|
Böyle eğitim ‘müjdesi’ mi olur?
Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, geçtiğimiz cuma günü
“İlk kez açıklıyorum”
diyerek orta öğretim müfredatına
‘Kültür Tarihi’
dersinin konulması için çalışma yaptıklarını duyurdu. Bu gelişme
“müjde”
olarak haberleştirildi.
Kültür Tarihi dersi müjde midir peki?
Öğrencilere sorsak büyük oranda
“Yeni bir ders yükü”
diyeceklerdir. Sadece öğrenciler mi? Bazı veliler için de ders yükü olarak algılanabilir. Hatta bu dersin yerine
“Çocuklarımıza GB kartı verin”
diyenler de olabilir.
Kim ne derse desin
Kültür Tarihi dersi müjde gibi müjdedir.
Önemi ve muhtevası üzerinde konuşursak, çok geç kalınmış, yıllar önce okutulması gereken elzem bir dersti. Umarım seçmeli değil de
“mecburi ders”
olur.
Merhum Şaban Teoman Duralı hocamızın
‘Medeniyet Tarihi’
başlıklı söyleşileri geldi aklıma. Böylesine büyük bir derdi,
vefat ettiği 2021’in Aralık ayına kadar omuzlayan
, ömrünün son anına kadar da her fırsatta anlatan Prof. Duralı, medeniyeti kültür ile birlikte ele alır.
‘Çağdaş İngiliz-Yahudi Küresel Medeniyeti’
kitabında da şu tahlili yapar:
“Edinilen tecrübelerin işlenmesi, değerleri oluşturur.
Değerlerin nesillerden nesillere aktarılmasıysa, gelenekleri meydâna getirir.
Gelenekler ile kurumların mecmûu ‘kültür’dür. Şu durumda, insan ile toplum ve kültür ile toplum, anlamca kesişirler. İnsanın bulunduğu her yerde toplum ile kültür vakıalarıyla karşılaşılır.”
Satırlarının altı çizile çizile ve üzerine notlar alınarak okunması gereken kitapta, Teoman hocamızın "Değerlerin nesillerden nesillere aktarılmasıysa, gelenekleri meydana getirir" tespitini, içinde bulunduğumuz
dijital çağın, nesiller arasında nasıl bir kopukluğa neden olduğu
ve daha da olacağı gerçeği ile birlikte ele almak gerekiyor.
“Aktarım tam olarak durdu”
diyemeyiz. Lakin durma noktasına doğru hızlı bir gidiş var. İçinde bulunduğumuz dijital çağın yirmili yaşların altındaki gençleri,
bırakın bir medeniyeti yaşatmayı kendine verilen ömrü bile yaşamaktan aciz hale getiriliyor.
Bu gerçekle yüzleşen, gözlemleyen ve bundan sonrasını dert edinenlerle konuştuğumda hemen
herkesin yüzünü müthiş bir ıstırap ifadesi kaplıyor.
Müfredata girecek Kültür Tarihi dersini bu nedenle çok önemsedim ve heyecanlandım. Hazırlıkları yapılan ders;
tek başına kültürü yaşatamaz, kültür inşa edemez,
medeniyetle, tarihle olan bağlarımızı güçlendiremez
elbette.
Ancak büyük bir adım olarak değerlendirilmeli. Üzerine konuşulmalı.
Ders zaten, bir süredir önce okul yöneticilerine seminer olarak veriliyormuş. İçeriğinde;
Türk kültürü, tarihi, töresi; Türklerin dünya tarihindeki yeri, Türk kültüründe eğitim, İslâm medeniyeti, müzelerin değeri
gibi birçok alanı kapsayan başlıklar öğretmenlerle ders olarak yapılmış. Ardından da geniş olarak kültürel bir turu kapsayan;
“tarih, kültür ve medeniyet bilinci” seminerleri dizisi
başlatılmış ve bugüne kadar üç kez yapılmış.
Kültürel okuryazarlık ve medeniyet bilinci çerçevesinde başlayan bu seminerler serisi bundan böyle Kültür Tarihi dersi olarak öğrencilere okutulacak.
Yüzümüzde beliren müthiş ıstırabın nedeni olan yozlaşma
ve dijital çağ tahribatını aza indireceğini umuyorum. Bu kopukluk, ancak gençlere ancak kendi medeniyetini ve özünü anlatılırsa tamir edilebilir.
Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, Kültür Tarihi dersini Kadıköy’deki kütüphane açılışında müjdelerken,
“Kültürel okuryazarlığın çok kritik olduğunu bilerek, 16 bin 361 yeni kütüphane yaptık,
okullarımıza 70 milyon kitap kazandırdık.
Şimdi de yeni bir adım atarak, müfredatımıza kültür tarihiyle ilgili yeni bir dersi kazandıracağız”
ifadelerini kullandı. Sayın Bakan göreve geldiğinden beri Türkiye’ye
eğitimde eşik atlatmanın çabasını veriyor.
Nedir o eşik?
Okullaşma ve kitaba erişim...
Bakanlık yetkililerinden de teyit ettim, Türkiye’de kütüphanesiz okul kalmamış. Dile kolay 16 bin 361 yeni kütüphane kurulmuş. Okullarda kitap sayısı 28 milyondan 70 milyona yükselmiş ve sene sonunda 100 milyon kitap hedefi konulmuş. Şu oran çok önemli;
okullarda öğrenci başına düşen kitap sayısı 1,3’ten 4’e çıkmış.
Günümüzün süper devletlerinin
2. Dünya Savaşı’ndan sonra ulaştıkları okullaşma, milli eğitim ve kitaba erişim seviyelerini Türkiye şimdilerde
yakalamaya başladı. Çok geç kalındı fakat yine de hiçbir şey için geç kalınmış değil. Milli Eğitim Bakanlığı’nın okul öncesi eğitimde fırsat eşitliği ilkesiyle her mahalleye anaokulu ve ana sınıfı açma seferberliği,
Türkiye’nin ‘milli eğitim’ hamlesinin en mühim aşaması bence.
Bu arada yeri gelmişken bir tavsiyede bulunayım; TRT2’de yayınlanan ve Şaban Teoman Duralı hocamızın vefatı ile 92. bölümde sona eren
‘Felsefe Söyleşileri’
müfredata girecek Kültür Tarihi dersi için muazzam bir kaynak olabilir. TRT’nin dijital platformu TRT İzle ve YouTube’da tüm arşivi yüklü olan söyleşilerin
, Kültür Tarihi dersini vermek için hazırlık yapan öğretmenlere
faydası olacağını düşünüyorum.
#Milli Eğitim Bakanı
#Mahmut Özer
#kültür tarihi
#Şaban Teoman Duralı
2 yıl önce
Böyle eğitim ‘müjdesi’ mi olur?
Haftanın ekonomik özeti ve beklentiler
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü