Yusuf Kaplan, Özlem Albayrak, Hasan Öztürk, Hatice Karahan ve Tamer Korkmaz'ın yazılarının dikkati çeken bölümleri:
Yusuf Kaplan: Afrin Harekâtı: Türkiye’nin kendini bulma ve tarih yapma yolculuğu...
Afrin Harekâtı, göremediğimiz çok hayatî bir gerçeği gösteriyor bize: Türkiye’nin dostunu-düşmanını ve ne olduğunu, kim olduğunu... nereden gelip, nereye doğru yol aldığını...
Türkiye’nin başına iki asırdır nasıl bir felâket geldiğini, bu felâketin bizi biz’den nasıl ettiğini, nasıl uzaklaştırdığını, bizi, sonu nereye varacağı belli olmayan bir çıkmaz sokağın eşiğine nasıl fırlattığını göremiyoruz hâlâ!Türkiye’nin trajedisi, bu! Ama öyle anlaşılıyor ki, Afrin Harekâtı, iki asırdır yaşadığımız ontolojik felâketin ne olduğunu, nasıl bir şey olduğunu, nereden kaynaklandığını öğretecek bize...
Afrin Harekâtı başladığı ândan itibaren, belki de yüzyıllık yakın tarihimizde ilk defa, dost-düşman nedir bihakkın görmeye, öğrenmeye başladık.Amerika başta olmak üzere, Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye karşı nasıl düşmanca tavırlar içinde olduğunu gördük. Batılı ülkelerin Türkiye’ye karşı açıkça düşmanca tavırlar takınmaya başlaması, elbette ki, Afrin Harekâtı’ndan sonra günyüzüne çıkmadı; 17-25 Aralık “saldırısı”ndan, Gezi kalkışmasından ve tabii 15 Temmuz darbe ve işgal girişiminden görmeye başladığımız bir gerçekti bu.
Özlem Albayrak: Amansız hastalık
Nuray Hafiftaş öldü, Allah rahmet eylesin. Medyadan öğrendiğimize göre, ünlü türkücü, kendisi vefat ettikten sonra tanıdığı herkesin tek tek aranarak helallik alınmasını istemiş, bunun için kuzeni Talip Topçu’yu görevlendirmiş. Bu, hem şaşırtıcı, hem de Hafiftaş’ı topluma daha yakın kılan bir detay olarak kayıtlara geçti. Zira, helallik alma kültürü, hem dini, hem geleneksel kodlarımızda yeralan bir ritüel ve zaman içinde toplumun sadece alt katmanlarında işlerlikte kalabilen, toplumun üst tabakalarında ise seküler gelenekselleştirmeler yüzünden görünmez kılınmış, çoğunlukla yitirilmiş bir âdet.
Hasan Öztürk: Katile, ırz düşmanına, zalime idam istiyoruz
Okuyoruz, izliyoruz. Bir hayvan boşandığı eski karısını sokak ortasında bıçaklayarak katlediyor. Bir başkası, karısını öldürmek isterken araya giren kayınpederini 4 bıçak darbesiyle öldürüyor. Bir diğeri, servis aracındaki kız çocuğunu kaçırıp tecavüz ediyor ardından öldürüp, cesedini de yakıyor.
Sayısız örnekler var, sayısız…Yaşadık, gördük, bildik. Milletin üstüne mermi yağdırdılar. Tankla insanlarımızın üzerinden geçtiler, paramparça ettiler. Savaş uçaklarından attıkları bombalarla insanlarımızın kanını akıttılar. Sayısız örnekler var, sayısız… Bir manyak, yılbaşı gecesi bir eğlence merkezine girip makineli tüfekle katliam yapıyor. Bir başkası başka bir motivasyonla polise, askere, sivil halka yöneliyor. Terör estiriyor. Kan döküyor. Sayısız örnekler var, sayısız… Ve biz bugün sırf Avrupa Birliği perspektifimiz yüzünden bu katillere, bu canilere, bu sapıklara, bu teröristlere “idam cezası” veremiyoruz. Devlete karşı suçları anlayabilirim… Ama bireylerin hayatlarına kastedilen suçların “kısas” olmasını savunuyorum. Ve “kısasta hayat vardır” düsturuna inanıyorum. Bir kadını katledenin, bir kız çocuğuna tecavüz edip sonra öldürenin, sivil insanları bomba ile parçalayanın suçunun karşılığı “hapis cezası” olduğu zaman, caydırıcılıktan uzak. O halde idam cezasının belirli suçlar için yeniden tartışmalıyız. Sahi, sırf “kendisinden boşandı” diye bir kadını hunharca katledenin cezası sizce ne olmalı? Yok artık! “YPG’yi PKK’yla savaştıralım” bile dediler…
Hatice Karahan: Doğu Akdeniz dalgalanırken
Bir zamanlar bolca kaleme aldığım Doğu Akdeniz sularını, uzun bir aradan sonra yeniden ziyaret etmekte fayda var. Nitekim son yılların gözde enerji adresinde son haftalarda bir tansiyon yükselmesi yaşanıyor. Ve yaşanan gerginliğin bir bölümü, özellikle Kıbrıs üzerinden bizi de ilgilendiriyor. Zira işitmiş olabileceğiniz üzere, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ilgili sulardaki 3. parselde arama faaliyeti başlatmaya yeltendi. Bunun üzerine ise, KKTC’nin hemen ardından Pazar günü Dışişleri Bakanlığımız bir açıklama yaparak GKRY’nin haksız çalışmalarını sert bir şekilde kınadı.
Tamer Korkmaz: Yedi düvele karşı
ABD, Vietnam’da yaşadıklarını unutmaz. Semptomları hala devam ediyor. 20 milyonluk Vietnam 200 milyonluk ABD’ye kök söktürmüştü. Türkiye, onların beş katını yapar!”Zeytin Dalı Harekâtı başarıyla devam ederken; MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, Haydut Devlet ABD’ye Vietnam’ı hatırlatması fevkalade manidardır.
Vietnam Savaşı, Zalim ve Gaddar Amerikan Devleti’nin tarihsel yenilgisini simgeliyor.Suriye’nin kuzeyinde bir “PKK devleti” kurmak isteyen Faşist ABD’nin, YPG/PKK’lı teröristleriyle birlikte Münbiç’te TSK’nın karşısına çıkması halinde “Vietnam’dakinden beter bir netice ile karşılaşacağının” vurgulanmış olması, isabetli bir uyarıdır! * İçeride, Türkiye’yi mütemadiyen “ABD’nin gücü ile korkutmaya çalışan” etki ajanlarından müteşekkil bir cephe var. İşbirlikçi olarak “görev” yapıyorlar! Bunlar, Zeytin Dalı Operasyonu’nun hemen öncesinde “Amerika, ne der? Sakın ola Afrin’e girmeyelim!” diye çok uğraştılar! Havalarını aldılar, yine durmadılar… Harekâtın başlamasından sonra da “Münbiç’te ABD askerleriyle karşı karşıya gelirsek, ne yaparız?” repliğiyle “korkutmaya” devam ediyorlar! Haydut Devlet ABD, on iki bin kilometre uzaktan gelip Türkiye’nin “burnunun dibinde” PKK devleti kurmak için devasa bir hazırlık yapacak; sistematik terör saldırılarıyla Bağımsız Müslüman Türkiye’yi hedef alacaklar…