|

Diaspora, asimilasyon fobisi ve sol komitacılık üçgeninde alevilik

Bugünün Türkiye''sinde şiddeti en kullanışlı siyasal mücadele yöntemi olarak kabul eden ve varlığını ölümler üzerinden üreten marjinal sol, Alevi cemevleri üzerinden yeni bir komitacılık üretmeye çalışmaktadır. Geleneksel Aleviliğinin muhafızları olan dedeler ve seyyitler ise özellikle kent ortamlarında, bu tehlikeye karşı yalnız ve korumasızdır. Bunun üstesinden gelmenin yolu ise devletin bu tehlikeyi bertaraf edecek ince politikalar geliştirmesidir.

Nihat Karademir
00:00 - 6/06/2014 Cuma
Güncelleme: 22:49 - 5/06/2014 Perşembe
Yeni Şafak
Diaspora, asimilasyon fobisi ve sol komitacılık üç
Diaspora, asimilasyon fobisi ve sol komitacılık üç

Tarihimizden miras aldığımız acılar ve toplum olarak yaşamakta olduğumuz çatışmalar, çoğu zaman zenginlik olarak telakki ettiğimiz farklılıklarımızın aynı zamanda tahrip gücü yüksek derin fay hatları olduğunu da bizlere öğretmiştir. Bu fay hatlarını besleyen etnik ve dinsel çelişkiler Batı''nın coğrafyamızdaki artan müdahaleleri ile birlikte mahiyet değiştirmiş ve gittikçe daha şiddetli çatışmalara kaynaklık etmeye başlamıştır. Ancak Batı müdahalesi burada durmamış ve tarihsel çelişkilerimize yeni sınıflar ve yeni kavramlar üreterek de katkıda(!) bulunmuştur.

Bu sürecin ürünlerinden olan diaspora, coğrafyamızda yaşayan insanlarımızın bir kısmının iktidar ile olan mücadelelerinde Batı''ya sığınmaları ve dayanmaları ile politik literatürümüze giren bir kavramdır ve genellikle kökleri bu topraklarda olmasına rağmen, buranın sorunlarıyla Batı''da kalarak ilgilenen toplumsal bir sınıfı temsil eder. Diasporanın Batı ile olan ilişkisi o kadar net ve belirleyicidir ki bu topraklardan Batı dışındaki coğrafyalara göç etmiş olan topluluklar ancak nadir durumlarda diaspora olarak anılmayı hak etmişlerdir. Onlar bizim dillimize ve havsalamıza ancak ''gurbetçi'' denilen ve çoğu zaman diasporadan kopuk olan daha az organize bir toplum olarak yerleşmişlerdir.

Batı ile koordineli ve entegre çalışan diasporaların bölgemizde yaşanan çatışmaların şiddeti, içeriği ve yaygınlığı üzerinde ne kadar etkili olabildiklerinin en tipik örneği Ermeni Diasporası''nın tarihsel rolüdür. Ermeni diasporası, sonraki dönemlerde çeşitli nedenlerle bu topraklardan koparak Batı''ya yerleşmiş olan toplulukların siyasal davranışlarına derinden etki edecek muazzam bir tecrübe birikimi ve nadiren reddedilen bir miras bırakmıştır. Özellikle Avrupa''ya yerleşmiş olan Kürt ve Alevi vatandaşlarımızın anavatan ile ilişkilerinde bu mirasın izlerine kolaylıkla rastlanmaktadır. Şüphesiz bu benzerliklerde Ermeni, Kürt, Alevi v.b toplulukların anavatandan kopuş sebeplerini ve geride bıraktıklarının yaşadıkları acıların benzerliği de etkili olmuştur. Ve hiçbir zaman inkar edilemeyecek bir gerçektir ki, diasporaları acılar üretir ve eğer bu ortak acı yoksa sadece daha uygun ekonomik koşullarda yaşamak için göç eden topluluklar, yani gurbetçiler, bir diaspora bilinci yaratmakta zorlanırlar.

ALEVİ DİASPORASI

Avrupa''daki Alevi diasporası da ülkemizin içinde bulunduğu daha dezavantajlı ekonomik koşullar ile birlikte, Alevi toplulukların yaşadıkları acı dolu kaderin de bir sonucudur. Bu anlamda köklerinde kopmuş/koparılmış olan diasporalar yeryüzünün en mazlum halklarıdır ve Allah''ın arzının geniş olduğu bilincinden hareketle, zulümden kurtulmak için başka bir coğrafyaya göç etme cesareti gösterdiklerinden dolayı da saygıdeğerdirler.

Ancak bu erdem sonsuz ve koşulsuz değildir ve bir zulmün kurbanı olan herhangi bir diaspora kısa bir süre içinde başka bir zulmün enstrümanı olabilir. Batı''da kayda değer bir örgütsel güce sahip olan ve iktidar aygıtları ile karmaşık ilişkiler geliştiren Alevi diasporası Türkiye''ye yönelik vizyonu ile bunun tipik örneklerinden biri olmaya adaydır. Alevi halkının acıları üzerinden Batı''ya yerleşen diaspora bugün bu acılardan kimlik, düşmanlık, statü ve rant devşiren bir endüstriye dönüşmek tehlikesiyle karşı karşıyadır. Belki de bu tehlike çoktan gerçekleşmiştir de biz bunu algılamakta ve kabul etmekte zorlanıyoruz.

Diasporaları en korkunç kılan özellikleri, başlangıçta kendilerine acı veren ama zamanla bir parçası oldukları yeni toplumun/iktidarın takdirini kazanmak ve oradaki varlıklarını daim kılmak için kendilerini oraya sürükleyen koşulların devamını arzulamaları ve bunun için çatışmayı körüklemelerdir. Bu coğrafya, böylesi bir anlayışın bedelini yüz binlerce Ermeni''nin ve bir kadar da Müslümanın ölümü ile sonuçlanan süreçte en ağır şekilde ödemiştir. Toplumsal hafızamızda diasporalar acıdan kaçan, daha sonra bizim için acı üreten ve bu yeni acıdan kurtulmak için vatandan kaçarak sığınmak zorunda kaldığımız uzaktaki akrabalar olarak kalmışlardır.

YENİ SİYASAL ALEVİLİK

Alevi diasporası da bugün yaşamakta oldukları ve her geçen gün kendilerini daha da yutmakta olan Batı''dan anavatana sürekli nefret ve düşmanlık ihraç ederek benzeri çatışmaları beslemektedir. Hâlbuki bu ülkeye düşecek bir yangın onların belki de çoğu artık tatilde bile vatana dönmek istemeyen çocuklarını değil, bizleri yani Alevi''siyle Sünni''si ile halen burada yan yana yaşayanları etkileyecektir. Hâlbuki diasporalara düşen sadece anavatanın iç çelişkilerine ve kavgalarına malzeme sağlamak değil, Ermeni diasporasının bir kısmının geçmişte yaptığı ve bugün de dünyanın birçok bölgesindeki gurbetçilerimizin devam ettirdiği gibi geride kalanlara, tecrübe, bilgi, know-how ve finansman aktarmak ve acıları paylaşarak azaltmaktır.

Bütün bunlar diasporanın ülkemiz Alevilerine pompaladığı kimliğin ve bu kimliği sürekli üreten korkuların tamamen asılsız olduğu anlamına da gelmemektedir. Çünkü Alevilik, yüzyıllardır devlet marifetiyle gerçekleştirilecek bir asimilasyon ve yok edilme fobisine mahkûm olmuştur ve Osmanlı''dan bugüne devletin Alevilerle kurduğu ilişki ve Aleviliğe bakış açısı bu korkuyu beslemiştir. Devletimiz, Aleviliğe Osmanlı''nın ''tashih-i itikat/itikadın düzeltilmesi'' diye adlandırdığı bir anlayışla yaklaşmış ve Aleviliği, Alevilerin itirazlarına rağmen, İslam''ın düzeltilmesi gereken bir yorumu olarak işlemiştir.

Bu anlayış hala devletimizin derununda gizlidir ve özellikle bazı dönemlerde daha da belirginleşmekte ve özellikle de Alevi köylerine cami yapma, imam atama ve yine din adamlarından kurulu irşat ekipleri gönderme şeklinde görünür olmaktadır. Burada gözden kaçan temel nokta Aleviliğin içinde bulunduğu koşulların artık bir itikat düzeltilmesi sürecine izin vermeyecek kadar siyasallaştığı ve kimliğini artık Sünni karşıtlığı üzerinden üreten parçalanmış bir toplumsallık yarattığıdır.

GELENEKSEL ALEVİLİĞİN MUHAFIZLARI

Diasporada ve Türkiye''nin kentlerinde üretilmiş olan yeni siyasal Alevilik, İslam''ı geleneksel Alevilik''ten farklı olarak bir inanç/din olarak değil, siyasal bir rakip gibi algılamakta ve bu arada geleneksel Alevi kurumlarını da benzeri bir dönüşüme zorlamaktadır. Alevi tekkelerinin kent koşullarına adaptasyonu olarak değerlendirilebilecek olan cemevlerine yüklenen misyon bu dönüşümü en net şekilde temsil etmektedir. Alevilik üzerinde politik ve ideolojik hegemonya kuran ve bazen tam tersinden Aleviliğin yeni bir görüngü ile üretilmesine de vesile olan sol düşünce, geleneksel Alevi ritüellerinin yaşatılmaya çalışıldığı cemevlerini siyasallaşmaya zorlamakta ve cemevleri üzerinden iktidarlarla politik hesap görmeye çalışmaktadır.

Bu gelişme akla Ermeni kilisesinin Ermeni komitacıları ile yaşadığı çatışmayı ve komitacıların ulusçu düşüncesinin toplum tarafından yaygın kabul görmesi ile varlığını ve meşruiyetini tehlikede gören kilisenin yeni duruma uyum sağlayarak ulusçuluğu üreten bir aygıta dönüşmesini getirmektedir. Bugünün Türkiye''sinde şiddeti en kullanışlı siyasal mücadele yöntemi olarak kabul eden ve varlığını ölümler üzerinden üreten marjinal sol, Alevi cemevleri üzerinden yeni bir komitacılık üretmeye çalışmaktadır. Geleneksel Aleviliğinin muhafızları olan dedeler ve seyyitler ise özellikle kent ortamlarında, bu tehlikeye karşı yalnız ve korumasızdır. Bunun üstesinden gelmenin yolu ise devletin bu tehlikeyi bertaraf edecek ince politikalar geliştirmesidir.

10 yıl önce