ABD, geçtğiğimiz hafta yüzlerce Filistinlinin yurdunu terk etmek zorunda kaldığı "Büyük Felaket" (Nekbe)'in 70. yılında büyükelçiliğini Kudüs'e taşıdı. Filistinliler ise Gazze-İsrail sınırında direnerek bu karara tepki gösterdi. İsrail, 62 Filistinliyi şehit ederek katliamlarına bir yenisini daha ekledi. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi (FSMVÜ) Uluslararası Hukuk Araştırmaları Merkezi ve Yeryüzü Adalet ve İnsan Hakları Derneği (YAİDER) tarafından düzenlenen panel kapsamında Türkiye'ye gelen Prof. Dr. John B.Quigley ise uzun yıllar insancıl hukuk alanında çalışmalar yürütüyor ve Filistinlilerin haklarıyla ilgili Birleşmiş Milletler Mahkemesi'nde danışmanlık yapıyor. Kudüs Eğitim ve Toplum Geliştirme fonu tarafından İnsan hakları ödülüne layık görülen Quigly, BM nezdinde Filistin konusunda düzenlenen pek çok konferansta konuşmacı olarak yer alıyor. Ouicly, Filistin meseleleinin tartışıldığı mahkemelerde tam bir tiyatro sahnesinin kurulduğunu belirterek BM'nin üzerine düşen görevi yerine getirmediğini dile getiriyor.
- * ABD, elçiliğini Kudüs'e taşıyıp burayı İsrail'in başkenti olarak ilan etmesiyle uluslararası hangi kuralları ihlal etti?
- Bu konuyla doğrudan ilgilenen uluslararası bir anlaşma yok ama uluslararası siyasetin teamülleri ve uluslararası kuralların ihlal edildiğini söyleyebiliriz. Yani ortada yazılı bir şey yok. İsrail de bu tutumlarıyla Lahey Barış Sözleşmesi'ni çiğnedi diyebiliriz.
ABD hükümeti, benim ülkemin hükümeti, Gazze şeridindeki durumu Varşova'daki Yahudilerin durumu gibi görmüyor. Biliyorsunuz, 48 saat içerisinde ABD hükümeti, 'Gazze'de öldürülenler aslında Hamas'ın kötü politikası sonucu öldürüldü.' dedi. Trump yönetimi, İsrail ordusunu suçlamıyor bu cinayetler için. Bu durum aslına bakarsanız uluslararası hukukun askeri işgallerle olan bağına da dikkati çekmekte. Kanuna baktığımızda aslında savaş zamanı bir işgal anlamında bunu kullanıyoruz.
Bu aslında teknik olarak bağlayıcı değil. Çünkü Birleşmiş Milletler kararının 7. bölümü kapsamında bu karar tam olarak düzenlenmemiş. Ama buna rağmen bu madde çok güçlü bir referans. Teorik olarak da teamül hukuku açısından da bir bağlayıcılığı var.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi bu konuda ABD'yi kınama kararı alabilir.
Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin savcısı bu olaylardan sonra bir açıklama yaptı. Gazze'de yaşanan olaylara karışanlarla ilgili araştırma ve soruşturma yapılabileceğinden bahsetti.
Bu davanın öncesinde gerçekleşen ön soruşturmanın da uzun sürmesi tabi yine bir ihtimal olarak karşımızda duruyor. Ama son olaylarda yaşananlar gayet açık ve net. Askerler halkı öldürdü. Yani bir ön soruşturmaya gerek yok. Bu ilk aşamadan sonra bu olaya bireysel olarak katılan İsrail askerlerinin tespit edilmesi biraz daha zaman alabilir. Bu davalar devam ederken İsrail, yeni katliamlar ve hukuk ihlalleri yapmaya devam edecek diye düşünüyorum.
Hollanda, Almanya ve Çek Cumhuriyeti Filistin'i destekleme konusunda çok isteksizler. Geri kalanları destekliyor. Binyamin Netanyahu son zamanlarda bir kampanya başlattı. Direkt Afrika ülkelerine para vererek onları kendi yanlarına çekme politikası izliyor.
Filistin hükümeti, ABD dışındaki diğer ülkeleri bu konuda harekete geçirmeli. İsrail'e ancak bu şekilde baskı kurulabilir. Güney Afrika'da 1980'lerde siyah- beyaz ırkçılığı konusunda bir olay olmuştu. Pek çok ülke Güney Afrika üzerine siyasi ve ekonomik baskı uygulayarak bu konuda geri adım atmasını sağlamıştı. Aynı şeyi Filistin hükümeti de yapabilir. Yıllarca Filistinlilerin dönüş hakkı uluslararası arenada tartışılmamıştı. Ama bu son olaylardan sonra uluslararası arenada Filistinlilerin geri dönüş hakkı ciddi bir şekilde tartışılmaya başladı.
Evet... "Biz sınırlarımızı koruyoruz" diyorlar. Fakat aslında bakarsanız, bu insanlar evlerinden, yurdundan edilmiş insanların torunları, çocukları. Talep ettikleri şey, yurtlarına geri dönmek. Bu Gazze kısmında yaşayan insanların yasal bir hakkı. İsrail yasal durumu çarpıtıyor ve bu hakkı ihlal ediyor. Uluslararası hukuk uyarınca, nüfus ya da bir grup insan yerinden edilmişse oraya geri dönme hakkı bulunuyor.
Tabii... İsrail'in uyguladığı politikalar "işgal" olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla ortada bir savaş hali var. Filistin halkı da işgal edilmiş topraklarında direnebilirler. Yerinden edilme konusu 1930'larda başladı. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nun, Aralık 1948'de Filistinlilerin yurduna geri dönme hakkı olduğuna yönelik karar alınmıştı. Bu konuda BM'nin daha büyük sorumluluk taşıdığına inanıyorum. Bir çözüm bulmak için ellerinden geleni yapmaları gerekirken hiçbir şey yapmadıkları gibi İsrail'in neler yapması gerektiği konusunda da açıklık kazandırmadılar. Filistinlilerin vatanlarına geri dönme hakkı konusunda BM gerekli sorumluluğu üstlenmedi. BM mahkemelerinde Filistin meseleleri tartışıldığında tam bir tiyatro sahnesi kuruluyor. Tutanaklar okununca içim acıyor.
- Tüm Filistin işgal altında
- * Önümüzdeki dönemlerde İslam ülkeleri bu sorunları aşabilmek için örgütlenebilir mi?
- Aslında bir sonuç elde etmek istiyorsak İslam ülkleri kendileri dışında diğer ülkelerle ortak çalışmalarda bulunmalı. Örneğin Türkiye elçisini İsrail’den çekerek ABD’nin Kudüs kararı karşısında tavrını gösterdi. Diğer ülkeler de üzerlerine düşen görevi yapmalı. İsrail’in ördüğü duvar yasa dışı, savaş yanlısı, bölücü tabloyu destekliyor. Uluslararası kuruluşlar buna hiçbir çözüm bulmuyor.
Bu konunun çözümü konusunda herhangi bir ülkenin kilit bir rol üstlendiğini düşünmüyorum. Az evvel söylediğim gibi sadece İslam ülkelerinin değil tüm ülkelerin el ele vererek çözebileceği bir mesele bu. İsrail, Batı Şeria ve Gazze kuşatmasından çekilip diğer ülkelerin de buna destek vermesi gerekiyor. Uluslarası hukuk 1967’den önceki sınırları bir işgal olarak değerledirmiyor fakat bana göre bugün 1967 sınırları öncesindeki tüm Filistin işgal altında.
Kısa vadede bu meselenin sonuçlarının kötü olacağını düşünüyorum. Bizi zor günler bekliyor. Fakat uzun vadede daha olumlu gelişmelerin yaşanacağı kanaatindeyim.