|
IMF övdü mü, yerdi mi?

Alışkanlıklar kolay terk edilemiyor. Nasıl ki birileri yılların vermiş olduğu alışkanlıkla IMF sevdasından hala terki diyar eyleyemediyse, IMF''de eski laboratuarı ve deneme tahtası Türkiye''den vazgeçemiyor.

Dün IMF, Türkiye''nin büyüme performansına dair bir rapor açıkladı. Raporun girizgâhında Türkiye''nin son on yıllık büyümesine övgüler vardı.

Bu övgüler nedeniyle bazı basın yayın organları ilgili raporu ''IMF''den Türkiye''ye övgü'' başlığıyla verdiler.

Hâlbuki IMF raporunun övgü girizgâhının hemen ardından, her zaman olduğu gibi Türkiye ekonomisine yönelik ''aba altından sopa gösterme'' vardı.

Övmelerin ardından gelen olumsuz algı pompalamasında ne diyordu IMF: yıllık yüzde 4 ila 5''lik büyümenin sürdürülebilir olma ihtimalinin bulunmadığını ve dış finansman açığının zora girebileceği belirtiliyordu.

Bir ara verip IMF''nin bir konuda ki hakkını teslim edelim: IMF, politikaların dış açığı azaltmaya yönelik olması gerektiğini vurgularken kesinlikle haklıdır...

Devam edecek olursak, kısacası IMF bize büyümeyin yoksa kötü olursunuz diyor.

IMF, yüze 3,5''lik bir büyümenin üstüne çıkmayın bu sizin için büyük sorunlara yol açar diyor. İlgili büyük sorunu ise cari açık olarak gösteriyor.

Ve IMF bizi uyarıyor: yüzde 3,5''in üzerindeki bir büyüme, daha yüksek bir cari işlemler açığına sebep olacaktır.

IMF''nin unuttuğu bir şey var: Siz aynı IMF olabilirsiniz. Lakin Türkiye aynı Türkiye değil!

Sizinle yollarımız çoktan ayrıldı. Ve şimdi övdüğünüz bu yapı çok şükür ki sizden ayrı ve uzak kalmamızın bir eseridir.

Eğer 19. stand-by''ın 11 Nisan 2008''de sona ermesinin ardından sizin ve yerli işbirlikçilerinizin istediği gibi yeni bir stand-by yapsaydık; bugün bunları konuşmak yerine, acaba IMF hangi kredi dilimini serbest bırakacak da para geleceği konuşuyor olacaktık.

Gelelim şu cari açık meselesine;

Cari işlemler dengesinin yıllıklandırılmış açığı Kasım ayı sonunda 60,8 milyar dolar olarak gerçekleşti. Yani öngörülen rakam tutturulmuş oldu. Önümüzdeki döneme ilişkin ise orta vadeli programda da 2014 yılı için cari açık hedefi 55,5 dolar düzeyinde.

Zaten ekonomi yönetiminin yeni yılla birlikte tüketici kredilerinde ve kredi kartlarındaki sınırlamalarıyla ithalat daralacaktır. Dolayısıyla büyüme ve cari açık üzerinde zaten baskı oluşacaktır.

Bizim ekonomimizin yapısı gereği; maalesef ne kadar büyürsek, o kadar cari açık vermekteyiz. Bize düşen bu kısır döngüyü yapısal reformlarla kırmaktır.

Gelelim şu çok konuşulan dış finansman ihtiyacına;

Evet, Türkiye ekonomisinin yapısı gereği dış finansman bağımlılığı malumdur. Ancak dış finansmanı sağlayan unsurlar bir yere kaçmamaktadır. Bilakis, Türkiye halen onların gözde ülkesidir.

Standard Bank''ın raporuna göre, Türkiye''ye yaklaşık son iki yılda 59 milyar dolar portföy akışı gerçekleşmiş. Bu rakam diğer tüm gelişen Avrupa ülkelerinin toplamından daha fazla iken Türkiye''nin GSYH''sinin yüzde 7,2''sine denk geliyor.

Dolayısıyla konjonktüre bağlı olarak, yabancı sermaye çıkışı yaşansa da orta ve uzun vadede büyük bir sermeye kaçışından söz etmek mümkün değildir. Hal böyle iken Türkiye''nin dış finansman açığında zora düşmesi çok zor gözükmektedir.

Sonuç olarak; bundan sonraki süreçte, ekonomide ne IMF''nin ne de başka kurumların dile getirdiği dış finansman, cari açık gibi makro etmenlerden ziyade (en fazla) siyaset etkili olacaktır.

Eğer tekrar yumuşak bir siyaset zeminine oturursak diğerleri kendiliğinden yoluna girecektir...

10 yıl önce
IMF övdü mü, yerdi mi?
Denklemciler ve denklembozucular
Düşünce tarzını değiştirmek
İletişim sonuç odaklı bir süreçtir…
Başbuğ Türkeş yıllar önce Ümit Özdağ’ın Mossad ajanı olduğunu kime söylemişti?
Târihin doğru yerinde durmak