|
Gezi Parkı"nın "kelebekleri"

Amerikalı meteorolog ve matematikçi Edward Norton Lorenz (1917-2008) Kaos Teorisi''ni açıklarken şu örneği verir…

"Amazon Ormanları''nda bir kelebeğin kanat çırpması ABD ve Avrupa''da fırtına kopmasına neden olabilir…''

Sadece matematik ve meteorolojide değil biyoloji, fizik ve sosyal bilimlerde de geniş yankı uyandıran ''kelebek etkisi kuramı'' bir sistemin veya toplumsal ilişkinin başlangıç verilerindeki küçük bir değişiklik veya aksaklığın, büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabileceğini varsayar.

Yani Atlantik ötesindeki Amazon''da kanat çırpan tıfıl bir kelebek, Türkiye gibi bir ülkede insanların tatil palanlarından dişçi ile randevularına, ekonomik kazançlarından siyasi rejimin mahiyetine kadar hayatlarının hemen her alanını etkileyecek gelişmelere yol açabiliyor.

Tıpkı makul bir eylemde bulunurken seher baskınında çadırları yakılan Gezi Parkı''ndaki ''demokrasi ve özgürlük kelebekleri''nin yol açtığı olaylar zinciri gibi.

***

Fransız sosyolog Michael Foucault''nun da belirttiği üzere ''nerede güç varsa orada direnişin de olması'' gayet doğal.

Doğal olmayan, 90 kuşağı gençlerinin başlattığı ve ülke geneline yayılan protestolar değil; bu eylemlerden bir ''Türk Baharı'' çıkarma gayretleri.

Çünkü ister bireysel ister toplumsal düzeyde olsun, günümüzdeki direniş formları, 1968 öğrenci hareketlerinin ideologu konumundaki Herbert Marcus''un ifadesiyle statükoya karşı ''topyekün bir reddiye/great refusal'' içermez/içeremez.

Bırakın protestoları; mevcut siyasi, ekonomik ve hukuki düzenden tamamen kurtulmayı amaçlayan kitlesel başkaldırı hareketleri bile, en nihayetinde o sistemi ayakta tutan aktörlere karşı verilen bir ''direniş''ten yani sosyal ve siyasal bir hak arayışından öteye geçemiyor.

Kategorik olarak, Türkiye''nin birçok iline yayılsa da Gezi Parkı''ndaki direnişin yol açtığı kitlesel protestoların hegemon güce/iktidara yönelik bir pozisyon alamadığını ve mahiyeti gereği alamayacağını bilmek gerekir.

Kelimenin hem literal hem mecazi anlamıyla ifade edersek, Türkiye''deki protestolarla Arap Baharı arasında bir ilgi kurmak son derece tutarsız ve gerçeklerden kopuk bir iddiadır.

Olmayacak duaya amin demektir.

***

Zaten Başbakan Erdoğan da daha ilk günden bunu gördüğü için konuşmalarında birkaç ağacın sökülmesini protesto eden Gezi Parkı''ndaki gençleri hedef almadı.

Gençlere ''sakin olun benim kavgam sizinle değil'' mesajını verdi her fırsatta.

Nitekim yarın onları kabul edecek.

Peki mesele nedir o zaman?

Mesele, gençlerin masum ve haklı taleplerini bir siyasal ve ekonomik krize çevirme telaşı içindeki ''harici kelebekler'' ile onların harekete geçirdiği odaklar.

AB Komiseri Stefan Füle''nin bulunduğu konferansta konuşan Erdoğan, Gezi Parkı eylemlerinden bir ''Türk baharı veya devrimi'' çıkarma hevesindeki mihraklara ''Bizi millet getirdi ancak millet götürür'' diyerek gereken yerlere gereken yerde gereken yanıtı verdi.

***

Fonda, Gezi Parkı''ndaki gençlerin ''dokunaklı'' eylem motifini kullanan çevre(ci)lerin içeride ve dışarıda profesyonelce örgütlendikleri ve manipülasyonlarına çok iyi hazırlandıkları anlaşılıyor.

Gezi Parkı olaylarını siyasi bir zafere çevirmek isteyen bütün merkezler, daha eylemin yapıldığı ilk günden itibaren hem barış sureciyle hem ekonomik başarısı ve batı-dışı modernleşmede gösterdiği performansla sadece Ortadoğu ve İslam coğrafyasında değil dünyada da bir istikrar adası ve küresel cazibe merkezi haline gelen Türkiye''nin ve Başbakanı Erdoğan''ın imajına yönelik eş zamanlı bir karalama furyası başlattı.

Üç yıldır halkını katleden Beşar Esad''a reva görülmeyen sıfatları Erdoğan için bol keseden kullanan Atlantik''in her iki yakasındaki ''medya, finans, akademi ve hükümet'' ağlarından oluşan çevreler, elbirliği etmişçesine korkunç bir dezenformasyona girişti.

***

Ancak senaryoları tutmadı.

Küçük bir sermaye odağı dışında halkın Erdoğan''a ve ülkesine sahip çıkması, Türkiye ile hesabı olanların öfkesini daha da artırdı.

Böylece Erdoğan karşıtı kesimlerin ve bunların tetikçiliğini yapan ''ideolojik aygıtların'' ne kadar çirkefleşebileceklerini gördük.

Meğer dertleri, Başbakan''ın o fazla otoriter bulunan ''söylem rejimi'' değilmiş.

Asıl maksatları, Erdoğan''ın şahsında Türkiye''nin ''ekonomik, siyasal ve kültürel rejimi''ne balta vurmakmış.

Bir örnek vermek gerekirse, Erdoğan''ın dik duruşundan kimyası bozulan mihrakların başında, uluslararası ''faiz lobisi''nin bir numaralı tetikçisi İngiliz The Economist dergisi geliyor.

Şu sıralar insan hakları havarisi kesilen bu dergi, 1990''larda Müslümanlara ve Kürtlere akıl almaz işkenceler yapılırken, o dönemin başbakanları Tansu Çiller ve Süleyman Demirel hakkında en ufak bir eleştiride dahi bulunmadı.

Ancak aynı dergi, son 10 yıldır iktisadi ve siyasi hamlelerle Türkiye''deki her kesimin özgürlük alanını genişleten Başbakan Erdoğan için ''Demokrat mı sultan mı?" diyerek ondan yetkilerini devretmesini isteyecek kadar densizleşebiliyor.

***

İkinci örnek de ''İslam dünyasıyla diyalog'' logosuyla Arapça, Almanca ve İngilizce dillerinde yayın yapan ''Qantara/Köprü'' isimli portaldan.

Almanya Dışişleri Bakanlığı''nın himayesindeki Qantara, İslam dünyasından verdiği haber ve analizlerle Kıta Avrupasının Ortadoğu''ya yönelik algısını şekillendiren bir ağırlığa sahip.

Alanında rakipsiz.

Üstelik Alman devletinin yarı resmi ''ideolojik aygıtı'' olmasına rağmen.

İşte bu Qantara da, The Economist ile ağız birliği etmişcesine Erdoğan''ı ''Anakara''nın Sultanı'' diye niteliyor.

Qantara''nın bir haftadır manşetten indirmediği analizindeki, ''Kitleler Erdoğan''ın politikalarını ve milyar dolarlık projelerini protesto ediyor'' ifadesi ise haraçcı çevrelerin Türkiye''den ne istediklerinin açık kanıtı niteliğinde.

Erdoğan''ın ''Bu milletin alın terini size yedirtmem'' dediği çevreler, işte bunlar.

***

Kıta Avrupasındaki organize işlerin diğer ayağı ise Atlantik''in öte yakasına, ABD''ye uzanıyor.

Burada da Erdoğan''a saldırıların arkasında Avrupa''dakine benzer ''finans, akademi, medya ve hükümet''ten oluşan bir ''kare as'' ağı çıkıyor karşımıza.

Finans ayağında, 2004''te Ukrayna''dan başlayıp Gürcistan ve Kırgızistan''a sıçrayan Turuncu Devrimler''in finansörü George Soros var.

Medya ayağında ise Soros''un parasal desteğiyle çıkan ''Jadaliyya/Mücadele'' isimli dergi lokomotif konumunda.

Saldırıların akademik ayağında da, ABD başkanlarının ''rahle-i tedrisi'' olarak bilinen Georgetown Üniversitesi öne çıkıyor.

Dünyanın dört bir yanından akademiysen, aktivist ve gazetecinin çalıştığı Jadaliyya dergisi, bu üniversiteye bağlı ASI Enstitüsü''nce yayımlanıyor.

İslam dünyasındaki Batılı STK''ların akıl hocası Jadaliyya, 21 Eylül 2010''da yayına başlamış şaibeli bir dergi.

Çünkü, derginin Aralık 2010''da başlayan Arap Baharı olaylarından tam üç ay önce ilk sayısını bastığı görülüyor.

Buna ilginç bir tesadüf diye bakanlar azınlıkta.

Analizcilerin çoğuna göre bu pişti olma durumu, bir tesadüften çok gayet iyi ''planlanmış bir rastlantıya'' benziyor.

Gezi Parkı eylemlerini, internet sitesinden daha ilk günden itibaren ''Türk baharı'' ve ''Türk devrimi'' diye niteleyen Jadaliyya, dünya medyasının algısına adeta yön verdi.

Haber ve analizlerin başlığına çekilen ''Erdoğan''ın Cumhuriyeti'', ''Bu daha başlangıç'' ve ''Tayyip istifa!'' gibi sloganlar, derginin ''psikolojik ve stratejik misyonunu'' fazlasıyla anlatıyor.

Kuşkusuz, Atlantik ötesindeki organize işlerin en stratejik ayağını, tezahüratıyla Türkiye''deki protestoların kitleselleşmesine hizmet eden Beyaz Saray oluşturdu.

****

Bütün bu odakların eşgüdüm halinde Başbakan Erdoğan''a karşı başlattığı saldırılar, bölgesel ve küresel denklemlerdeki ağırlığı giderek artan bu coğrafyanın geleceğine dair kültürel ve jeo-politik hesaplarla da çok yakından ilgili.

Bir toplumsal hak talebine dayanan Gezi Parkı eyleminden derin bir siyasal rejim krizi anlamına gelen bir ''Türk baharı'' çıkarmaya çalışanlar, aslında göle maya çaldıklarının farkında.

Farkında olmadıkları şey bu milletin ferasetiydi.

Birbirine kenetlenen halk, Erdoğan''a yönelik haçlı seferlerinin sadece açgözlülükten kaynaklanmadığını görüyor.

AK Parti döneminde servetlerine servet katan iç ve dış çevrelerin şu an takındığı yıkıcı tutum ortada.

Demek ki bu odakların uykusunu kaçıran asıl huzursuzluk ekonomik büyümeden çok Türkiye''deki siyasal ve kültürel büyüme…

Yani Türkiye''nin kendine dair ve kendine ait bir tasavvura sahip olmasıdır.

Bu yüzden ''Tayyip istifa!'' diye kanat çırpan ''kelebekler'' artık şunu anlamalı.

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki bundan sonra kimsenin kimseye ödün verecek bir şeyi kalmadı.

il y a 11 ans
Gezi Parkı"nın "kelebekleri"
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset