|
Global trend: Türkiye

Doğu ve Batı uygarlıkları arasındaki coğrafi konumunun ötesinde küresel bir önem kazanmaya başlayan Türkiye bugün dünyada, batı-dışı modernleşme ve post-seküler çağdaşlaşmanın başarılı bir modeli olarak görülüyor.

AK Parti liderliğindeki siyasi kadroların ekonomik ve kültürel alanlardaki bu performansının, akademi dünyasının çalışmaları kadar ''gizli hükümetler'' denilen istihbarat kurumlarının raporlarına da konu olduğunu bilmeyen yok.

Özellikle batılı entellektüellerin, AK Parti''nin son on yıllık icraatlarını ''batı dışı yükseliş''in simgesi diye nitelemesi dikkat çekici.

Türkiye''nin sosyolojik, kültürel, tarihi ve dini kimliğini demokratik değerlerle sentezlemede gösterdiği beceri, Batı''nın İslam dünyasına yönelik oryantalist bakışını da sarsmaya başladı.

Ancak zihinleri anglo-sakson işgal ideolojisi ve batılı efendilerin narkotik etkisi güçlü kavramlarıyla kıvama ermiş bazı ''yerliler'', Erdoğan liderliğindeki kadroların performansını bu toprakların özgücüne ve öz güvenine bağlamak yerine her tür meselede olduğu gibi yine ''dış güçlere'' mal etme kolaycılığına sapıyor.

NATO, İslam Konferansı Teşkilatı, Medeniyetler İttifakı, Avrupa Birliği, BM ve IMF gibi uluslararası sistemin kurum ve organizasyonlarındaki son yıllarda artan etkinliğine rağmen Türkiye''nin bu yapılara yönelttiği eleştiriler ve bir anlamda bu kurumlarla simgelenen eski dünya düzenine isyan anlamına gelen Arap Baharı''ndaki siyasi liderliği, önyargı ve yanılgılarını değişmez tarihsel hakikatler olarak gören ''çağdaş yerliler''in bakışını değiştiremese de bütün ''pozitivist'' dengelerini alt üst ettiği bir hakikat.

***

Unutmamak lazım ki, her söz, tutum ve davranış özünde bir politikadır.

Çünkü bütün tavır ve ifadelerimizde ya idealist veya gerçekçi önceliklerin ya bireysel veya toplumsal endişelerin ya da rasyonel veya irrasyonel gerekçelerin sorumluluğu ya da beklentisiyle hareket ederiz.

Hayatımızın bu gerçeğini ''perspektif düşüncesi'' adı altında ilk formüle eden isim Friedrich Nietzsche (1844-1900) oldu.

Alman filozof, herkesin ortak bir huşuyla benimsediği nesnelliğin ve positivist objektifliğin ''saçma bir anlamsızlık'' olduğunu söyler.

Kişinin özelliklerini taşımayan ya da yansıtmayan kendinden menkul bir ''nesnel bilgi'' olduğunu reddeder Nietzsche.

Onun için ''bilgi'' değil sadece belli bir bakış açısından yapılan ''yorum'' vardır.

***

Işte bu ''hermenötik'' pencereden bakınca, ''muhafazakar ve demokratik modernleşme''nin simgesi Müslüman Türkiye dışında dünyanın şu sıralar sosyalist Çin''i de dikkatle izlediği ve yorumladığını görüyoruz.

Çin de ahlaklı olmayı en üstün erdem sayan Konfüçyüs düşüncesini ''sol modernizm ve devlet kapitalizmi''yle bütünleştirmede gösterdiği başarıdan dolayı övgü topluyor.

İki ülke şu an uluslararası sistemde stratejik ve jeopolitik değerleri en yüksek aktörler konumunda.

Küresel güç haritalarının yeniden çizildiği bir dönemde, gelecekteki pozisyonlarını korumak veya güç pastasından en stratejik payı kapmak için yarışan ABD, Rusya, AB, Hindistan, Mısır, İran, Brezilya ve Endonezya gibi farklı ölçek ve coğrafyalardaki aktörlerin öncelikli amacı Ankara ve Pekin ile şu veya bu düzeyde de olsa bir ittifak kurmak.

İsrail gibi ideolojik bariyerlerini aşamayan bazı ülkeler dışında kimse Ankara ya da Pekin''i karşısına alma niyetinde değil.

Çünkü geleceğin dünyasında söz sahibi olmak için yarışan bütün aktörler, 1 milyar 600 milyon nüfusuyla dünyanın ikinci demografik gücü konumundaki İslam aleminin siyasi lideri Türkiye ve yeryüzünün fabrikası Çin ile ''senkronize'' hareket etmenin kendilerine nasıl bir dinamizm katacağının hesabı peşinde.

***

Nitekim İngiliz The Guardian gazetesinde dört gün önce yayımlanan makalesinde Philip Inman, ''Hayal kırıklığına uğratılan Türkiye yüzünü doğuya çevirdi. Avrupalı liderler, dönüp geriye baktıklarında yaptıkları en büyük hatanın Türkiye''nin Birliğe üye olmasını engellemek olduğunu görecekler" serzenişinde bulundu.

Yazar aynı makalede Türkiye ile eşgüdüm halinde hareket eden ABD''ye ise övgüler yağdırıyor.

İki gün önce de, ''tam üyelik yerine imtiyazlı ortaklık'' politikasıyla son yıllarda Türkiye''nin AB üyeliğinin önündeki en büyük engel haline gelen Almanya Başbakanı Angela Merkel, bu şarttan vazgeçtiklerini, amaçlarının Ankara ile tıkanan üyelik müzakerelerini yeniden başlatmak olduğunu açıkladı.

Yine ünlü yatırım ve danışmanlık şirketi PwC''nin hazırladığı ve önceki gün yayımlanan raporda aralarında Türkiye''nin de bulunduğu ''yeni dalga'' ekonomilerinin 2050 yılında Batı''yı geri bırakabileceği ve Türkiye''nin Avrupa''nın en güçlü ekonomisi olacağı tahminleri yapılıyor.

Tanınmış yatırım bankası Goldman Sachs''ın iki yıl önceki öngörüsüne göre de Türkiye 2050''de en büyük 10 ekonomiden biri olacak ve küresel taşlar yerinden oynayacak.

Geleceğin dünyasında ilk üç sırayı Çin, ABD ve Hindistan alırken onları Brezilya, Rusya, Endonezya, Meksika, İngiltere, Türkiye ve Japonya takip edecek. Fransa, Almanya ve Kanada ilk 10 ekonomi dışında kalacak.

Türkiye''nin jeopolitik ve stratejik derinliği de hesaba katıldığında küresel ekonomik güç skalasındaki etkinliğinin ilk üçten aşağı kalmayacağını kestirmek zor değil.

***

Aktüel veriler yanında rapor ve tahminlerle desteklenmiş geleceğe dair bütün ''yorumlar'' da gösteriyor ki Türkiye, yol haritası giderek netleşen ''yeni dünya''nın tam kavşağında yer alıyor.

Gerçekten de Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu, Orta Asya, Kuzey Afrika, Hazar ve Akdeniz gibi jeopolitik kriz bölgeleri, hammadde kaynakları ve enerji yataklarının ya merkezinde ya da geçiş yolu üzerinde yer alan Müslüman ve demokrat Türkiye, hem mevcut uluslararası sistemin hem de gelecekteki olası dünya düzeninin ekonomik ve siyasal meşruiyetinin kilit aktörü konumunda.

Washington''un geçen yüzyılın ortalarından beri Türkiye''ye uyguladığı yakın markaj boşuna değil.

ABD eski Başkanı Bill Clinton, 1999 yılında TBMM''de yaptığı konuşmada bu ilginin nedenini "Türkiye''nin geleceği 21. yüzyılı şekillendirecek'' cümlesiyle özetlemişti.

16 Amerikan istihbarat kurumunun ortaklaşa yazdığı ''Küresel Eğilimler 2030'' isimli raporda da Türkiye, geleceğin küresel güç hiyerarşisinde ''belirleyici aktör'' diye niteleniyor.

***

En eskisi 13 yıllık olan bütün bu yorum, değerlendirme, veri, rapor ve tahminlerden çıkan sonuçları şu şekilde tasniflemek mümkün:


- Süper güç ABD kendini artık tek hegemon değil, ''eşitler arasında birinci'' olarak tanımlıyor.

- Dünyanın periferisinde yeni güç merkezleri ortaya çıkıyor.

- ABD''nin liderliğindeki ''birinci dünya'' (Atlantik İttifakı/ABD-AB) çözülürken Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya''da Türkiye, Asya''da Çin ve Hindistan, Latin Amerika''da ise Brezilya yeni merkezler haline geliyor.

- Soğuk Savaş''tan sonra çöken ''ikinci dünya'' (Rusya liderliğindeki sosyalist blok) yerine başını Türkiye ve Çin''in çektiği ''yeni bir ikinci dünya'' yükseliyor.

- Çin, Pakistan üzerinden İran Körfezi''ne, Myanmar ve Sri Lanka üzerinden Pasifik Okyanusu''na, Sudan ve Nijer yoluyla da Afrika''ya açılıyor/ açılmak istiyor.

- Asya kıtasındaki ticaret hacmi artık Pasifik ve Atlantik Okyanusları''nın iki yakasındaki (AB/ABD) ticaret hacmini çoktan geçti.

- Gözler, ABD liderliğindeki ''birinci dünya'' ile Hindistan liderliğindeki ''üçüncü dünya''dan çok Türkiye ve Çin liderliğindeki ''yeni ikinci dünya''da.

- Rusya liderliğindeki eski ikinci dünya 1991''de çöktü. Şimdi, Türkiye ve Çin''in liderliğini yaptığı ''yeni ikinci dünya'' dönemine girdik.

- ABD, Doğu Bloku ve Balkanlar''dan sonra şimdi de Ortadoğu, Latin Amerika ve Afrika''yı ''kendi dünya sistemi''ne entegre etmenin mücadelesi içinde.

- AB ve ABD, artık geçen yüzyılda olduğu gibi küresel ekonomiye de siyasete de tamamen hükmedemiyor.

- Birinci dünya, küresel sorunları Türkiye ve Çin''in temsil ettiği dünya ile eşgüdüm halinde hareket ederek aşmanın planlarını yapıyor.

- Avrupa ve ABD artık küresel normları belirlemede ölçü olma niteliğini kaybediyor. Dünyanın farklı bölgelerinde farklı değerler ve kültürler kendi normlarını oluşturuyor.

- Birinci dünya''nın askeri müdahale gücü de zayıflıyor. Çin''in Sudan ve Burma''ya yönelik politikasına göz yumuluyor.

Rusya''nın Orta Asya''da yeniden ''Sovyetleştirme'' siyasetine karşı ise ABD''nin cılız itirazlar dışında geliştirdiği bir strateji yok. Bunun son örneği Suriye. ABD ve AB, Rusya ve Çin''in uluslararası blokajı karşısında kitlenmiş durumda. Washington, bu blokajı Türkiye yoluyla aşmaya çalışıyor. Ve zor da olsa önemli mesafeler alındı.

- Suriye krizinin de gösterdiği gibi, ABD''nin Rusya ve İran''a karşı ölüm kalım savaşı verdiği Orta Asya, Kafkaslar ve Ortadoğu''daki tek can simidi Türkiye.

- ABD''nin kurulmasına öncülük ettiği ve bir çok kutuptan oluşan yeni dünya düzeninin aradığı siyasi ve ekonomik meşruiyet ancak Türkiye ile Çin''in temsil ettiği ''ikinci dünya''nın rızasıyla elde edilecek.

11 yıl önce
Global trend: Türkiye
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset