|

"ABD şüpheli/sanık"

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... Nedret Ersanel köşesine 'Ankara’da ‘ABD iddianamesi’ hazırlanıyor mu?' başlıklı yazısını taşıdı. Kemal Öztürk, Özlem Albayrak, Mehmet Acet ve Taha Kılınç da gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yeni Şafak
09:28 - 6/12/2017 Çarşamba
Güncelleme: 09:36 - 6/12/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
Kemal Öztürk, Özlem Albayrak, Mehmet Acet, Taha Kılınç,​Nedret Ersanel
Kemal Öztürk, Özlem Albayrak, Mehmet Acet, Taha Kılınç,​Nedret Ersanel

Nedret Ersanel, Kemal Öztürk, Özlem Albayrak, Mehmet Acet ve Taha Kılınç'ın yazılarının en dikkati çeken bölümleri:

Nedret Ersanel: Ankara’da ‘ABD iddianamesi’ hazırlanıyor mu?

Doğu-Batı arasındaki politik kutup çekimlerine direnmeye çalıştıkça Türkiye’nin üzerine daha çok abanan ABD karşısında ne yapılacağı, ‘konuyu sadeleştirme’ kabiliyetine bağlıdır...

Bizzat Cumhurbaşkanı’nın dillendirdiği, “önümüzdeki bir buçuk zor yıl” ancak Ankara’nın topa sert girmesiyle aşılabilir. Tartışma da burada başlıyor; Amerika’ya ne yapılabilir ki?Son 15 yılda Batı/ABD’den gelen ataklar o kadar çok el tersiyle karşılanarak kazanıldı ve yola devam edildi ki, bu sorunun yanıtını bulamayanlar ancak beceriksiz sayılabilir. Yaklaşık 80 yılın hücrelere nüfuz etmiş sinmişliğinden sıyrılamayan her alandaki aydın kesimin “aman huzursuzluk çıkmasın” korkaklığını da ekleyebilirsiniz. Oysa bıçak kemik kesmeye başlayalı çok oldu...

Kemal Öztürk: Kaddafi’den Salih’e linç kültürü neyin göstergesi

Peşinen söyleyeyim: Bir insanın linç edilmesi cehaletin, vahşetin ve cinnetin göstergesidir. Libya lider Kaddafi linç edildiğinde bunu derinden hissetmiştim. Kendi halkı tarafından linç edilen bir devlet başkanının durumu, nereden bakarsanız bakın, cehaletin ve cinnetin dışa vurumudur.

O zamana kadar bir kedinin, bir köpeğin ölüm anını bile göstermeyen BBC, CNN ve Reuters gibi medya kurumları, heyecanla ve zevkle yayınladılar bu linç görüntülerini. Anlamı açık, ‘Görün, kendi devlet başkanını böyle sokak ortasında linç eden, vahşi bir millete müdahale ediyoruz. Haklıyız.’

Özlem Albayrak: Hristiyan terör örgütleri

Dünya hele de 11 Eylül’den sonra terörü İslam’la özdeşleştirdi. El Kaide, Taliban, DAEŞ gibi sözümona İslamiyet’i yaymak için savaştıkları söylemiyle terör eylemi yapan örgütler de bu algıya hatırı sayılır derecede katkıda bulundu doğrusu.Oysa dünyanın çeşitli bölgelerinde ve çeşitli inançlara mensup fundamentalistler var. Geçtiğimiz ayın 26’sında Mısır’da El Ravda Camisi’ne yapılan ve 309 müslümanın hayatını kaybettiği terör saldırısını üstlenen İsa’nın Oğulları adlı terör örgütü bunlardan sadece biri. Cuma namazı sırasında camiye önce canlı bomba saldırısı gerçekleşmiş ve ardından silahla içeride namaz kılan insanlar taranmıştı, Türkiye de olayın ardında bir günlük yas ilan etmişti. Bu kadar büyük ve acımasız bir eylemin faili olan örgüt hakkında internette arama yaptığınızda ise, gözünü kırpmadan 309 müslümanı öldürebilen bu örgüt neredeyse hakkında tek bir Türkçe kaynak bulamıyorsunuz, yabancı kaynaklarda da bu örgütle ilgili dişe dokunur bir bilgi olmadığı gibi, geleneksel refleksle Mısır’daki katliamı DAEŞ’e yıkma yönelimi göze çarpıyor. Bunun nedeni Hristiyanlığın ya da İslam dışındaki başka herhangi bir inancın terörle ilgili olabileceğine yönelik şüphe mi, yoksa bu örgütün görece yeni olması mı bilemiyorum. Bildiğim, zannedildiğinin aksine fundamentalizmin Hristiyanlık inancından doğma bir eylem-kavram olduğu ve kendini Hristiyanlık kimliğiyle tanımlayarak terör eylemi yapan örgütlerin sayısının sandığımızdan çok fazla olduğu.

Mehmet Acet: Bana masal anlatma Recai

Konumuz, New York ManhattanMahkemesi’nde devam eden Reza Zarrab davası. Bir şey söyleyeceğim.

Bu davada şu ana kadar benim en fazla ilgimi çeken şey, duruşmaları izleyenlerin jüri üyeleriyle ilgili gözlemleri oldu.Kendilerinden bir karar vermesi beklenen jüri üyeleri için de bu dava, bir eziyete dönüşmüş durumda sanki. Bunu nereden mi çıkartıyorum? İlk gün, üyelerden birinin duruşma salonunda uyuyakalmasından… Ertesi gün de bazıları mahkeme salonuna duruşma saatinden epeyce geç bir vakitte gelmişler. Bu ne demek oluyor? Üç ihtimal var.

Taha Kılınç: Afaş’ın ölümü

21 Mart 1942’de, Sanaa yakınlarındaki Beyt el Ahmar köyünün fakir evlerinden birinde dünyaya gelen çocuğa, anne-babası Ali Abdullah adını koymuştu. Şia’nın Ehl-i Sünnet’e en yakın yorumu olarak kabul edilen Zeydîliğe mensup aile, çocuklarına düzenli bir eğitim verecek imkânlara sahip değildi. Anne-babasının bir süre sonra boşanmasıyla, genç Ali Abdullah kendi başının çaresine bakmak durumunda kaldı. Geçinebilmek için koyun çobanlığına başlamasıyla birlikte, köyünün medresesinde devam etmeye çalıştığı iptidai eğitimi de büsbütün yarım kaldı. 16 yaşındayken, 1958’de Sanaa’ya giderek askeri okula kaydolan Ali Abdullah için, orduya intisap etmek en kestirme ikbal kapısıydı. Ancak o, sadece ordu saflarına katılmakla kalmayacak, ülkesi Yemen’in tarihine de geçecekti.

Yemen’deki iç karışıklık ve savaşlardan istifade ederek, korkusuz bir asker olarak öne çıkan Ali Abdullah -tank bölüğünden mezun olmuştu-, Kuzey Yemen’in kendisinden önceki iki devlet başkanı İbrahim Hamdi ve Ahmed Ğamşî’nin 1977 ve 78’de art arda suikasta kurban gitmesiyle devlet başkanlığı koltuğuna oturdu. 36 yaşında bu göreve geldiğinde, CIA’in kendisi için biçtiği süre 'birkaç ay'dı. Ancak Ali Abdullah, tam 34 yıl boyunca Yemen’i yönetmeyi başararak, bir rekora imza attı.

#​Nedret Ersanel
#Kemal Öztürk
#Özlem Albayrak
#Mehmet Acet
#Taha Kılınç
6 yıl önce