Kürt meselesi Türkiye'de son derece karmaşık bir sorun haline geldi. Bu sorun sadece Türkiye Kürtlerini değil; Suriye, İran, Irak gibi devletleri de çok yakından ilgilendiren hatta o devletler üzerinde hegemonyası olan büyük devletleri de içine alan bir konu. Biliyorsunuz daha önceki gerçekleştirilen barış girişimleri Türkiye'de başarıya ulaşmamıştı ama belki de ilk kez iki taraftan da daha kalıcı bir çözüm için daha kararlı daha ciddi adımların atılması gerektiği yönünde bir iradeye şahit olduk. Bu silahlı kavganın artık son bulması konusunda ciddi bir beraberlik içine girildi. Tabii ki bu durum pek çok kesimi mutlaka rahatsız etmiştir. Türkiye'nin çevresi güçlenmesini istemeyen devletlerle kuşatılmış durumdadır.
Bu üç kadının bir arada olması tesadüf mü yoksa düzenli olarak buluşuyorlar mıydı? Bu bilinmiyor. Belçika'da, Hollanda'da, Almanya'da da üst düzey PKK yöneticileri var ama özellikle kadın yöneticilerin seçilmesi dünyada çok ciddi bir yankı uyandırmak içindir.
Bu tür tasfiyelerin ortaya çıkmaması kitlelerde kuşku ve güvensizlik yaratır. Barış aşamasına da yüzde 100 etkisini gösterir. Zamanla dedikodular yayılmaya başlar; bir taraf 'devlet yaptı, onun için failleri bulunamıyor' derken diğer taraf da 'PKK bunu kasıtlı olarak yaptı, barışı sabote etti' şeklinde açıklamalarda bulunur. Bu da karşılıklı olarak tedirginlik ve güvensizliği artırır. Bu nedenle dilerim ki tetikçilere ulaşılabilir. Birkaç gün önce Fransa'daydım. Orada bir eski PKK yandaşı ile son olaylar ile ilgili görüştüm. İlginç bir şey söyledi.
Dedi ki 'Duyduğumuza göre suikasttan 3 gün önce Paris'te öldürülen kadınların bulunduğu binanın çevresindeki kamera sistemi tamir gerekçesiyle sökülmüş...' Şayet böyle bir durum sözkonusuysa iş iyice karmaşık bir hal alır. Zamana muhtaç bir olay. Fransa inanıyorum ki prestiji açısından dünyanın gözü önünde Paris'te işlenmiş bu cinayeti aydınlatmak için çalışacaktır. Tabii bu hiç kolay olmayacak. Zira Fransız yetkilileri cinayet işlendikten 6 saat sonra olayın farkına varıyorlar, failler çoktan geçmek istedikleri sınırlara geçmişlerdir.
İran'ı dikkatle izlerim, suikast konusunda çok profesyoneldir. 1980'li yıllarda Viyana'da İran Kürdistan Demokrat Partisi Lideri Abdurrahman Kasımlo ve 90'larda Berlin'de yine aynı partinin lideri Sadık Şerefkendi İranlılarca infaz edildi. İran işlettiği cinayetlerin üstünü ustalıkla kapatmayı bildi. Cinayetin arkasında bence ikinci ülke ise Suriye. İran ve Suriye bu cinayetin baş aktörleri olabilir.
Örgüte 'Parayı, silahı benden alıyorsun ayağını denk al!' mesajı verilmek istenmiş olabilir. Çünkü silahlı örgütlenmeler çok pahalı çalışmalardır. Büyük paralar döner. Komşu devletlerin örgütleri desteklemeden onların hayatta kalması mümkün değildir. Onlardan yardım alıp da 'biz şimdi barışa gidiyoruz' denmesi bu devletleri kızdırmış olabilir. Kısacası Paris suikastı bir uyarı ateşi olabilir. Üstelik bunun Avrupa'nın göbeğinde Paris'te yapılıyor olmasıyla da 'biz her yerde sizin arkanızdayız, sizi izliyoruz' denilmek istenmiştir. Sonra Suriye'nin İsrail ile olan ilişkisine de baktığımızda her iki devletin birbirini tasfiye ettikleri ve cinayetlere yabancı olmadıkları görülür diğer yandan tetiği çekenlerin Kürt olması da büyük bir ihtimaldir. Bunu yapan herhangi bir yere bağlı olan bir Kürt olabilir. O sadece bir piyondur.
İsrail de Türkiye'ye kızgın olan ülkelerin başında yer alıyor. Dolayısıyla Kürt sorununun çözülmesini asla istemez. Çünkü Kürt sorunu da aşılırsa ekonomik anlamda çok iyi bir noktada olan Türkiye Ortadoğu'da gerçek anlamda bir sembol ülke haline gelecektir ve bu da İsrail'in en son isteyeceği şey olur.
PKK'lılar Fransa Cumhurbaşkanı Hollande da dahil birçok Avrupalı liderle düzenli olarak sık sık görüşür. PKK'lıların Fransa'da rahatça dolaşmasının arkasında ise silah ticareti yatar. Karşılıklı çıkarlar söz konusudur. 'Bu suikastta Fransa'nın da katkısı var mıdır?' Bu da cevaplanması gereken bir soru işaretidir.
Batıda partiler ülke çıkarları söz konusu olunca büyük engeller çıkarmadan uzlaşma sağlarlar. Fakat maalesef CHP'nin bu konudaki defteri pek iyi değil! Kılıçdaroğlu'nun gösterdiği eğilimlerde ciddi tutarsızlıklar var. Çünkü kendi partisinin içindeki fraksiyonlar bitmek bilmiyor. Zaten Dersimli birinin bu dönemde başkan olarak seçilmesi en büyük yanlıştır. Başkan Muğla ya da İzmirli olsaydı CHP'ye daha uygun olurdu. Kılıçdaroğlu sabah söylediğini akşam tepki görünce değiştiren biridir. CHP Kürtlerden oy alamayan bir parti. Dolayısıyla Kürtlerden bir beklentisi de yoktur. Bu nedenle çözüm adına çaba göstermeme ihtimali var.
