. O bahçeden hakkıyla beslenen toplumlar, cennet esintileri duyulan ideal bir insanlık hayatı yaşadılar.

Ailede anne unsuru en önemli unsurdur. Annesiz aile yoktur. Anne, aile bahçesinin toprağı, havası, suyu, ışığı ve hatta bahçıvanıdır. Baba, bahçıvan yardımcısıdır. Çocuk bahçede doğar, beslenir, büyür. Bu yüzden bir babanın çocuklarına yapabileceği en büyük iyilik, en büyük yardım, anneyi sevmek, korumak, kollamak ve ona dost olmaktır. Bu tavır, babayı aileye tam sahip ve tam örnek kılar. Çocukların en büyük servetleri, babalarının faziletleridir. Ama ne yazık ki babalar, nadiren iyi birer koca olurlar.

Sadece bahçeye tohum atan değil, attığı tohumu hakkıyla yetiştiren, baba adına layık olabilir. Evlatlar da babalarına borçlu oldukları saygıyı, ancak baba olduktan sonra duyarlar. Çünkü baba olunmadan babalar anlaşılmaz. Bunun için halk irfanında, anne ol ki anne kıymeti; baba ol ki baba kıymeti bilesin, denir. Bu da yukardan beri söylenmeye çalışıldığı gibi, insan ömrünün ilk, orta ve son zaman dilimlerinde yaşanan hayatın farklı farklı idrak edilişiyle ilgilidir. Çocukluk rüya, gençlik hayal, olgunluk gerçek, ihtiyarlık da hakikat ağırlıklı birer hayat dönemleridir.

Yekpare kültür ve medeniyet iklimlerinde nesiller arasında birleşik kaplar usulüne uygun, dengeli bir zaman ve mekân paylaşımı vardır. Fertler arasında karşılıklı sevgi, inanç, güven, saygı esasına dayalı; merhamet, şefkat, yardımlaşma, paylaşma, iş bölümü temelli bir hayat seyri hâkim olunca o toplumda çatışma olmaz, bunalım yaşanmaz.

Kültürler ve medeniyetler arasında çatışma esasına dayalı olumsuz etkileşimler, çok yönlü, karmaşık bir hal alırsa bütün toplumsal değerler alt üst olur. Aileler arası ilişkiler, fertler arası münasebetler dengesini kaybeder. Hele de ailede anne-baba arasında hayat anlayışı, yaşama ideali farklılığı baş gösterirse aile iyice çözülmeye, çocuklar da iki arada bir derede kalmaya mahkûm olurlar. Bu tür ailelerin arttığı toplumlarda devlet, arabulucu olarak devreye girmeye çalışsa da yeterli olmaz. Zamanın olumsuz kültür ve medeniyet etkilerinden toplumu ve fertleri kurtaracak kaynaklar, yine toplumların çözülmeden önce geleneklerinde, inançlarında varolan değerlerdir. Önemli olan bu değerlerin yeniden işlenerek, zamanın getirdiği teknik şartlara uygun usullerle hoş ve güzel gösterecek, sevdirecek şekilde işlenerek topluma yeniden sunulmasıdır. Devlet, bu oluşumda hakem rolü oynamalıdır. Okullarda toplum değerlerini destekleyici bir yol izlemelidir. Karıştırıcı, kırıp yıkıcı bir tavır değil, barıştırıcı, kurup yapıcı bir tavır sergilemelidir.

Devlet baba, millet annenin yardımcısı olur, onunla uyum içinde bir vatan kurarsa, kızlar ve oğullar, anne ve babalarıyla barış ve sulh içinde güzel bir hayat yaşayabilirler.

13 yıl önce
Babalar ve Oğullar
Bir günün içinde eriyen hikâyeler
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir