|
Var mı İstanbul’un canına okuyacağız diyen?

31 Mart günü sandık başına gidip oyumuzu kullanacak, belediye başkanları ve muhtarımızı hayırlısıyla seçeceğiz.

Ertesi gün, bazıları için tam anlamıyla “1 Nisan” olacak. Şakanın kralıyla karşılaşacak olanlara bugünden geçmiş olsun.

*

Belediye başkanlarının önümüzdeki beş yıl için neler planladığını kampanya boyunca merak edenler az çok öğrenmeye çalıştı.

Broşürler, afişler, televizyon ekranları, gazeteler ve meydanlar üzerinden projeler dile getirildi.

O vaatlerin ne kadarını gerçekleştirecekler şimdiden bilemiyoruz tabii.

Ne kadarını hatırlamayacaklarını ise hiç bilemeyiz.

Temennimiz, vaatlerini hatırlamayacak adayların seçilmemesidir.

Hatırlayıp hepsini bütünüyle yerine getirecek olanların göreve gelmesini arzu ederiz.

*

Sadece İstanbul için düşünelim.

Beş yıl içinde İstanbul’un nüfusu nasıl bir artış gösterecek?

Şehirdeki araç sayısı kaça çıkacak?

Hızla artan otopark ve yol ihtiyacı nasıl karşılanacak? Trafiğin kilit olmaması için neler planlanıyor?

Su ihtiyacına yönelik ne gibi yatırımlar yapılacak?

Binaların özellikle sitelerin atık suları değerlendirilebilecek mi?

Çatılara konulacak panellerle elektrik üretilebilecek mi?

Başta büyük nimet ekmek olmak üzere her türlü israf gerçekten nasıl önlenecek?

Seçilecek başkan, vaktinin ne kadarını tatilde geçirecek ne kadarını şehre hizmet için ayıracak?

Olmayasıca deprem riskine dair nasıl hazırlıklar düşünülüyor?

Çok büyük çaplı hasar vermesinden korkulan o tehlikeyi göğsümüzde yumuşatabilecek miyiz yoksa altında mı kalacağız?

Encümen kararıyla depremi ertelemek mümkün müdür? En azından elli yıl için. Otuz olsun.

Biz bunlara işaret ettik ama bugüne kadar hep başka konular tartışıldı. Bu da ayrı bir garabet elbette.

İstanbul dedikse de her şehir için aynı başlıklar geçerli.

*

“İstanbul’u öyle usturuplu yöneteceğiz ki tersine göç hızlanacak, pek çok kişi apar topar memleketine kaçacak, gidenlerin yol parasını da karşılayacağız… Şehir yaşanmaz hâle geldiği için nüfus kendiliğinden yarıya inecek, dolayısıyla hizmet etmek kolaylaşacak ve geride kalanlar rahat edecek… Ne su sorunu yaşanacak ne de trafik dert olacak.”

Böyle söyleyen yok ama uygulamalara bakınca bu şekilde düşünenler var gibi.


ÜÇ GAF BİR ARADA

Çiçeği burnunda genel başkan Özgür Bey, peş peşe tuhaf açıklamalar yapıyor.

Bir: “Bedelli askerlik” meselesine değinmeye çalıştı, hemen çark etti. Herhalde milliyetçi oyları alacağını düşündü. O hamlesi işe yaramadı.

İki: Darbe çığırtkanlığı yapmaya kalkıştı, “40 yaş üstünü eleyelim, ben varım” deyip böyle bir darbeye destek vereceğini söyledi, duvara tosladı.

Üç: 2028’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde kendisinin değil, Ekrem Bey’in aday olacağını şimdiden ilan etti. Bu kadarını Kemal Bey bile yapmaz, son güne kadar sabreder, dengeleri gözetirdi. Bu açıklama da zarif bir tabirle çuvallamadan başka bir şey değildir.

Velhasıl alışacak belki ama o güne kadar çok hata yapacak. O partinin makus talihi kolay değişmez.

Anayasada yazmaz ama uyulması gereken önemli bir kuraldır:

Fıkra anlatmayı bilmeyen o işe kalkışmasın.

Hele yanlış bilen, anlatırken karıştıran, hiç ağzını açmasın.

Komik bir şey anlatmak başka, anlatmaya çalışırken komik duruma düşmek başka. Hem de bamlı.

Fıkra anlatmak bile böyleyken, siyaset alanında konuşmak daha büyük sorumluluk ve akıl gerektirir.

#Yerel Seçim
#Siyaset
#Mehmet Şeker
1 ay önce
Var mı İstanbul’un canına okuyacağız diyen?
Bir büyük insanın ardından
Konuşmamız yasaklanmışsa susalım mı?
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı