|
Bir kitaptan ilginç satırlar..

Son günlerde Şevket Rado''nun “Sözün Gelişi” isimli kitabını okuyorum.

Popüler kültürün ne menem bir şey olduğunu veya kültürün popülerleşmesinden ziyade, popülerliğin kültür haline geliş serüvenini merak ediyorsanız bu kitabı da okuyunuz.

Anılan kitabı okuduğunuzda Şevket Rado''nun 30''lu, 40''lı ve 50''li yıllarda Akşam gazetesinde kaleme aldığı yazıların resmettiği Türkiye''yi göreceksiniz.

Örneğin; 2. Dünya Savaşı''nın devam ettiği 40''lı yılların başında Şevket Rado İstiklal Caddesi''nde dolaşırken, simit satanların un kıtlığı gerekçe gösterilerek gözaltına alındığına tanık olur..

O gün zorunluluk nedeniyle gerçek olan bu durum karşısında, bugün aynı yerde onlarca çeşit simidin satıldığı devasa “simit saraylarını” görüyoruz.

Yine kitabın bir yerinde Rado, gözlerine inanmakta zorlandığı bir gözlemini yazıyor ve ironi yapmaksızın diyor ki:

“Aman Allah''ım.. Bugün İstiklal caddesinde pantolon giyen birkaç kadın gördüm. Bu ne görgüsüzlüktür. Kadın, kadın gibi; erkek, erkek gibi giyinmelidir..”

Bugün ise, İstiklal caddesinde “etek” giyen kadına ya hiç rastlanmıyor ya da nadiren rastlanıyor..

(50 yıl sonra bir köşe yazarı çıkıp şunu yazacak mı bilmiyorum: “Aman Allah''ım.. Bugün İstiklal caddesinde pantolon giyen birkaç ''erkek'' gördüm. Bu ne görgüsüzlüktür”!)

Evet, bunları Rado''yu kınamak ya da sözlerini tasvip ettiğimi belirtmek için yazmıyorum..

Sözü getirmek istediğim nokta, “değişim” denilen olgudan ürperme, endişe etme veya tedirgin olma konusunda gösterilen hassasiyetlerin hangi hassas noktalara işaret ettiğini ve hangi hassas noktalardan hareket ettiğini irdelemekten ibarettir.

50 yıl öncesine gitmeye gerek yok, daha 20 yıl öncesine gittiğimizde çok iyi hatırlıyorum İlhan İrem, kulağındaki “küpe” nedeniyle TRT''den ambargo yemişti.

Bu ambargodan 16 yıl sonra aynı TRT, kendisinin aday olarak gösterdiği ve grup üyelerinin tamamının kulağı küpeli olan Athena isimli pop müzik grubunu Eurovision şarkı yarışmasına göndermişti.

Üstelik bu grubun üyelerinin “bir kulağında birkaç küpe” birden vardı ve kolları tamamen “dövmeli” idi!

Hatta TV''deki pop müzik yarışmalarında, bırakınız yarışmacıları, jüri üyelerinin bile kulağında küpe var ve bu küpe, takana “kafadan” % 50 artı puan getiriyor!

Benim için bir sorun yok. Ben zaten “değişim” olgusunu “kulağıma küpe ettiğim” için bunu “kafama” takmıyorum!

“Yaaağ yakaaarııım, haysiyet saaatarııım…”!

Biliyorsunuz, Binbir Gece isimli diziye RTÜK uyarı cezası verdi.

Peşinen söyleyeyim, ben binbir gece boyunca ekranda bu dizi dışında görüntü olmasa yine de bu filmi izlemem; çünkü dizi film izlemeyi sevmiyorum; bu tür yanlış mesaj veren dizileri ise hiç sevmiyorum.

Gazetelerden okuduğum kadarıyla filmin konusu da zaten suyu çıkarılmış bir hikaye...

Tıpkı Elif Şafak''ın romanındaki bir karakterden yola çıkarak roman yazarına dava açılmasındaki sakatlıkta olduğu gibi, şimdi de bir dizi filmdeki karakterlerden hareket ederek film hakkında uyarı cezası verilmiş olması, ciddi bir hatadır.

Tamam, çocuğunu kurtarmak için “kendini satan” bir kadın hakkında yazılan bu film topluma ters mesaj veriyor; ama bunun yolu cezalandırmak mı olmalıdır?

Eğer bu doğru ise, o zaman “Cumhuriyet''in çocukları”nı korumak için “haysiyetini satan” gazeteciyi niye göklere, göklere olmasa bile yüksek rakımlı tepelere çıkarıyoruz?!

“İş kazası”

Yeni yıla yaklaşırken adettendir; “Geride bırakılan yılda neler oldu?” diye sorulur ve genelde “Neler olmadı ki..” diye cevap verilir..

Benim aklımda kalan birkaç anekdot ise şunlar oldu:

1) Bazı belediye başkanları, öztürkçe hassasiyetinden dolayı genelge çıkardı. Örneğin bir genelge aynen şöyle idi: “Tabelalar Türkçe yazılmazsa, belediye başkanlığınca apartmanlara iskan ve şirketlere ruhsat verilmeyecektir”. Ancak bu maddedeki “tabela”, “belediye”, “apartman”, “iskan”, “şirket”, “ruhsat” sözcüklerinin hiçbirinin öztürkçe olmadığını “Reis” düşünemedi.

2) AB''ye üye ülkelerinden bazı yetkililer Antalya''nın “Kaş” ilçesinde toplandı. Bu yabancı yetkililerin hiçbiri, Türk yetkililerden bazılarının eşlerine “Başının üstünde türban, kaşının altında göz var..” demedi. “Kaş”la göz arasında irticaya göz kırpıldı.

3) MGK olağan toplantısını yaptı. Olağan bir cümle kurdu. Bundan olağanüstü anlam çıkarıldı. Medyanın bu olağanüstü “olağanüstülük sevgisi”, şahsımca olağan karşılandı.

4) Geçen yıl da podyumda mankenlerin göğüsleri “fırladı”. Bu fırlama olayı mutat olduğu üzere, medyada “iş kazası” olarak nitelendirildi. Hatırlıyorum; fakültede İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku dersinde, birisi iş kazası geçirince “geçici veya sürekli iş göremez raporu” alındığı bize öğretilmişti. Oysa mahut mankenler iş kazası geçirmesine rağmen, iş göremezlik raporu almak yerine, geçen yıl da “acayip iş görür” raporu aldılar.

17 yıl önce
Bir kitaptan ilginç satırlar..
On başlıkta Gülencilik
Çipras, kapitalizmin duvarına toslar
Evet arttıkça, manipülasyon iddiası da artıyor..
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek