Zekeriya Kurşun, Yusuf Kaplan, Mehmet Acet, Aydın Ünal ve Bülent Orakoğlu'nun yazılarının en dikkati çeken bölümleri:
Zekeriya Kurşun: Kudüs’ün statüsünü kim belirleyebilir?
Beklenen oldu. İşgalinin yüzüncü yıl dönümünden üç gün önce ABD Başkanı Trump, 1995 yılında Kongrede onaylanan ve her altı ayda bir askıya alınan yasayı yürürlüğe koyarak, Kudüs’ü İsrail’n başkenti olarak tanıdığını açıkladı. Bu karar alındığı tarihte de sakat ve hukuksuzdu, şimdi de hukuksuz. Bu kararınuluslararası hukuka, BM’nin aleyhte kararlarına aykırı olduğu çok söylendi. Elbette daha çok söylenecektir. Fakat Trump’ın kendisini diğer ABD başkanlarından daha cesur gösterme gayreti ile sarf ettiği sözler ise tam bizim dilimizdeki“şecaatin arz ederken merd-i kıptî sirkatin söyler” darb-ı meseline uymaktadır.
Yusuf Kaplan: Celâl, Cemâl ve Kemâl yolculukları açısından Kudüs’ü anlamak-2
Medeniyet, Mekke ve Medine süreçlerinin toplamıdır.Mekke sürecinde Celâl sıfatı, Medine sürecinde de Cemâl sıfatı öne çıkmıştır. Medeniyet süreci ise Kemâl noktasına Kudüs’te ulaşmış, hakikat ve merhamet, sulh ve selâmet kâmil anlamda bütün insanlığa sunulmuştur.
Mehmet Acet: Kudüs’ü kim sattı?
İsrail İstihbarat Bakanı Yisrael Katz’ın sözleri meselemizi özetliyor aslında.Channel 10’a demeç veren İsrailli bakan şunu söylüyor: “Bazı Arap ülkelerinin ABD tarafından korunmaya olan mecburiyeti, karara verecekleri tepkinin de doğasını belirliyor.”
Bu ifade ne anlama geliyor?Çok açık, öyle değil mi? Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ama en başta Suudi Arabistan’ın ABD tarafından ‘korunma altına’ alınmasının, bu ülkeleri yönetenlerin ABD’ye mecbur hale gelmesinin, Kudüs’ün satışı gibi bir bedelinin de olduğu anlamına geliyor. Bakalım bu mecburiyet, daha başka hangi bedelleri ödetecek. Önce sıkıştır, kırk satırla kırk katır arasında tercihe zorla, sonra istediğin adımı at.
Aydın Ünal: Kudüs: Şimdi ne olacak?
ABD ve İsrail, Kudüs’ün İsrail’in başkenti ilan edilmesine verilecek olası tepkileri kuşkusuz enine boyuna hesaplamışlardır. “Enine boyuna” dediysem, lafın gelişi... İsrail ve ABD, Kudüs, Filistin ve Ortadoğu’da ilk kez böyle bir adım atmıyorlar. Tarihte attıkları her adıma “standart” tepkiler verildiğini, Müslümanların 3-5 gün gösteriler yapıp, sloganlar atıp, marşlar söyleceğini, ardından da olan biteni hazmedeceğini ABD ve İsrail geçmiş tecrübelerine binaen biliyorlar ve çok da rahatlar. Dahası da var... İsrail ve ABD, her durumda kazanacaklarını da çok iyi biliyorlar.
Bülent Orakoğlu: Kanımızı dökmeye hazırız
1973 yılı Eylül ayı’nda görevli olduğum İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından Rodos –Tel Aviv-KÜDÜS hattında düzenli sefer yapan ve yolcu taşıyan Türk gemisinde koruma amiri olarak görevlendirilmiştim. Zira bu hat üzerinde sefer yapan tüm yabancı bandıralı gemiler gibi Türk Gemileri de terörist! saldırıların hedefindeydi. Bu görev, Önleyici Güvenlik Hizmetleri doğrultusunda Bakanlıkça yapılan geçici bir görevlendirmeydi. Terörist saldırıları yapması muhtemel olan terör örgütü ise Yaser Arafat tarafından kurulan EL-Fetih Komandolarıydı.