|
Demirel de gitti…
Süleyman Demirel de aramızdan ayrıldı.

91 yaşında hayatını kaybeden Demirel'in serüveni pek çok açıdan Türk siyasetinin serüveniyle özdeştir.

1950'lerde Demokrat Parti yıllarında bürokratlık, 1960'larda Adalet Partisi'nin başına geçiş, 1970'ler ve 1980'lerde iki askeri darbeyle iktidardan olma, tekrar seçimle siyasete dönerek iktidar direksiyonuna oturma, bunların tümü, Askeri vesayet rejimi ve anlayışının hedefi olmuş, bununla kendi çapında mücadele etmiş bir siyasetçi portresi çıkarır karşımıza.

Aynı dönemde dünyadaki ana dalgalara uygun olarak ekonomide kalkınmacılık, mühendis-modernist bir zihniyet, devletçilik ve piyasacılık arasında yer alan ithal ikameci büyüme modeli, aslında kapalı ekonomi ve kapalı toplum dönemlerinin hem ürünü hem taşıyıcısı olmuştur Demirel.

Demirel, doğrusunu söylemek gerekirse, ait olduğu dönemin dinamikleri içinde hareket etmiş, onları bir bakıma yeniden üretmiş, ancak işini bu çerçevede başarıyla yapmış bir liderdi: Ne fazla ne eksik…

Örneğin askerle mücadele etmesi, hiç bir zaman ülkedeki askeri vesayet sistemini değiştirme çabası ve cesaretini içermedi. Sivilliği iktidarın kullanımıyla sınırlayan bakış açısı, askere taviz üzerine kurulu bir soğuk savaş siyasetçisi olmasına yol açmıştır.

Örneğin dünya 1960'larda, en azından 1974 Petrol krizine kadar bir refah evresi izlerken Türkiye'nin “modernleşme” hamleleri bununla parelel gitmiş ve bunun kaptanlığını da Demirel yapmıştı. Bununla her zaman iftihar etmiştir. Devrin doğal imkanlarını, örneğin köylere elektrik getirilmesini kendisine mal etmeyi severdi Demirel. Ancak konjonktür değişince, Demirel'in siluetinde tahripkar ve dengesiz kalkınmacılık, iç borç batağı, devlet destekli sermaye düzeninin, ezberci bir uygulayıcısı çıkar karşımıza.

Temel hak ve özgürlükler meselesinde özellikle 1970'li yıllarda, solun taleplerinin yükseldiği dönemlerde kötü sınavlar vermiştir 9. cumhurbaşkanı.

Dünyadaki dalgalar değişince Demirel değişmeye çalışmış, değişime tam uyum sağlayamayınca başında olduğu parti erimeye başlamış, ülkedeki kimlik politikaları dalgasının ilk evresinde, 1990'lı yılların ortalarında cumhurbaşkanlığı köşkünde siyasi kariyerinin finalini askerle işbirliği içinde, 12 Eylül Anayasası'nın kıvrımları içinde bitirmiştir.

Soğuk savaşın bitmesi, Berlin duvarının yıkılması, ithal ikameciliğin sona erişi, birey fikrinin yükselmesi, globalleşmenin ilk adımları, bilgi çağına geçiş, kimlik meseleleri Demirel'in 1980'lerin sonunda ve 1990'larda karşılaştığı, karşı karşıya kaldığı sorunlardır.

Hakkını teslim etmek gerekir. Uzun “hükümranlığı” sırasında bu uzunluğun yarattığı uyum sıkıntılarını aşmak için çaba göstermiştir. Siyasi liberalizmi kitaplardan, örneklerden özellikle kariyerinin son yıllarında öğrenmeye ve benimsemeye soyunmuştur.

İnönü ile kurdukları koalisyonda Paris Şartı'nı hükümet programı olarak benimseyecek, Kürt sorununa işaret edecek kadar hamleler yapmıştır.

Ne var ki, kontrolsuz devlet dokusu, sorunların özüne el atılmamış olması, bu dönemi Güney Doğu'da vahşet yıllarının da hazırlayıcısı kılacaktır. JİTEM, Hizbullah ve cinayetler devrinin…

28 Şubat, Demirel'in kurucusu soğuk savaş merkez siyaset geleneğinin çöküşüne tanıklık edecek, durum Demirel 28 Şubat askeri darbesinin sivil liderliğini yapmasına kadar gidecektir.

Ömrümüzden böyle bir Demirel geçti.

İyi işleri ve katkıları hatırlanacak, hataları tarih kitaplarında yerini alacaktır.
#Demirel
#JİTEM
#Hizbullah
9 yıl önce
Demirel de gitti…
Devleti ele geçirmek
Hangi Filistin?
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’