|

Pota’da modern zaman sorgulaması: Çocukluk hatıraları üzerine bina edilen bir hikaye

Ahmet Toklu’nun ilk uzun metraj filmi Pota yakında vizyona giriyor. Yönetmenin çocukluk hatıraları üzerine bina edilen hikaye, aynı mahalleyi paylaşan çocukların meseleler karşısında aynı potada var olma sorununa yoğunlaşırken “modern zamanları” da sorguluyor.

00:00 - 13/08/2022 Cumartesi
Güncelleme: 00:29 - 13/08/2022 Cumartesi
Yeni Şafak
Pota’da modern zaman sorgulaması.
Pota’da modern zaman sorgulaması.
Öncelikle genel bir soru yöneltelim. Neden sinema yapıyorsunuz?

Bu benim için cevaplaması oldukça zor ve karmaşık bir soru. Belki bu soruyu kendime hiç sormamış, bu sorunun cevabı ile hiç yüzleşmemiş olabilirim. Sanırım kimsenin sizi anlamadığını fark ettiğinizde kendinizi ifade etmek için yeni bir yol arıyorsunuz. Benim için bu yol sinema olmuş olabilir.

Kendinizi ifade etme noktasında Pota’nın ayrı bir yeri var sanırım. Mahalle kavramının etrafında bir modern zaman çözümlemesi gibi. Hikayesi nasıl ortaya çıktı?

Türkiye kozmopolit bir ülke. Bu kozmopolitliğin en yoğun yaşandığı şehirlerin başında da İstanbul geliyor. Benim çocukluğumda 90’lı yıllarda böyle bir mahallede geçti. Türkiye’nin farklı coğrafyalarındaki köylerinden İstanbul’a gelen, farklı kültürlere sahip ailelerin çocukları olarak Ümraniye’de bir grup arkadaşımla beraber büyüdük. O yıllar basketbolun da yeni yeni popüler olduğu yıllardı. Kola tenekesini ezip top oynadığımız yıllar olduğunu düşünürsek basketbol o yıllarda oldukça lüks bir spordu. Mahallemizde ve okulumuzda basketbol potası yoktu. Biz de kendi basketbol potamızı kendimiz yapmıştık. Filmin çıkış noktası bu aslında. Burdan yola çıkarak zihnimi kurcalayan meseleleri senaryolaştırarak ete kemiğe büründürmeye çalıştım. Aynı mahalleyi paylaşan çocukların meseleler karşısında aynı potada var olma sorunsalına yoğunlaştım. Modern zamanların hala en büyük sorunlarından biri olan sınıf farklılığı, gizli kast sistemi, fırsat eşitsizliği gibi konuları film dili çerçevesinde işlemeye çalıştım.

Burada araya girmek isterim. Fırsat eşitsizliği gibi bir meseleyi anlatmanıza rağmen umut dolu da bir hikaye var.

Evet, her şeye rağmen finali umutsuz bitirmek istemedim. Zira kenar mahalle diye tabir ettiğimiz bir mahallenin hikayesine yoğunlaşmış olsam da bütün olumsuzluklara rağmen güzel tarafların her zaman olduğuna inanıyorum. Batı’nın iddia ettiğinin aksine Türkiye’nin kurutulması gereken bir bataklık olduğunu düşünmüyorum. Pota’da da gecekondu mahallesindeki çocukların hikayesine odaklanmama rağmen kötücül bir finalle bitirmemiş olmamın sebebi de bu.

İlk uzun metraj filmin dezavantajları olur mutlaka. Nasıl bir süreçti sizin için?

Yapım bakımından oldukça zor bir süreçti. Film çekmenin zaten kendi içinde bir sürü zorluğu var. Buna ek olarak dünyada çok az kişinin başına gelebilecek bir olumsuzluk yaşadık. Çekimlerini 4 hafta olarak planladığımız filmimizin ikinci haftasından sonra pandemi patladı. Çekimlere ara vermek ve beklemek zorunda kaldık. Filmi tamamlayabilmek için kalan 2 haftalık çekimlerimizi yapmamız gerekiyordu. Tam kapanma olduğu için yaklaşık 3 ay beklemek zorunda kaldık. Bütün oyuncularımın çocuk olduğunu ve çok kısa sürede anatomik olarak çok fazla değiştiklerini düşünürsek hayatımın en uzun 3 ayıydı diyebilirim.

Gerçekten ilginç bir durum. Peki, çocuklarla çalışmanın zorluğu neler? Bunları nasıl aştınız?

Filmi çekmeden önce bir çocuk dizisi çekme şansım olmuştu. Orda da yine çocuk oyuncularla çalıştığım için çocuk oyuncularla iletişim konusunda deneyimliydim. Çocuklarla çalışmak yetişkin oyuncularla çalışmaktan kısmen daha kolay oluyor. Çünkü bazen yetişkin oyuncuların kafasında bir şey oluyor ve onu değiştirip oyuncuyu sizin istediğinize ikna etmeniz neredeyse imkansız oluyor. Çocuk oyuncularda istediğinizi yaptırmaya çalışmak çoğu zaman daha kolay oluyor.

Daha önce yaşlı bakımıyla ilgili kısa filmimiz vardı. Pota da çocuklarla ilgili. Çocuklar ve yaşlılara ilginiz neden?

‘Huzurevi’ benim için ölümü, ölüme yakınlığın neye göre olduğu, insanın ölüme yaklaştığını düşünse de hayata dair neler yapabileceğimi sorguladığım bir filmdi. Pota ise daha çok hayatı, hayatın içindeki zorlukları, aynı potada zorlukları paylaşmayı ve aşmayı sorguladığım bir film oldu. Sanırım insan kendinden uzaklaşan şeylere kafa yormaya başlıyor. Orta yaş sendromu olabilir. Gençken yaşlılık, yaşlandıkça gençlik ile ilgili sorunsallarım olmaya başlıyor. Bu soru benim için iyi bir yüzleşme sorusu oldu. Teşekkür ederim bu soruyu sorduğunuz için.

Rica ederim (: Peki, sıradaki projeniz nedir, Pota’yı beğenenler neyle karşılaşacak?

Sisli bir ormanda yolumu bulmaya çalışıyorum. Kafamı kurcalayan bir sürü mesele var ama film yapıp yapmamak konusunda değilim. Matrix filmindeki ‘Mavi hap kırmızı hap’ sahnesindeki gibiyim. Hangi hapı seçeceğimi şuan ben de bilmiyorum.

Her genç sinemacının kat etmesi gereken aşamalar var. Siz de bunlardan geçtiniz. Bu zaviyeden bakınca genç sinemacılara tavsiyeleriniz nelerdir?

Gençlik çabuk geçiyor. Ellerini çabuk tutsunlar. Film fikirleri olduğunda zaman kaybetmeden harekete geçsin ve peşini bırakmasınlar. Allah yardımcıları olsun.

#Ahmet Toklu
2 yıl önce