Ramazan Bayramı’nın yaklaşmasıyla birlikte az sayıdaki tatlılar sofralardaki yerini almaya hazırlanırken, siyaset yine her zamanki gibi sofranın baş köşesinde oturmaya devam ediyor. Areda Piar tarafından gerçekleştirilen “ Türkiye’nin En Sevilen Şerbetli Tatlısı ” araştırması, sadece damak tadımıza değil, aynı zamanda siyasi eğilimlerimize ve toplumsal psikolojimizin yönüne de metaforik bir ışık tutuyor. Araştırma verilerine göre halkın açık ara favorisi baklava (%64,1) . Vatandaşların en çok fıstıklı
Ramazan Bayramı’nın yaklaşmasıyla birlikte az sayıdaki tatlılar sofralardaki yerini almaya hazırlanırken, siyaset yine her zamanki gibi sofranın baş köşesinde oturmaya devam ediyor.
tarafından gerçekleştirilen “
Türkiye’nin En Sevilen Şerbetli Tatlısı
” araştırması, sadece damak tadımıza değil, aynı zamanda siyasi eğilimlerimize ve toplumsal psikolojimizin yönüne de metaforik bir ışık tutuyor. Araştırma verilerine göre halkın açık ara favorisi
. Vatandaşların en çok
tercih etmesi, gösterişli ve pahalı olanı seçmeye meyilli olduğumuzu gösteriyor.
Tıpkı siyasette de sesi çok çıkanın, daha fazla parlayan figürlerin tercih edilmesi gibi. Ancak bu parlak dış yüzeyin altında, halkın aslında sade ve samimi lider arayışında olduğunu da gözlemlemek mümkün.
Araştırmada yer alan “
Hangi şefin yaptığı tatlıyı yemek istersiniz?
” sorusuna verilen yanıtlar da bu durumu doğrular nitelikte. En çok tercih edilen isimler
) ve
. Bu iki ismin ortak paydası ise gösterişten uzak, samimi ve güvenilir bir profil çizmeleri olarak dikkat çekiyor.
PEKİ AYNI SORUYU SİYASET SAHNESİNE TAŞISAK?
Tatlı paylaşmak, siyasette de güveni simgeliyor. Mesela CHP'nin kurultay sonrası içine girdiği çalkantılı süreç, tatlı tepsisindeki dağınıklığı andırıyor. Katlar aynı, iç malzeme benzer ama kıvam tutmuyor.
“Lezzetli olacak” diye umutla beklenen dilim, çatalın ucunda dağılıyor. Seçmenin gözünde lider değişse de mutfaktaki tarif aynı kalınca, ortaya yeni bir lezzet çıkmıyor.
Parti içindeki hizipler ve yön arayışları, halkta “acaba bu tatlı artık bayatladı mı?” sorusunu doğuruyor.
“Hangi siyasetçiyle karşılıklı baklava yemek istersiniz?”
Bu soru kulağa basit gibi gelebilir ama mesele sadece baklava yemek değil elbette. Aslında bu soru, halkın kiminle aynı sofraya oturmak isteyeceğini, yanında kiminle kendini huzurlu, güvende ve samimi hissedeceğini gösterir. Kahkahası içten, dili sivri olmayan, samimiyeti rol gibi durmayan isimler her zaman daha çok rağbet görür.
Baklava, burada sadece bir tatlı değil, birlikte paylaşılacak güvenli bir alanın sembolüdür.
- muhtemelen onun kararlı duruşuna ve geleneksel liderlik tarzına yakınlık hissedenler
- yüksek sesli, bol tartışmalı ama kimsenin son lokmaya dokunmadığı bir masayı tercih edenler
- Lezzetin önemli olmadığı, modern sunum ve yanında belki birkaç sosyal medya paylaşımını tercih edenler,
- sade bir tabak, net bir sunum, fazla konuşmadan yenen ne şerbetin taştığı ne de çatal sesinin yükseldiği bir sofrayı tercih edenler
- Sessizliğin yoğun bakışların ve sözlerin manalı olduğu bir masayı tercih edenler
- “Ben evde yaparım, size de getiririm” teklifini bekleyenler
- “bir gün birlikte yeriz” umudunu taşıyanlar
Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan
- baklava sohbeti ise uzun, detaylı ve muhtemelen çatalı unutacağınız bir deneyim isteyenler
ise bu listeye artık zor girerdi. “Ben tatlıyı bıraktım” diyenlerin bile bir çatal için yanına oturmak istemediği bir dönemden geçiyor olabilir.
Hem damağımıza hem kalbimize hitap edecek bir lokma arayışı sürüyor.
HAZIR TATLI, HAZIR SİYASET
’ın araştırması ayrıca tüketim alışkanlıklarını da ortaya koyuyor. Halkın %66,3’ü tatlısını
pastaneden alıyor. Tıpkı siyasette olduğu gibi, hazır çözümler tercih ediliyor.
Kendi mutfağında, kendi reçetesiyle çözüm üretmeye çalışanlar ise azınlıkta: sadece %28,5 tatlısını evde yapıyor. Yani özgün, yerel ve bireysel çözüm üretmek isteyenlerin oranı az ama umut verici. Ancak işin bir diğer boyutu da toplumsal tepkilerin şekli. Filistin meselesinde bazı kesimlerin sessiz kalırken, aniden markalara yönelmiş tepkilerle boykot kampanyaları başlatması, siyasi samimiyetin sorgulanmasına neden oluyor. Örneğin,
örneğinde olduğu gibi, motivasyonu ve yönü belirsiz bir tepkisellik görüyoruz.
Oysa boykot gibi eylemler, tıpkı tatlı gibi, özenle hazırlanmalı, içeriği belli olmalı ve samimiyet kokmalı.
Aksi halde bir “soğuk baklava” modasına dönüşüyor ve içi boş kalıyor.
Araştırmanın başka dikkat çekici sonuçları da var. Halk tatlıda en çok “lezzeti (%44,8)” önemsiyor. Hemen arkasından “doğallık ve katkısızlık” geliyor. Fiyat diyenler ise sadece %4,5. Bu da gösteriyor
ki, halk siyasette de aynı şekilde “gerçek çözüm” ve “samimi lider” arıyor. Kampanyalara dökülen paralar, abartılı reklamlar ve ışıltılı vaatler, seçmenin gözünde lezzetsiz bir revani gibi kalıyor.
Ve son olarak: Şerbetli tatlıda “standart olanı” tercih edenlerin oranı %82,1. Vegan, laktozsuz ya da glütensiz alternatiflere yönelenlerin oranı hayli düşük seviyelerde. Bu, toplumun değişime açık gibi görünse de özünde alıştığı yapıdan kolay kolay kopmadığını gösteriyor. Siyasette de benzer bir refleks mevcut. Yeni yüzlere, farklı dillere olan ilgiyi konuşsak da, seçim sandığına gelindiğinde elimiz hep “bildiğimiz tatlıya” gidiyor.
Bayram sofrasına ramak kala şerbetli tatlılar sadece damak tadımızı değil, toplumun bilinçaltını da yansıtıyor. CHP'nin kat kat krizinden, Bahçeli'ye dair haftalık spekülasyonlara, samimiyetten uzak boykot reflekslerine kadar her şey bu şerbetli metaforla okunabiliyor. Tatlıda da liderde de “şeker oranı dengeli, şerbeti kaçmamış, içi dolu” olanı tercih ediliyor.
Bizde bayramlar geçer, hatıralar kalır; bir mendile sarılı küçük mutluluklar gibi.
#Ekonomi
#Ramazan Bayramı
#Özgür Bayram Soylu