|
Kürtlerin kaderlerini tâyin hakkını gasp eden HDP/PKK
Mevlânâ'ya atfedilen bir söz vardır: “Ne kadar konuşursan konuş, başkasının anladığı kadarsın.”

Uzunca bir süre bu sözün “Çoğu kez karşımdaki anladığı kadardır” şeklindeki formunu kullandım ancak kaderin cilvesi ve gündemden kaynaklı olarak pekâlâ “Karşımdaki 'anlamak istediği' kadar” diyebiliriz zira amaçsızca ve sonunu düşünmeden, kendi kaderini tâyin hakkını kendisini kullananlara gönüllü olarak teslim etmiş, bunu yaparken de doğal olarak ahlâkı yitirmiş bir muhalefet ile muhatabız.

Dünya siyâsetinin kırılma noktalarından olan 1. ve 2. Dünyâ Savaşları ve sonrasındaki Soğuk Savaş sürecinin döşediği taşların daha özel bir ifadeyle bölgeyi tesis amacı güden 1916 Sykes-Picot Anlaşması ve 1978 Camp David Sözleşmesi yani bölgeyi bugün de içinden çıkılamaz hâle sokan politikalar, Arap dünyasındaki BAAS rejimleri, Rusya, İran hattının göstermelik “antiemperyalist” siyasetinden müteşekkil üçlü sac ayağının ortasında eski düzeni, yenisi ile yer değiştirecek iki umut doğdu: Bu genelleyici üçlü düzen dışında, mevcut kalıba uymayan, özgün Türkiye örneğinde Ak Parti'nin iktidar olması ve Arap devrim girişimleri.

Türkiye'de Ak Parti'nin uzunca süre siyâsi aktör oluşu, “one minute” çıkışına kadar dünyanın kemikleşmiş emperyalist/seküler siyâseti için bir tehdit oluşturmadı –o dönemki Ak Parti ve 'ılımlı İslâm' söylemlerini hatırlayın- ancak “one minute” çıkışı, 'ılımlı İslam modeli' daha doğrusu 'yönlendirilebilir' bir lider arzu eden Batılı aktörleri endişeye düşürdü. Zira danışıklı darbe, Türkiye halkının kaderini belirleyebilme ihtimâlleri, kendine güvenen, baş eğmez, İslam coğrafyaları için rol model olabilecek, karizmatik bir lider modeli olan Erdoğan'ı tehlikeli bulmaya başladılar. Aynı zamanda 'one minute' çıkışı, İran gibi bölgede gayr-ı reel ve suni bir şekilde İslâm'ın hâmisi rolünü üstlenen bir ülkeyi, rolümü kaybedebilirim endişesine düşürdü. Bugüne kadar takiyye siyasetiyle mevcut gücünü ikâme etmiş olan İran'ın, bölgede İslâm'a sıfıra yakın hizmeti, Erdoğanlı Ak Parti'nin reel hizmetleri ve sözü doğrudan söyleyişiyle bal kabağına dönüşecekti. Bu ortak endişeler, Soğuk Savaş psikolojisini henüz üzerinden atamamış olan, siyâsi ve ekonomik ölçekte zıt kutuplar olan Batılı emperyalist siyâsetleri, Rusya, İran ve BAAS'çı Esed hattıyla birleştirdi. Mesela bu uğurda, yönünü vaktiyle BAAS'çılık siyasetinden uzaklaştırıp, Batılı siyâsetlere yönelmiş olan Mısır'daki –Camp David sözleşmesi ile- darbe hem Rusya, İran hattı, hem de Batılı emperyalist hattı (Neoconlar, Almanya, İngiltere, Fransa) memnun etti. Ve Mısır'daki darbe örneği, Türkiye'yi devirmek için her iki kesime de ortak bir umut oluşturdu.

Türkiye için devreye sokulan, Gezi, 17-25 Aralık süreçleri amacına ulaşamayınca, Almanya eliyle DHKP-C'li Alevi kartı ve İran eliyle PKK/HDP'li Kürt kartı açıldı. Türkiye'ye özgün değerleri olan bir ülke gözüyle değil, “varlığımı, ekonomik rantımı tehlikeye atıyor” gözüyle bakan uluslararası birleşmiş siyâset, Türkiye üzerine gitmeye devam ederken, Kürt meselesi gibi en köklü meseleyi, çözüme en yakın noktada iken hedef aldı ve bunda da kısmen başarılı oldu. Eski dünyanın kemikleşmiş sömürü siyâsetine sağlam bir çomak sokabilecek tek ülke Türkiye ve tek hareket olan Ak Parti hedef alındı, Erdoğan'sız bir model için sular ısıtıldı.

Leninizim, “Ulusların kaderlerini tayin hakkı” teziyle, sol pozisyonlu bir ideoloji olmasına rağmen, ulusçu, emperyalist, kapitalist siyâsetlere can suyu oldu, ortaya çıkan gece kondu ideoloji “nasyonalsosyalizm” aynı zamanda sosyalizmi içeriden çürüten kurdu olarak, emperyalist ve kapitalist siyasetlerce şato muamelesi gördü. “Ulusların kaderlerini tayin hakkı” sol hareketlerin, “Enternasyonal, birleşmiş dünyâ işçileri” gibi ideallerinin kökünü kazıdı. Sol böylelikle kendini gönül rızasıyla taban tabana ve tavan tavana zıt olduğu ideolojilere teslim etti, kendi sonunu hazırladı. Ancak tamamıyla son bulmadı, arzu edilen politikalara yardımcı aktör olması hasebiyle tümden tarih sahnesinden silinmeden, var'mış gibi yapılarak, kullanılarak, ortaya sürülüyor. Bir sol hareket olduğu iddiasında bulunan HDP/PKK örneğindeki kuklalıkta olduğu gibi…

Yukarıda bahsettiğim vahim ve travmatik gelişmelerin küçük ölçekli işleyişini HDP/PKK çizgisinde bugün yeniden tecrübe ediyoruz. Marksist bir ideolojinin evladı olduğunu söyleyen HDP/PKK siyâseti-terörü, uluslararası birleşik siyâsetin önüne Kürt halkının kaderini sorumsuzca seriyor. Kürtler dışında hemen herkes yani eski dünyanın kemikleşmiş üçlü siyâseti, (Rusya, İran; BAAS'çı Suriye rejimi; Almanya, İngiltere) uluslararası birleşmiş siyâset formuyla Kürtlerin kaderi hakkında, bir Kürt özgürlük hareketi olduğu iddiasında bulunan ancak terörizmin son örneği olan HDP/PKK eliyle karar veriyor, Kürtlere bir kader çizmeye çalışıyor. Bir illüzyondan ibaret olan bu vahim gelişmeler ise “Türk-Kürt savaşı” olarak medya eliyle lanse ediliyor. Bu çatışmaların Türkiye'de olması, akıllara “Türkiye, PKK ile çatışıyor” gibi basit bir ifade ile yerleşiyor olsa da, aslolan Türkiye'de Türkiye ile uluslararası birleşmiş bir siyâsetin savaştığıdır. Bu savaşta, HDP/PKK Kürt halkının hem haklarını gasp ediyor hem de kazanılmış haklarını gönül rızasıyla uluslararası birleşik siyâsetin kurbanı ediyor.

Karşımızdakinin anlamak istediği kadar olmak gibi sûni taşlara takılmadan, HDP/PKK'nın sömürü düzenine su taşıyan güdümlü terörlerine fırsat vermeden, oluşturmaya çalıştıkları “nasyonalsosyalist” bir Kürt ırkçılığı tezini çürüterek, bölgede sömürü düzenine teslim olmayan tek alternatif ülke olma amacımız için eskisinden daha büyük bir çaba göstermemiz gereken şu günlerde yeniden ayağa kalkmak zorundayız. Bunun yolu özgün ve doğal değerlerimize dönmekten, uluslararası birleşik siyâsetin perspektifinden okuma yapmayı bırakmaktan, buz dağının görünmeyen kısmı üzerine düşünmekten, HDP/PKK gerçeğinin terör kadar piyon olduğunu, komplo teorileri ile değil aslî deliller ile ortaya koymaktan geçiyor.

#Suriye rejimi
#hdp
#kürtler
9 yıl önce
Kürtlerin kaderlerini tâyin hakkını gasp eden HDP/PKK
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset