|

Avrupa adım adım çöküyor

Avrupa ülkeleri varoluş krizi ile karşı karşıya. Kıtada yapılan her seçim ve her siyasi gelişme bu krizi daha da derinleştiriyor. Son olarak Almanya seçimlerinde aşırı sağcı AfD’nin en büyük üçüncü parti konumuna yükselmesi ve Katalonya’da “bağımsızlık referandumu”nun kaos görüntüleri eşliğinde sonuçlanması Avrupa’daki derin yarılmayı gözler önüne serdi. Avrupa’nın büyük güçleri Almanya, Fransa, İspanya ve İtalya ekonomik, siyasi ve sosyal sorunlarının büyümesi ile giderek içe kapanıyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 3/10/2017 Salı
Güncelleme: 00:40 - 3/10/2017 Salı
Yeni Şafak
Siyasi istikrar ve ekonomik refahın kaybı hastalıkları yeniden ortaya çıkardı
Siyasi istikrar ve ekonomik refahın kaybı hastalıkları yeniden ortaya çıkardı

2017’de Avrupa’nın büyük devletlerinde gerçekleşen hiçbir seçim sorunlara çare olamadı. Avrupa’nın siyasi ve ekonomik gücü azaldıkça, aşırı milliyetçilik ve ayrılıkçı duygular yeniden su yüzüne çıkıyor. İspanya’da Katalonya ve Bask bölgesi, Belçika’da Valonlar ve Flamanlar arasındaki ayrılıkçı dalga, Fransa’nın Korsika sorunu, İtalya’nın kuzeyindeki ayrılıkçı dalgalanma, İskoçya ve Kuzey İrlanda’da bağımsızlık rüzgarları, ‘Avrupa çatırdamaya mı başlıyor’ sorusuna sebep oluyor.

ALMANYA’DA NAZİ KRİZİ

1957 yılında tek başına iktidara gelen Hristiyan Birlik partilerinin (CDU/CSU) dışında bugüne kadar tek başına iktidara gelen başka bir partinin olmadığı Almanya’da 24 Eylül’de yapılan genel seçimlerde sonuç yine değişmedi. CDU/CSU seçimden yüzde 33 oy oranıyla birinci çıkarken, Sosyal Demokrat Parti (SPD), tarihinin en düşük oy oranı olan 20,5’te kaldı. Nazi yanlısı Almanya için Alternatif (AfD) partisi, yüzde 12,6 oranında oy alarak sandıktan üçüncü sırada çıkmayı başardı. AfD’nin meclise girmesine Almanya içindeki hem siyasi partiler hem de sivil toplum kuruluşlarından tepki gelse de Avrupa’daki sağ popülist partilerden AfD’ye tebrik mesajları yağdı. Fransa’daki aşırı sağcı parti Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen ve Hollanda’daki İslam ve göçmen karşıtı Özgürlük Partisi’nin lideri Geert Wilders, AfD’yi tebrik eden mesajlar yayınladı. Le Pen, “Bu Avrupa halklarının büyümesinin yeni bir sembolü” ifadelerini kullandı. Ancak AfD’nin parlamentoya girmesi, koalisyon görüşmelerini başlamadan krize soktu. Meclisteki partiler, AfD ile koalisyon kurmak istemediklerini açıkladı. CDU/CSU’nun da Sol Parti ile hükümette yer almayı reddetmesi üzerine Alman siyaseti, CDU/CSU, seçimlerden 4. çıkan Hür Demokrat Parti (FDP) ve 6. sıradaki Yeşiller arasında kurulacak “Jamaika koalisyonuna” mahkum kalmış gözüküyor.

MÜZAKERELER TIKANDI

İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılmasına yönelik, AB ile ile İngiltere arasında gerçekleştirilen müzakerelerin üçüncü turu da ilerleme kaydedilemeyerek tamamlandı. Tıkanmanın nedenini ise İngiltere’nin ayrıldıktan sonra AB’ye borçlanacağı miktar üzerine iki tarafın yaşadığı anlaşmazlık. AB Komisyonu İngiltere’nin ayrılma maliyetinin 60 milyar euroyu bulabileceğini duyurdu, May hükümeti ise bu rakamı aşırı buldu. İngiliz medyasında İngiltere hükümetinin en az 20 milyar euro ödemeyi taahhüt edeceği iddia edilse de henüz resmi bir açıklama gelmedi. Birleşik Krallıkta yaşayan 3 milyon 200 bin AB vatandaşının geleceği ve Kuzey İrlanda’nın statüsü de iki taraf arasında anlaşmazlıklara neden oluyor.


HOLLANDA HÜKÜMETSİZ

Hollanda’da 15 Mart 2017’de yapılan genel seçim üzerinden 200 gün geçmesine rağmen hala hükümet kurulamadı. Hiçbir partinin iktidarı kurmak için gerekli 76 sandalye sayısının yarısına dahi tek başına ulaşamadığı ülkede, Başbakan Rutte’nin liderliğindeki Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD), 2012 yılında çıkardığı 41 sandalyenin altına düşerek 33 sandalye çıkarabildi. VVD, Hristiyan Demokratlar Birliği (CDA), Demokrat 66 (D66) ve Hristiyan Birlik Partisi (CU) arasında hükümetin kurulması için müzakereler yürütürken, bazı siyasiler, hükümet kurma sürecinin fazla uzadığını belirterek durumun endişe verici olduğunu vurguluyor. Ülkedeki hiçbir siyasi parti, meclise 20 vekille giren ve ikinci büyük siyasi parti olan aşırı sağcı Geert Wilders’in liderliğindeki ırkçı Özgürlük Partisi (PVV) ile koalisyon kurmak istemiyor.

MERKEZ SİYASET ERİDİ

Aslında bu trend 1980’lerden itibaren Avrupa’da merkez siyasetin erime sürecinin 2008 Finansal Krizi ile hızlanmasının sonucu. Merkez sağ ve sol partilerin Avrupa kamuoyunun ihtiyaçlarına cevap verememesi, önceki dönemlerin aksine Avrupa siyasetinde güçlü liderlerin ortaya çıkmayışı sonucu parlamenter sistem adeta bir demokrasi krizi üretmeye başladı. Yine Belçika’da siyasal sistemin ve partilerin yapısı nedeniyle 210 yılında 2011’e kadar uzanan süreçte 540 gün hükümet kurulamadı ve ülke geçici bir hükümet tarafından yönetilmek zorunda kaldı. Örneğin Yunanistan merkez siyasetin temsilcileri, iki büyük parti PASOK ve Yeni Demokrasi Partisi 2012 yılında yapılan seçimlerde adeta erimiş ve ülke SYRIZA ve Altın Şafak gibi aşırı sol ile aşırı sağı temsil eden iki partinin yükselişine sahne oldu. Öyle ki SYRIZA iktidarı kurma hakkı kazandı.

İTALYA KRİZİ AŞMAK İSTEDİ

Avrupa’da parlamenter sistemin yaşadığı bu krizi İtalya, hükümeti güçlendiren bir formül ile aşmak istedi. Geçen yıl İtalya Başbakanı Matteo Renzi, ülke yönetiminde istikrarı ve etkinliği sağlamak amacıyla hükümeti güçlendiren kapsamlı bir anayasa değişikliği önerisi sundu. Önerinin reddedilmesi üzerine Renzi istifa etti. Renzi’nin başbakanlığındaki hükümet, İtalya’da 1017 gün ile en uzun süre iktidarda kalan dördüncü hükümetti. Ülkede 70 yılda 63 hükümet kurulmuştu. Renzi’nin kabinesinde Dışişleri Bakanı olarak görev yapan Paolo Gentiloni başbakanlığında kurulan yeni hükümet, parlamentodan güvenoyu alarak resmen göreve başladı.

AŞIRI SAĞ İKTİDAR ORTAĞI

Avrupa’nın en kuzeyinden, İsveç, Finlandiya ve Danimarka’dan, merkez ve güneyine; Hollanda, Fransa, İsviçre, İtalya, Avusturya, Macaristan ve Slovakya’ya uzanan hatta, aşırı sağ partileri % 5-25 arası bir bantta sandıkta güç elde ediyor. Bu güç onları ya iktidar ortağı yapıyor ya da iktidarın üstünde demoklesin kılıcı gibi sallanmalarına sebep oluyor. Öyle ki, İngiliz milliyetçi sağ parti UKİP, Brexit oylamasının lokomotif unsuru haline gelerek, ülkenin Avrupa Birliği’nden ayrılmasında öncü rolü oynayabildi. Yine Fransa’da aşırı sağcı Ulusal Cephe Partisi lideri Marie Le Pen’in yüzde 10 bandından yüzde 25-30 arası bir banda çıkarak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin favorisi konumuna yükseldi. Yine sağcı Danimarka Halk Partisi ve İsviçre Halk Partisi sırasıyla yüzde 20 ve yüzde 29’luk oy oranlarına ulaşmış ve iktidar alternatifi haline yükselmiş durumda. Öyle ki geçtiğimiz yıl Avusturya Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aşırı sağcı aday kılpayı bir oranla seçilemedi.

  • Bumerang geri dönüyor
  • Avrupa’nın refahı yaşlı kıtanın tutkalını oluşturuyordu. Şimdi bu tutkal özelliğini kaybediyor. Küresel ekonomik gücünü doğuya kaptıran, yaşlı nüfusun artmasıyla ekonominin dinamizmini kaybeden Avrupa’da ayrılıkçı hareketler kuvvet kazanıyor. Avrupa, Ortadoğu başta olmak üzere diğer bölgelerde uyguladığı ayrılıkçı hareketleri güçlendirme ve kaos çıkarma stratejisini kendi topraklarında hissetmeye başladı. İşte Avrupa’yı parçalama ve hatta savaşın eşiğine getirme potansiyeli olan sınır problemleri:
Cebelitarık:
İngiltere ile İspanya arasında “savaş” kelimesini telaffuz ettiren Cebelitarık meselesinin geçmişi 18. Yüzyıl’a kadar uzanıyor. İngiltere’nin denizaşırı topraklarından biri olan Cebelitarık, İspanya’nın güney ucunda yer alıyor. 1713 Utrecht Antlaşması ile İspanyol egemenliğinden Britanya egemenliğine devredilen Cebelitarık iki ülke arasında bir egemenlik sorunu. Cebelitarık’ın statüsündeki muğlaklık İngiltere ve İspanya arasında ciddi krizlerin yaşanmasına neden olmakta.
 Katalonya ve Bask sorunları:
İspanya’yı bölünme tehdidiyle karşı karşıya bırakan iki sorun doğusundaki Katalonya özerk yönetimindeki ayrılıkçı girişimler ile ülkenin kuzeydoğusundaki Bask Özerk Yönetimi. Bask bölgesi ayrılıkçı ETA terör örgütünün eylemleri ile bir dönem İspanya’yı yoğun şekilde meşgul etmişti. Katalonya’da ise 2014 yılında yapılan ve Madrid tarafından geçerli sayılmayan referandumda yüzde 80 oranında bağımsızlık için “evet” oyu çıkmıştı. Anayasa mahkemesinin yasa dışı ilan etmesine rağmen önceki gün yapılan referandumda ise yüzde 90 oranında ‘evet’ çıktığı iddia ediliyor.
Kuzey İrlanda:
Kuzey İrlanda sorunu, 1600’lü yıllara kadar uzanıyor. 1916 yılında Dublin’de kurulan IRA’nın (İrlanda Cumhuriyet Ordusu) eylemleri sonucu 1922’de adanın güneyinde bağımsız İrlanda Cumhuriyeti kuruldu. 1960’lı yıllarda İngiltere yönetimine bırakılan Kuzey’de yaşayan Katolik İrlandalılar, İngiltere’den ayrılıp birleşik bir İrlanda devleti kurmak amacıyla IRA’yı yeniden kurdu. 2007’de Kuzey İrlanda’da Katolikler ve Protestanlar arasında bir ortak hükümet kuruldu. Brexit sürecinin resmen başlaması ile bağımsızlığa yönelik referandum isteği güçlenmiş durumda.
 İskoçya:
300 yıldır bağımsızlık kampanyalarının yürütüldüğü İskoçya’da 1999 yılından bu yana özerk bir parlamento bulunuyor. İngiltere’den ayrılmayı 2014’te referanduma götüren ancak bağımsızlık için yeterli çoğunluğu sağlayamayan İskoçya’da hükümet, Brexit oylamasının ardından ikinci bir bağımsızlık referandumunu gündeme aldı. İskoçya Özerk Yönetimi Başbakanı Nicola Sturgeon son olarak bağımsızlık referandumunun 2018 yılı sonbaharıyla 2019 yılı bahar ayları arasında uygun bir zamanda yapılacağını açıkladı.
 Korsika:
Fransa’nın güneydoğusunda 250 bin nüfuslu küçük bir ada olan ve yaklaşık 250 yıldır Fransa’dan bağımsızlığını kazanma mücadelesi veren Korsika, coğrafî olarak İtalya’ya daha yakın. Bugün için ayrılıkçı eğilim güçlü olmasa da, Fransa’da olası bir Le Pen iktidarı, söz konusu eğilimi yeniden güçlendirebilir.
 Flamanlar ve Valonlar:
Avrupa’da Cermen ve Latin dünyası arasında bir tampon vazifesi gören Belçika, yıllardır iki etnik grup Flamanlar ile Valonlar arasındaki gerilime sahne oluyor. Mevcut gerilim ülkedeki siyasi hayatı da derinden etkiliyor. 20. yüzyılın ikinci yarısında bir yandan Flamanlar ve Frankofonlar arasındaki çatışma diğer yandan Flaman ve Valon Bölgeleri arasındaki eşit olmayan ekonomik gelişme damgasını vurmuş durumda. Devam eden çatışmalar ülkede üniter devlet yapısından federal devlete doğru bir dizi reformun yapılmasına neden oldu. Bölgede çıkacak bir çatışma, tüm Avrupa’yı ateşe atabilir.
 Kuzey İtalya ve Sardunya:
Ulusal birliğini ancak 19. yüzyılın sonunda gerçekleştirebilen İtalya birçok etnik ve bölgesel ayrılıkçı hareketin tehdidi altında. Kuzey İtalya ve Sardunya bölgelerinde güçlü ayrılıkçı hareketler etkilerini artırıyor. Ülkenin kuzeyi sahip olduğu refahı daha fakir güney bölgeleri ile paylaşmak istemiyor. İtalya'nın en zengin bölgelerinden olan ve ülkenin batısında yer alan Sardunya Adası’nın İtalya’dan bağımsızlık talebinde bulunması bir diğer önemli sorunu oluşturuyor.
SERNUR YASSIKAYA - FATMA NUR AKTAŞ
#Avrupa
#AB
#Bağımsızlık
#Referandum
#İspanya
#İskoçya
#Katalonya
7 yıl önce