İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, KHK ile ‘’15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasındaki terör olaylarına müdahale eden sivillere yargı dokunulmazlığ ‘’ getirilmesine karşı çıkarak ortaya attığı ‘’İç savaş çıkar‘’ söylemi ile ilgili tartışmalar devam ederken bu kez Tokat ve Konya’da silahlı eğitim kamp’ları olduğu iddiasını gündeme taşımıştı. Üstelik bu kamplar ile ilgili olarak ASDER Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Tanrıverdi paşa tarafından 2012 tarihinde kurulan uluslararası savunma ve danışmanlık
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, KHK ile ‘’15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasındaki terör olaylarına müdahale eden sivillere yargı dokunulmazlığ ‘’ getirilmesine karşı çıkarak ortaya attığı ‘’İç savaş çıkar‘’ söylemi ile ilgili tartışmalar devam ederken bu kez Tokat ve Konya’da silahlı eğitim kamp’ları olduğu iddiasını gündeme taşımıştı. Üstelik bu kamplar ile ilgili olarak ASDER Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Tanrıverdi paşa tarafından 2012 tarihinde kurulan uluslararası savunma ve danışmanlık alanında danışmanlık ve askeri eğitim veren ilk ve tek yerli özelliklere sahip SADAT şirketi suçlanmıştı. SADAT bu özelikleri nedeniyle kurulduğu günden günümüze küresel güç odaklarının hedefine oturtulmuş vaziyette. SADAT ile ilgili olarak yazılı ve görsel medyada yapılan karalamalar ve algı operasyonları psikolojik harp uygulamaları 28 Şubat sürecinde milli iradeye uygulanan yöntemleri bile mumla aratacak cinsten.
Örneğin 2012 yılında SADAT kurulduktan sonra SADAT yetkililerince 5201 ve 5202 sayılı savunma sanayii güvenliği ve üretimi için çıkarılan yasalara ek olarak Savunma sanayii hizmet sektörü oluşması için yeni mevzuat hazırlanarak hükümet teklifi olarak TBMM’ye gönderilmişti. SADAT’a FETÖ’den sabıkalı bir gazete tarafından yapılan iftiralar asparagas ve manipülatif haberler nedeniyle konu yargıya taşındıktan sonra SADAT ceza ve tazminat davalarını kazanmıştı.
Bu kez 2016 yılı başlarında SADAT yetkilileri ve ilgili devlet kuruluşlarıyla yapılan istişarede savunma sanayiinde yapılacak değişikliklerin devletin dış politikalarında kullanabileceği önemli bir enstrüman olması nedeniyle değişiklikle ilgili mevzuatın devlet tarafından hazırlanması ülke menfaatleri açısından uygun görülmüştü. Bu sayede bu tür şirketlerin çoğalması ve devlet tarafından kontrolü sağlanırken, aynı zamanda bu şirketlerin devletin istediği istikamette yönlendirilmeleri de mümkün olabilirdi. Bu kanun, değişikliği TBMM’de onaylanırsa, Türkiye, ulusal menfaatleri açısından dış politikada, savunma sanayiinde devrim niteliğinde bir yasaya kavuşmuş olacak. Ancak bu mevzuat değişikliklerinin ilgili bakanlıklar kanalıyla Meclis'e ulaşmasının hemen sonrasında SADAT ile ilgili yeniden kara propaganda başlatılmıştı. Sen neymişsin be SADAT dedirecek cinsten bir kara propagandayla akla hayale sığmayacak iftiralar fütursuzca sosyal medya hesaplarında ve medyada yer almıştı. Başta FETÖ militanı Fuat Avni’den başlayarak Evangelist-NeoCon tayfasının azgın elemanlarından Karanlıklar Prensi olarak da bilinen Michael Rubin’e oradan CHP’ye kadar uzanan psikolojik harp söylemleri aslında SADAT’ın neden hedef alındığını da açık bir şekilde ortaya koyuyordu. Tanrıverdi paşanın bir mülakatında ifade ettiği gibi SADAT küresel güçlerin tekerine çomak sokmuştu. Zira Pentagon kontrolündeki paralı askerlerden oluşan 70 şirket İslam coğrafyasında emperyalist ve hegemonik amaçlarla ABD çıkarları konusunda faaliyet gösterirken, Türkiye’de kurulan SADAT’ın misyonu küresel güçlerin hegemonyasındaki Müslüman ülkeleri kendi ayakları üzerinde duracak birikim ve hizmeti vererek hegemonik güç cenderesinden kurtarmaktı. SADAT’ın deneyimli ve tecrübeli askerleri, ayrıca İslam ülkelerinin müşterek savunma organizasyonu olabilir mi? İslam ülkeleri müşterek sanayi üretebilirler mi? Araştırma projesiyle birlikte İslam ülkeleri silahlı kuvvetlerinin ihtiyaç duyduğu danışmanlık ve eğitim hizmetlerini vermeyi bir vecibe olarak gördüklerini zira bu birikime sahip olduklarını özgüvenle ifade ediyorlardı.
28 Şubat’ta Refah-Yol iktidarını yıkmak için yasadışı bir şekilde kurulan BÇG ve EMASYA komutanlıklarınca 11 milyona yakın her görüş ve ideolojiden insan, Türkiye genelinde fişlenmişti. Bu fişlemeler Anayasa, kanun, tüzük, yönetmeliklere ve Avrupa İnsan Hakları sözleşmelerine aykırı bir biçimde yetkisiz ve uzman olmayan kişi ve yasadışı kurumlarca yapılmıştı. TSK içinde başlatılan ‘’cadı avı’’ ile 2000 e yakın subay ve astsubay BÇG tarafından fişlenerek ordudan atılmış, 10 bine yakın çeşitli rütbedeki askerler emekliliğe zorlanmıştı.
28 Şubat Süreci’nde TSK içinde uzmanlaşmış ordu kurabilecek ve eğitecek kariyerdeki yerli ve milli kadrolar namaz kılıyor, eşinin başı bağlı gibi sudan sebeplerle ordudan atılmış ailece bir dilim ekmeğe muhtaç bırakılmışlardı. ASDER bu kritik ortamda kurulmuştu. Bu süreçte ASDER’e emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi tarafından konferans vermek üzere davet edilmiştim. Adnan Tanrıvedi ve ASDER’in değerli komutanları ile bu konferansta tanışmıştım. Burada yaptığımız görüşmelerde BÇG’nin TSK içinde uzun yıllardan beri var olduğunu öğrenmiştim. Daha sonra ASDER’in İstanbul ve Ankara başkanlarıyla birlikte Beyaz TV’de Latif Şimşek ile birlikte birçok programa katıldık. Burada değerli komutanların TSK içindeki FETÖ varlığıyla ilgili yaptıkları değerlendirmeler ve yüzdeler neredeyse günümüzde yapılan operasyonlar sonrasında birebir doğru çıkmıştı.
Çok yakından tanıdığım ASDER ve sonrasında kurulan SADAT ile ilgili asparagas iddialar ve kara propagandaların savunma sanayiinde yerli ve milli unsurların önünü kesmeye yönelik psikolojik harp uygulaması olduğu çok açık. Ona göre!