Nedret Ersanel, Kemal Öztürk, Özlem Albayrak, Mehmet Acet ve Taha Kılınç'ın yazılarının en dikkati çeken bölümleri:
Nedret Ersanel: Ankara’da ‘ABD iddianamesi’ hazırlanıyor mu?
Doğu-Batı arasındaki politik kutup çekimlerine direnmeye çalıştıkça Türkiye’nin üzerine daha çok abanan ABD karşısında ne yapılacağı, ‘konuyu sadeleştirme’ kabiliyetine bağlıdır...
Kemal Öztürk: Kaddafi’den Salih’e linç kültürü neyin göstergesi
Peşinen söyleyeyim: Bir insanın linç edilmesi cehaletin, vahşetin ve cinnetin göstergesidir. Libya lider Kaddafi linç edildiğinde bunu derinden hissetmiştim. Kendi halkı tarafından linç edilen bir devlet başkanının durumu, nereden bakarsanız bakın, cehaletin ve cinnetin dışa vurumudur.
Özlem Albayrak: Hristiyan terör örgütleri
Dünya hele de 11 Eylül’den sonra terörü İslam’la özdeşleştirdi. El Kaide, Taliban, DAEŞ gibi sözümona İslamiyet’i yaymak için savaştıkları söylemiyle terör eylemi yapan örgütler de bu algıya hatırı sayılır derecede katkıda bulundu doğrusu.Oysa dünyanın çeşitli bölgelerinde ve çeşitli inançlara mensup fundamentalistler var. Geçtiğimiz ayın 26’sında Mısır’da El Ravda Camisi’ne yapılan ve 309 müslümanın hayatını kaybettiği terör saldırısını üstlenen İsa’nın Oğulları adlı terör örgütü bunlardan sadece biri. Cuma namazı sırasında camiye önce canlı bomba saldırısı gerçekleşmiş ve ardından silahla içeride namaz kılan insanlar taranmıştı, Türkiye de olayın ardında bir günlük yas ilan etmişti. Bu kadar büyük ve acımasız bir eylemin faili olan örgüt hakkında internette arama yaptığınızda ise, gözünü kırpmadan 309 müslümanı öldürebilen bu örgüt neredeyse hakkında tek bir Türkçe kaynak bulamıyorsunuz, yabancı kaynaklarda da bu örgütle ilgili dişe dokunur bir bilgi olmadığı gibi, geleneksel refleksle Mısır’daki katliamı DAEŞ’e yıkma yönelimi göze çarpıyor. Bunun nedeni Hristiyanlığın ya da İslam dışındaki başka herhangi bir inancın terörle ilgili olabileceğine yönelik şüphe mi, yoksa bu örgütün görece yeni olması mı bilemiyorum. Bildiğim, zannedildiğinin aksine fundamentalizmin Hristiyanlık inancından doğma bir eylem-kavram olduğu ve kendini Hristiyanlık kimliğiyle tanımlayarak terör eylemi yapan örgütlerin sayısının sandığımızdan çok fazla olduğu.
Mehmet Acet: Bana masal anlatma Recai
Konumuz, New York ManhattanMahkemesi’nde devam eden Reza Zarrab davası. Bir şey söyleyeceğim.
Taha Kılınç: Afaş’ın ölümü
21 Mart 1942’de, Sanaa yakınlarındaki Beyt el Ahmar köyünün fakir evlerinden birinde dünyaya gelen çocuğa, anne-babası Ali Abdullah adını koymuştu. Şia’nın Ehl-i Sünnet’e en yakın yorumu olarak kabul edilen Zeydîliğe mensup aile, çocuklarına düzenli bir eğitim verecek imkânlara sahip değildi. Anne-babasının bir süre sonra boşanmasıyla, genç Ali Abdullah kendi başının çaresine bakmak durumunda kaldı. Geçinebilmek için koyun çobanlığına başlamasıyla birlikte, köyünün medresesinde devam etmeye çalıştığı iptidai eğitimi de büsbütün yarım kaldı. 16 yaşındayken, 1958’de Sanaa’ya giderek askeri okula kaydolan Ali Abdullah için, orduya intisap etmek en kestirme ikbal kapısıydı. Ancak o, sadece ordu saflarına katılmakla kalmayacak, ülkesi Yemen’in tarihine de geçecekti.