|

Pazar demek aile demek

“Pazar demek aile demek” diyen yazar-vaize Merve Safa Erbaş Likoğlu, bugüne dair alışkanlıklarını şu cümlelerle anlatıyor: “Kuşluktan sonra kestirmek, ev ahalisiyle veya geniş ailemizle geç ve uzun bir kahvaltı, çocuklarla oyun oynamak, evin dağınıklığını önemsemeden uzun uzun okumak, öğlen kestirmek, uzun uzun yemek pişirmek.”

Merve Akbaş
04:00 - 24/03/2024 Pazar
Güncelleme: 00:21 - 24/03/2024 Pazar
Yeni Şafak
Merve Safa Erbaş
Merve Safa Erbaş

Albert Camus, Yabancı’sında “Uzun bir pazar günü daha geçip gitti” diye başlıyor uzun bir anlatısına. Pazarların hayatımızda diğer günlerden daha ilginç bir yeri var, bunun farkındayız. Üstelik herkesin pazarı kendine has, özel. Dinlenmek için bize bırakılmış bugünü değerlendirmek de can sıkıntılarıyla geçirmek de mümkün. Peki pazarları neler yapmalı? Bu hafta pazar günlerini yazar ve vaize Merve Safa Erbaş Likoğlu’yla masaya yatırıyoruz.

Likoğlu’ndan ilk olarak klasik bir pazarının tarif etmesini istiyoruz. Şu cümleleri aktarıyor: “Kuşluktan sonra kestirmek, ev ahalisiyle veya geniş ailemizle geç ve uzun bir kahvaltı, çocuklarla oyun oynamak, evin dağınıklığını önemsemeden uzun uzun okumak, öğlen kestirmek, uzun uzun yemek pişirmek.” Peki bugünü sıkıntılı geçirmemek için bir önerisi var mı acaba? Bu soruya, zihin açıcı bir soruyla karşılık veriyor: “Sıkılmak kötü müdür? Yahut gereksiz midir? Evvela bunu tartışalım.”

İyi filmler, az film izlemeye neden oluyor

Sırada beyazperde var... Pazar günü hangi filmleri izlemeyi tavsiye edersiniz diye sorunca, “İyi filmler izlemek insanın gitgide daha da az şey izlemesine neden oluyor.” diyor ve şöyle devam ediyor: “Tekrar izlemeye vakit ayıramadım fakat çocuklarımla bir kez daha Ters Yüz izlemek isterim. Tek başıma izleyeceksem Zeller’in Baba filmini izleyebilirim.”

Elimin altında birden fazla kitap var

Peki ya kitaplar? Pazar günü hangi kitabı okursunuz? Likoğlu önce elinin altında tek bir kitap olmadığını belirtiyor. Evinin ve iş yerinin farklı yerlerinde farklı kitapları bulunurmuş. Ardından şunları aktarıyor: “Hem evde hem işte pek hareketli bir hayatım olduğundan özellikle düşünce kitapları okurken 25-30 dakika sonra dikkatim epeyce dağılıyor. Dinlenmek için bir öykü veya şiir okuyabilirim. Büyük bir hatadır bence bir öykü kitabını peşpeşe okumak. İsmet Özel’in Erbain’ini ellerde görüyorum. Sıradan okunuyor şiirler. Her şiirin bir atmosferi var. Şiir biliyorsunuz şın-ayn-ra kökünden gelir. Hissetmekle ilgilidir. Bir caminin ana kubbesine dalar gidersiniz. Derinleşirsiniz orada. Romana gelince ona vakit ayırmam gerekir. Bir pazar günü ev ahalisi film izliyorsa romana kaçabilirim.”

Fırsat bulursam arkadaşlarımla görüşürüm

Likoğlu’na “Özellikle pazar günleri görmek istediğiniz arkadaşlarınız var mı?” diye sorduğumuzda ise cevabına, “Arkadaşlarımı çok seviyorum ama pazar demek aile demek.” diye başlıyor. Cumartesi ikindiye dek çalıştığını, bu saatten pazartesi sabah namazına dek ailesiyle vakit geçirdiğini söylüyor: “Ya çekirdek ailemizle, ya zevcimin ailesi ve benim ailemden oluşan geniş ailemizle. Kıstasımız bu. Bereketini de görüyoruz elhamdülillah. Pazartesi sabahtan cumartesi ikindiye kadar bir fırsat bulursam arkadaşlarımla görüşürüm.”

Mutfağımdaki sandalye, güneşi gördüğüm bir pencere

Acaba pazarları favori bir mekânı var mı kendisinin? Bu soruya çok güzel bir yanıtı var Likoğlu’nun: “Mutfağımda konumunu sevdiğim sandalye, geniş odamızdaki tekli koltuk, güneşi görebildiğim bir pencere kenarı. Nadiren gittiğimiz mekânlar var. Bağlanmayı, bağ kurmayı her insan gibi ben de severim. Genellikle aynı mekânlara gideriz. Aynı manzarayı izlemeyi severim. Bahar ve yaz aylarıysa mesela cuma akşamdan başlayan pazar ikindiye dek süren kamp hayatımızda çadırın önüne kurduğumuz hamaktır favori mekânım.”

“Kötü” değil “zor”

“En güzel ve en kötü geçen pazar gününüz hangisi?” sorusunu yönelttiğimizde ise şunları aktarıyor: “Pazar günü evime dönmeye çalışıyorsam ve pazartesi de yoğun geçecekse kendimi telkinlerle ferahlatmam gerekir. Bu benim için ‘kötü’ değildir ama çok ‘zor’dur. Pazar günümüz çok sakin geçmişse bu benim için çok ‘iyi’dir.”

Onun mutfağında yemek pişirebilirdiniz

Ve son sorumuz... Pazar günü bir insan olacak olsa nasıl birisi olurdu? Likoğlu’nun cevabı bize adeta bir roman karakterini anlatıyor ve pazar günü için çok doğru bir kişilik analizi sunuyor: “Rahat biri olurdu. Bol kıyafetler giyerdi. Uyumsuz giyinebilirdi. Biraz tembel görünürdü ama onu severdiniz. Evi biraz dağınık olurdu ama onun evindeyken kasılmadığınız için siz de rahat ederdiniz. Onun mutfağına girebilir, yemek pişirebilir, aceleniz var diye bulaşıkları yıkamadan gidebilirdiniz. Her saat çayı olduğunu bilirdiniz. Dolapta sarma ve böreği olmazdı. Ama bir saat içinde sofra kurabilirdi.”

Okumadan, yazmadan, düşünmeden bir gün geçiremem

Pazar günleri çalışmak da bir alışkanlık olabiliyor. Ancak “çalışmak”tan kastımızın ne olduğu önemli. Konuyu açtığımızda Likoğlu da bu noktaya dikkat çekiyor: “Mesaimin önemli bir kısmı insanların sorularına cevap vermek, insanlar arasındaki bağı kuvvetlendirmekle geçiyor. Bizi görenler yoğun çalıştığımızı söylüyor. Bunu hafta boyu yapmak gerçekten yorucu. Bu yüzden mesai saatleri haricinde bunları mümkünse yapmamaya gayret ederim. Acil bir durum olduğunda çalışırım. Okuma, yazma ve düşünmeye gelirsek, bunlarsız bir gün geçiremem. Tükendiğimi hissederim.”



#Pazarları Hiç Sevmem
#Aktüel
#Merve Safa Erbaş
1 ay önce