|
Cemal Kaşıkçı davası Türkiye’de görülür


Cemal Kaşıkçı cinayeti işlendiği günden bu yana dünyada en fazla konuşulan ve uluslararası ilişkiler dengesi üzerinde çok ciddi etkileri olan bir olay. Dünyada her gün bin bir türlü cinayet işlenir, katliamlar olur, insan hakkı ihlalleri olur, ama hiç biri Kaşıkçı cinayeti kadar dünyayı ilgilendirmez. Belki hepsinde de neticede cinayet vardır, haksız yere insanların canına kıyma vardır ama hiç biri Kaşıkçı cinayeti kadar gündemde yer tutmaz.

Hatta Kaşıkçı cinayetini işleyenler veya bu cinayete azmettirenler hala her gün gerek kendi ülkelerinde gerek ülkelerinin dışında tonlarca benzer cinayetler işlemekte, insan hakkı ihlalleri yapmaktadırlar. Birilerinin bu olayı Suudi Arabistan’a karşı kullanma kuşkusundan söz ediliyorsa, o birilerinin elinde yine Suudi Arabistan’a karşı kullanılabilecek tonlarca malzeme var aslında. Ama o tonlarca malzeme bile yine Kaşıkçı cinayeti karşısında gölgede kalmaktadır.

Bunun sebepleri üzerinde kuşkusuz uzun uzun durulabilir. Sosyal psikoloji açısından veya uluslararası iletişim vasatlarının tabiatı açısından veya uluslararası ilişkiler açısından…

Kaşıkçı cinayeti birilerinin kullanımının çok ötesinde, kendi işleniş biçimi ve ortaya çıkış tarzı itibariyle bu ilgiyi çekmeyi hak eden bir özelliğe sahip. Bir ülkenin başkonsolosluğunda, en üst düzey devlet yetkisiyle bu kadar planlanarak, vahşice duygular içinde ve uygulamayla işlenen bir cinayet… Devlet yetkisi ve kararıyla tuzağa çekilerek, uluslararası dokunulmazlığı olan diplomatik bir alanda 15 kişi tarafından öldürülerek bir de cesedi paramparça edilerek yok edilen bir insan.

Sadece cinayetin kendisi değil, ardından yaşanan ve kamuoyunu yanıltmak üzere peşi sıra uydurulan yalanlar. Kaybolmuş süsü verilmek üzere önceden planlanarak getirilerek Kaşıkçı kılığına sokulan ve Sultanahmet meydanında tuvalete Cemal Kaşıkçı olarak girip, Mustafa el-Medeni olarak çıkan şahıs vs. Bütün bunlar Kaşıkçı cinayetini bütün cinayetler arasında çok özel, çok sembolik; bütün cinayetlerin anası kılacak türden detaylar.

Aslında Kaşıkçı cinayeti işlendiği günden bu yana olayı örtbas etmek üzere girişilen hamlelerin her biri cinayete ilave cürümler olarak dahil oluyor. Olay mahalline Türkiye’nin adli yetkililerinin girmesine on gün sonra izin verilmesi, izin verilmeden önce bütün dünyanın gözü önünde temizlik ekiplerinin hummalı bir çalışma yapmaları, hiç kuşkusuz alenen suçun itirafı kabilinden bir olaydı. Suudi Arabistan Başsavcısı’nın Türkiye’ye yaptığı ziyarette Kaşıkçı’nın cesedine ne olduğu ve ellerindeki sanıkların ifadelerine dair bilgi vermek yerine Kaşıkçı’ya ait cep telefonların, dizüstü bilgisayarı ve notlarının asıllarını istemeleri dahi bir adalet peşinde değil, cinayeti işleyenler lehine bir delil karartma çalışması olarak kayda geçti.

Bu arada dünyaya, bu davayı gördükleri resmini vermek üzere yaptıkları mahkemenin daha iddianame aşamasında iddia düzeyi alabildiğine düşürülerek bazı olağan şüphelilerin bu olayla hiçbir ilgilerinin olmadığı ilan edilirken aslında tam da failler işaret edilmiş oldu. Nihayetinde kabağı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tespit ettiği ve yakalama emri çıkardığı 18’i fail, 2’si azmettirici 20 sanıktan sadece 5’i üzerinde patlattı Suudi Arabistan yargısı. 5 kişiye idam, diğerlerine beraat kararı çıkartan mahkeme bilahare Kaşıkçı’nın oğlundan alınan failleri affettiğine dair ifade ile o 5 kişinin üzerindeki idam hükmünü de kaldırmış oldu.

Kaşıkçı’nın oğullarının cinayetlerin anası gibi bir cinayetin, bütün insanlığa karşı işlenmiş bir suç boyutu olan bir cinayetin faillerini affetme yetkileri olabilir mi? Öne sürdükleri Şeriat uygulaması buna izin verir mi? Bu konuda Şeriat’ı öne sürenlerin Şeriat’a zerre kadar saygıları var mı? Bunlar ayrı sorular ve tabii ki aydınlatıcı sorulardır. Ancak bir gerçeği bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor: SA’nın bu katilleri ne yargılama kabiliyeti ne de yetkisi vardır. Çünkü şu anda sanık olanlar SA yargısı üzerinde ciddi etkileri ve yetkileri olan insanlar ve halen bu yargıyı etkileyebilecek durumdalar.

Kaşıkçı için adalet konusunda SA mahkemelerinden yana umut yok. Bunu ancak bu konudaki tarafsızlığına gölge düşürecek hiçbir sebep bulunmayan, hem de olayın işlendiği ülke olması vasfıyla Türkiye yargısı yapabilirdi. Açıkçası bütün dünya Türkiye’den uzun zamandır bir adım bekliyordu.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nda bu çalışmanın yapıldığı biliniyordu. Nisan ayında Başsavcılık uzun süredir topladığı delilerden tamamladığı davanın ilk faslını açmış oldu. İddianameye göre Asiri ve Kahtani, Kaşıkçı’nın öldürülmesi eylemini gerçekleştirmek üzere görevlendirme yapıp diğer şüphelilere gerekli talimatları veren şüpheliler olarak “Tasarlayarak ve Canavarca Hisle Eziyet Çektirerek Kasten Öldürmeye Azmettirmekle” suçlanırken, diğer 18 kişi de “Tasarlayarak ve Canavarca Hisle Eziyet Çektirerek Kasten Öldürmekle” suçlandı.

Dün bu davanın ilk duruşması İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinde yapıldı.

Haklarında eldeki delillere göre yakalama kararı çıkarılmış 20 sanıktan hiç birinin olmadığı mahkemenin bundan dolayı çok ciddi bir zorluğu var tabi. Üstüne üstlük maktulün cesedine ne olduğunun da bilinmediği bir durum var. Ancak bu zorluk, yargılamayı sürdürmeye engel değil. Neticede delillerin anası sayılan “itiraflar” ve bu itiraflarla birlikte elde edilen bulgular, cinayetin varlığını kanıtlamaya ve bu cinayeti kimin işlediğine dair hüküm vermeye yetiyor.

Kaşıkçı cinayetinin Türkiye Adliyesinde görülmeye başlanması, baştan beri konuyu iki ülke arasında siyasi bir konu olarak görmeyen, olayı bir adli-hukuki konu olarak gören Türkiye’nin tutarlı çizgisinin bir devamı niteliğinde. Tabii, nihai hükmün verilebilmesi için sanıkların tutuklu olması ve ifadelerinin alınması gerekiyor. Sanıkların yargı önüne çıkarılmasını engelleyenlerin katillerin işbirlikçisi, hamisi veya azmettiricisi olarak nitelenmesinin önünü kimse alamaz.

#​Cemal Kaşıkçı
#Adliye
#Cinayet
#Türkiye
#İtiraf
4 yıl önce
Cemal Kaşıkçı davası Türkiye’de görülür
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti