|
Nerede öyle bolluk

Beşiktaş, Valerien İsmael’le birlikte 6 maça çıktı. Geride kalan maçların iki tanesini kazanabildi. Elbette içerisinde Trabzonspor ve Fenerbahçe gibi iki ağır maçın olduğunu görmezden gelmiyoruz. Bunlar kazanılamasa da en azından kaybedilmedi, lakin iç sahada oynanan derbilerdeki beraberlik hiçbir büyük camiayı tatmin etmez. Bunun yanında yine iç sahada Kasımpaşa’ya karşı alınan ağır bir mağlubiyet var. Bu süreçte takımın saha içerisindeki isteğini, maçların büyük bölümlerindeki coşkusunu, temposunu gördük. Tamam, gördük görmesine de, bu tempoyu, bu orta saha presini hızlıca pozisyona çeviremezseniz, çevirseniz de skora yansıtamazsanız, yorulduğunuz yanınıza kar kalır!

Valerien İsmael’i Vitor Pereira’nın bir iki kademe altı bir teknik adam olarak görüyorum. Çünkü hem yaş hem tecrübe konusunda gideceği yol var daha. Neden Pereira örneğini verdim; sistem inancı ve mevcut kadro içerisinden bu sisteme uygun oyuncu arayışı... Süreçler birbirine çok benziyor. Ancak İsmael’in Pereira’ya göre avantajı, bu sezon durumu görebileceği 8 maç oynayacak olmasıydı. Pereira ise, yıllardır başka oynayan takımı 3’lü sisteme geçirdiğinde lig başlıyordu ve “Durumu bir görelim” deme şansı yoktu. Yani sistemine uygun oyuncuları eleyip seçene kadar yarışın dışında kaldı. Süreci görerek kimin neyi oynayabileceğini daha kolay tespit eden İsmail Kartal’ın işi ise Pereira’ya göre bu konuda daha kolaydı. Hatta Başkan Ali Koç, G.Saray derbisinden önce “Bu takım 4’lü oynamalı” diyerek taktiği vermiş, o maçta Pereira 4’lü oynamış ve kazanmıştı. Bu apayrı bir tartışma ve yazı konusu aslında. Sonra yine inandığına döndü Pereira... Katılmasam da saygı duydum. Akıbeti ise malum...

Tam da konuyu Valerien İsmael’e buradan bağlayacağım. Artık hepimiz İsmael Hoca’nın eksik, gedik, sakat, cezalı konularını dikkate almayarak kendi sistemiyle sahada olacağını görüyoruz, biliyoruz. Yalnız ben sahada organize bir takım göremiyorum henüz. Mevkilerin bile zaman zaman üst üste bindiği, rakip formayı giymiş oyuncu görünce pata küte basan, çok enerjik görünen, sahaya inanç ve inat koyan ancak bunu organizasyona ve skora dönüştüremeyen bir takım izliyorum. Tıpkı, İstanbul’a gelip büyük takımlara karşı çok iyi mücadele eden, ciğerde ne varsa sahaya bırakmaya çalışan, kazanamasa da mücadelesiyle takdir toplayan Anadolu takımları gibi...

Peki bu yeter mi? Beşiktaşsanız elbette yetmez. Topu ayağında tutma, pas yapma, görkemli oyunla izleyeni heyecanlandırma, oyun içerisinde farklı oyunlar kurgulama ve elbette biri bulup ikiyi, ikiyi bulup üçü arama kaygısı olmalı Beşiktaş’ın. Çünkü büyük takım olarak hedefe giderken, maksimum 10 tane üst düzey maç, 40 tane de sizin hükmetmeniz gereken maç oynuyorsunuz. Mevcut görüntü; ne rezil eder, ne vezir. Elbette alt sıralara düşmezsiniz ancak zirveye de ortak olamazsınız.

Sürekli şunu duyuyorum; “Bu sisteme uygun oyuncular alınmalı...”

Elbette alınmalı ama bu o kadar kolay değil. Maddi durum ortada. Hem ucuz hem İsmael’in sistemi için ideal oyuncularla bezeli bir takım kurulabilecekse, “Helal olsun” der, ayakta alkışlarım. Ama serüveni de salt bu sisteme uygun transferlere endekslemek, içinde büyük risk barındırıyor. O yüzden hocaların “Sistemime uygun oyuncular alınmadı” kolaycılığına kaçmayalım. “Usta terzi dar kumaştan bol gömlek diker” diye çok sevdiğim bir söz var. Bazen şartlar tam istediğiniz gibi olmaz. Yeni çıkış yolları, yeni çözümler, pratik hamleler gerekir. O yüzden İsmael’in de ileriki dönemde “Sistemime uygun transferler yapılırsa bu iş olur” düşüncesini tek yol olarak göstermeden; maça göre, rakibe göre, malzemeye göre pratik çözümler geliştirmesi gerekiyor. Yoksa, nerede öyle bolluk...

#Beşiktaş
#Valerien İsmael
#Fenerbahçe
#Trabzonspor
2 yıl önce
Nerede öyle bolluk
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler