|

Beyrut: Ortak hafızamız infilak etti

Tarihi M.Ö. 2000 yılına kadar uzanan Beyrut İslam coğrafyasının ortak hafızasıydı. Geçtiğimiz hafta havaya uçurulan o kadim şehirle birlikte ortak hafızamız da infilak etti. Şarkıların, şiirlerin yazıldığı Beyrut gözümüzün önünde tuzla buz oldu. Tıpkı Halep, Şam, Kabil, Bağdat gibi...

Haber Merkezi
04:00 - 9/08/2020 Pazar
Güncelleme: 18:40 - 10/08/2020 Pazartesi
Yeni Şafak
Beyrut Limanı
Beyrut Limanı

“İstanbul’un Bursa’nın

Diyarbekir’in Konya’nın

Erzurum’un Bağdat’ın Şam’ın

Kahire’nin ve bütün Afrika’nın

Mekke’nin ve Medine’nin gülleri

Ne tükenmezdir İslam’ın şehirleri

En büyüğünden en küçüğüne

Hangisini ansam eksik kalır

Sayılmaz güzellikleri iyiliklerden

Kuala Lampur’dan Darüsselam’a kadar… “ der Sezai Karakoç bir şiirinde. Biz ise doğup büyüdüğümüz şehrin adeta bir uzantısı olan dünyadaki bu İslam şehirlerinin tek tek yok edildiğine şahit tutuluyoruz. Beyrut korkunç bir patlamayla hepimizin gözleri önünde tuzla buz oldu. O korkunç manzara karşısında yüreklerimizi ateş aldı. Gözlerimizin önünde bir kadim şehir daha yok edildi işte. Tıpkı Bağdat, Halep, Şam, Kudüs, Kabil gibi...

Çünkü biliyoruz ki yalnızca bu şehirlerde binalar havaya uçmuyor, insanlar ölmüyor. Bir medeniyet gözlerimizin önünde yıkılıp gidiyor. Şehirler bombalanırken aynı zamanda o şehirlerdeki ortak hafızamız da infilak ediyor. Çünkü dünyanın dört bir yanında Müslümanların ortak değeridir bu şehirler.


ŞEHRİN YÜZÜ GÖÇTÜ HATIRALAR KALDI

İşte şiirlerin yazıldığı, şarkıların söylendiği, ressamlara, sanatçılara ilham veren güzelim şehir gözlerimiz önünde yok olup giderken, ondan bize eski fotoğraflar ve buruk hatıralar kaldı yalnızca.

Bilindiği gibi Beyrut bu coğrafyanın en eski şehirlerinden biridir. Pek çok kaynakta Beyrut’un tarihi M.Ö 2000 yılına kadar uzanır. Büyük İskender döneminde liman şehri olarak önemini kazanan Beyrut Hz. Ömer döneminde ise İslam topraklarına katılır. Haçlı Seferleri sırasında ise yeniden Kudüs Krallığı’na bağlanır ve farklı medeniyetlere ev sahipliği yapar. Osmanlı topraklarına katılması ise Yavuz Sultan Selim dönemine rastlar. Yavuz Selim Mısır Seferi’nden dönerken Beyrut’u da Osmanlı topraklarına katar ve Osmanlı’nın son dönemine kadar da bir Osmanlı şehri olarak ayakta kalır.


Beyrut’u en güzel farklı zamanlarda yolu düşen yazarlar, seyyahlar anlatmıştır. Mesela Cenap Şahabettin şöyle tarif eder Beyrut’u: “Dağlar, güneş ve deniz. Bu üç büyüklük Beyrut’u özetliyor. Batı ufkunda mavi deniz dalgalanır, doğu ufkunda yaldızlı ve parlak tepeler, mor ve lacivert sırtlarına dayanmış beyaz, temiz, taş binalar: İşte Beyrut!”

Evliya Çelebi ise 17. Yüzyılın Beyrut’unu anlatırken on yedi medrese, sekiz sıbyan mektebi, dört hamam, yedi çeşme, üç yüz dükkân, kırk kahvehane ve sekiz ticaret hanından bahseder.

Fransız yazar Gerard De Nerval ise Batı ve Doğu kültürünün kesiştiği bir şehir olarak tarif eder: “Tertemiz, gölgeli ve sessiz bir manzara; İsviçre göllerinden birinden çıkmış gibi bir Alp Dağları görüntüsü; işte sakin bir havada Beyrut! Yumuşak okşamalarla birbiri içinde eriyen Avrupa ve Asya burası!”


MEDENİYETİN MERKEZİ

Hindistanlı bir âlim ve tarihçi olan Şibli Numani ise şunları yazar: : “Bu şehir Suriye vilayetinin bir liman şehri ve bir istasyon şehri olduğundan, aynı zamanda Suriye şehirleri içinde kültürün ve medeniyetin merkezi kabul edilir. Şehrin eski bölümü son derece bozuk ve virandır. Yollar, caddeler, sokaklar daracık ve çukurlarla doludurlar. Evler basık ve havasızdırlar. Ama şehrin yeni bölümü son derece şaşaalı ve güzel görünümlüdür. Restoranlar, oteller, çayhaneler çokçadır. Çayhanenin biri denizin ortasına yapılmış ve harika görüntüsü vardır. İklim ve hava bir ölçüde nemlidir. Buna rağmen herkesin dediğine göre, buranın havası sağlık için çok faydalıymış. Hatta o derecede ki; başka başka yerlerden hava değişimi için insanlar buraya gelirlermiş.”

MANZARASI ÇOK GÜZEL

Babanzade ise şehrin coğrafi özellikleri hakkında şu bilgiler paylaşır: “Beyrut’un baş tarafı yönünün görülmedik manzaraları, Güvercinlik Mağarası dedikleri Roşe mevkii ki sahilde gayet çekici ve gösterişli yüksek kayaların durmadan vuran dalgalar ile aşınıp oyularak gayet şairane kovuklar meydana getirmesinden ibaret; seyrine doyulmaz, benzersiz bir manzara teşkil eder. Beyrut’un diğer bir seçkin özelliği de dağın eteğinde olmasıdır. Şehir halkı adeta her gün Boğaziçi’ne gider gibi sayfiyelerine gidip gelerek, aynı zamanda hem dağın temiz havasından ve hem de günlük ticaretinden yararlanır.”

Bugün ise Beyrut denilince hepimizin içinde aynı hüzünlü şarkı çalıyor. Feyruz’un sesi kulaklarımızda yükseliyor. “ İnsanların ruhundan yapılmıştır o” diye Beyrut’u anlatan meşhur şarkı şöyle devam ediyor: Şimdi tadı ne hale geldi? Ateş ve duman tadı artık…”

Not. Bu metin yazılırken İslam Ansiklopedisinden, Sezai Karakoç’ın Alınyazısı Şiirleri kitabından, F. Küskü’nün “Müslüman Seyyahların Gözüyle Beyrut” makalesinden faydalanılmıştır.

#Beyrut
#Lübnan
#Patlama
#Hafıza
4 yıl önce