‘Kendimizi başka yerlerde değil, Avrupa’da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz”…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri, Türkiye’nin genel olarak Batı, özel olarak AB ile ilişkilerinde bir süredir izlenen ‘mesafeli’ duruşu ‘ayarlamaya mı’ yönelik yoksa dış politikada dramatik bir dönüş anlamına mı geliyor?..
Büyükelçi ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın kapsamlı Brüksel ziyaretinin ardından söylediği, “Özgürlük, demokrasi ve güvenlik dengesini bir arada tutarak…” cümlesi de bu demek…
Avrupa’ya yönelik söylemin bir hedefinin, 10-11 Aralık tarihlerinde yapılacak AB Liderler Zirvesi’nde Türkiye merkezli yapılacak tartışmalar ve belki yaptırımlar olduğu belli…
Ama reformlarla birleştiğinde, bir yandan iç politikanın ve ekonominin bir parçası, diğer yandan ABD Başkanlık seçiminin Biden’lı sonucuna yönelik olduğu da hissediliyor…
***
Bunlardan birincisi, Güney sınırımız boyunca Türkiye’ye karşı kurulan terör koridorunun arkasındakiler, Doğu Akdeniz’de denenen kuşatma girişimi, Libya’da darbecileri kullanarak yapılmak istenenler, Kafkasya’da Ermenistan’ı kullanarak girişilen oyunu tezgâhlayanlar ve nicesini içeride kuranların kimliğine bakıldığında, dahası emellerinden vazgeçeceklerini gösteren delilin bulunmaması, “bölgesel meselelerin çözümünde” işbirliklerini sıkıntılandırabilir.
***
Lider(lik) eksiği dünyanın son 10 yılında çok hissedildi ama şimdi satranç tahtasının başında çok kıdemli/tecrübeli ve ‘siyasi istikballeri açık’, Putin, Erdoğan, Jinping ve Biden’den oluşan oyuncular bulunuyor. Bu hem iyi hem riskli. Evet, Biden’ın siyasi karakterini oluşturan birikim Soğuk Savaş’tan besleniyor ama günümüz dengelerini de biliyor.
Rusya’yı ana hedefe koyacak böylesi karakterin, fevkalade gelişmiş pratik çözüm kabiliyeti bulunan, aynı süreçten geçmiş Türkiye’nin hatmettiği ‘Soğuk Savaş’ dilini konuşacağı da kestirilebilir.
Gelgelelim dünya artık bu süreci aşkın bir dalganın üzerinde ilerliyor…
Biden’ın Rusya ve Türkiye’ye, artı Çin’e karşı daha hoyrat davranacağına ilişkin kestirmeler hatta ‘temenniler’ de gerçeklikle tam uyuşmuyor. Zira bir de ABD’nin kendi hali var. O hal dermansız. Salgın ve ekonomik enkazla boğuşurken ancak Avrupa ve transatlantik ilişkileri mümkün olduğunca toparlamaya çalışacak Biden yönetiminin ilk yılları. Seçimi kazandı ama dört yıl sonrası daha zorlu bir tablonun işaret ediyor. Nekâhet döneminde kritik oyuncularla dalaşması zor.
***
Türkiye sert bir manevra yapıyor.
Hem kendi güvenlik anlayışını ve savunma ihtiyaçlarınızı ABD/Batı karşısında kurabileceğinizi söyleyeceksiniz hem ‘küresel-bölgesel meselelerde beraber hareket edebiliriz’ diyeceksiniz.. Hem, ‘bizi ticaret ve savunmada başka arayışlara mecbur bırakırsanız, ararız’ diyecekseniz hem ‘ülkemize ve milletimize yönelik açık saldırılara, dayatılan haksızlıklara, çifte standartlara artık yokuz’ diyeceksiniz.. Hem de ‘bunlara uyarsanız Avrupa’nın ayrılmaz parçasıyız’ diyeceksiniz…
Bunlar doğru. Yeni dünya düzenine ve Türkiye’ye uyuyor, yakışıyor. Ama Biden ve Avrupa’ya uyuyor mu? Onlar eski.
Yunan komutasındaki, AB emirli Alman savaş gemisi bu sorulara cevap mı?