|
Politika faizi iktisadi gerekçelerle mi artırıldı?

Merkez Bankası politika faizini %35’e taşımadan önce bu seviyenin yeterli olacağı düşünülüyordu. Faiz gerçekten %35’e vardığında merkezin döviz rezervi gelişiminin durduğu görülünceyse %45 seviyesi beklentilere girdi.

Sonra bu beklenti gerçekleşti. Merkez Bankası politika faizini %45’e çıkardı. Bu andan itibaren piyasa epey öngörü kazandı. Parametreler ekonominin aktörleri indinde bir yerlere yerleşti. Faize ilişmeden geçilen bir para politikası kurulu dahi yapılabildi.

Derken ekonomi yönetiminin içinden, bankalar tarafından, sene sonu kur beklentilerine dair kafa karıştıran bir değerlendirme geldi. Piyasa demek hala çok hassasmış ki hemen tedirginleşti.

Sonra Merkez Bankası enflasyon raporu sunumu toplantısı geldi çattı. Fakat olmaması gereken biçimde gelişti. Söylenenler söylemese de olurdu. Gelmeyen sorulara cevap verilmese de olurdu. Ama oldu. “Link kopmuş,” ifadesi, hızını alamamış bir bufalo gibi yelelerini savura savura, bozkırı yara yara, tozu dumana kata kata geldi, sonra sahipsiz bir yük hayvanı gibi kaldı orta yerde.

Ekonomi yönetiminde -miş’li geçmiş zaman kipi kullanılmamasının gerekliliği böylece yeniden anlaşılmış oldu. İ
ktisadi meseleleri tartışırken cümleleri geniş zamanda kurmak tercih edilir. Geçmişle ilgili değerlendirme yapılacaksa ki gereksizdir; gene de ihtiyaç duyulduğunda -di’li geçmiş zamana başvurmak daha iyidir.

Hasılı bu link kopmuş sözü, piyasada “piston aşağı,” sözü gibi bir etki bıraktı. Hatırlarsınız, görüntüleri çok paylaşılan olayda, Sakarya’da bir minibüs şoförünün yolcularla göz göze geldikten sonra piston aşağı demesiyle birden tüm yolcular içinde bulundukları minibüsü panikle terk etmişti.

Link kopmuş da yaşanan bu hadisedeki gibi TL’den haksız bir kaçış başlattı.

Daha doğrusu, ekonomi yönetiminden kişilerce arka arkaya gelen kafa karıştırıcı mesajlar, manipülatörlere aradığı fırsatı vermişti.

Yegâne varlık amaçları, Türkiye’nin IMF ile stand-by anlaşması yapmasıymış
gibi davranan bu manipülatörler, amaçları uğruna ekonomiyi bir kur şokuyla yüzleştirmek için tüm tuşlara basmaya başladı. Rollerini oynayıp TL minibüsünü boşaltma fırsatını kullandılar.

Peki, neden bu amacı edindiler ve Türkiye’yi IMF’e teslim etmek istiyorlar? Öncelikle IMF’e giden yolda almak istedikleri bir netice var. Ekonomiyi olabilecek en kötü durumda göstermenin, geçmiş performansıyla yeniden seçilmeyi hakketmeyen bir belediye başkanının yeniden seçilmesinde işlevsel olacağını düşünüyorlar. Düşüncelerinde ve girişimlerinde başarılı olurlarsa gemi daha da azıya alıp seçimsiz bir 4 sene ortamını Türkiye’ye vermemek ve Erdoğan’ı Türkiye’nin geleceğinden silmek ihtimali için erken seçime mecbur kılmak istiyorlar.

Fakat başarabilirlerse asıl yüce amaçları; Türkiye’yi IMF’e mecbur kılıp Erdoğan’ın adını tarihteki hakkettiği yerden de sildirmek.

Manipülatörler gerçekten neye ulaşmak istediklerini biliyorlar. Bilmeyenler de böylece farkına varsın.
Yaktıkları ateşe kendileri mi düşer, Türk milleti mi, göreceğiz
ama tedbiren ekonomi yönetimi iletişim stratejisini değiştirdi. Herkes susturuldu ve sorumluluğu Bakan Şimşek aldı. İyi de yaptı. Ekonominin iletişim ihtiyacını karşıladığı için dahi saldırdılar.
Ama sonunda Merkez Bankası, kendi kalesine goller, manipülatörlere kayıtsız kalan ortam ve bunların toplum üzerinde kurdukları baskı nedeniyle politika faizini 500 baz puan artırmak durumunda kaldı. Bu faiz artırım kararının gerisinde ortodoksiye göre ekonomik gerekçeler yok değil. Bunların neler olduğunu farklı farklı yönleriyle birkaç ayrı yazıda yazdım.
Hatta Merkez Bankasının tam FED’in faiz indirimine başladığı anda faiz artırımıyla mukabele etmesinin ortodoksiye gerçekten inanılıyorsa süper akıllılık olacağı düşüncemi de yeri gelmişken tekrar hatırlatayım.

Asıl söyleyeceğim şu; son faiz artırımının belki ekonomik gerekçeleri vardı ama artışının şiddetinin belirlenmesinde, bu gerekçeler değil, piyasa iletişimindeki sorunlar etkili oldu. Yani kaç puan artış yapılacağına piyasa siyaseti gereği karar verildi. Artışın önceki artışlarla ilişkisinin bulunmayışı bunu gösterir.

Hatta ekonomi yönetiminin en önemli sorunu Merkez Bankasının iyi kötü bir hedef faiz seviyesi belirleyip faiz artırım döngüsü stratejisi oluşturamaması oldu. Bu yokluğun neden olduğu muğlaklık zaten ekonomik aktörleri öngörüsüz vaziyette manipülatörlere yem etti. Hatta manipülatörlerce bu yokluğun bir müphemlikten kaynakladığı şayia edilip kullanıldı.

Neden böyle ifade ettiğim şu rakamlardan anlaşılabilir; faiz artırım döngüsünde ilk artış 650 baz puan oldu, sonra 250 baz puan geldi, sonra 750, akabinde 500 ve bir 500 daha. Böylece 2023 Ekim’e kadar politika faizi %8,5’ten %35 seviyesine çıkarıldı. Sonra bir 500 daha geldi, sonra 2 sefer 250 baz puan artışla %45’e çıkıldı. Ve son toplantıyla 500 baz puan artışla %50 görüldü.

Böyle bir seri olmaz. Daha doğrusu olmamalı. Bu ne yaptığını bilmiyormuş imajı çizen, dağınık bir görüntü. Doğrusu artan, sabit yahut azalan oranlı bir artış stratejisi belirlenmesiydi. Döngü kurulduğunda kaçar kaçar gidileceği piyasa tarafından bilinmeliydi. Fakat ne yazık ki Merkez nerede duracağıyla ilgili tam fikir edinmemiş bir görüntü verdi. Belli ki devalüasyonlu ortodoksi denendiği için…

Maalesef devalüasyonlu ortodoksi olmaz.
Ortodoksiden hayır beklenmez yani. Revalüasyon için de matematik belli.

50-60 hadi bilemedin 100 milyar dolar giriş için Türkiye ekonomisi bu kadar savrulmayı, manipülatörler yatağına dönüşmeyi hak etmiyor.

Diğer taraftan gözlerin kapalı, kulakların sağır tutulduğu 4 trilyon dolarlık
İslami finans
pazarından biraz daha samimi olunsa bu tutarlar zaten gelirdi, gelir. Türkiye kurduğu
jeoekonomik
denklemleri
jeofinansal
denklemler ile desteklemeli…
#Ekonomi
#Politika
#Yusuf Dinç
1 ay önce
Politika faizi iktisadi gerekçelerle mi artırıldı?
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî