|
Toplantılar haftası

Kasım ve Aralık ayları Türk kültürü araştırmacıları ve bu alanlara ilgi duyan İstanbullular için yoğun bir gündem sundu. 8-12 Kasım tarihlerinde uluslar arası VII. Milletler Arası Türkoloji Kongresi toplandı. Dünyanın ve Türkiye''nin çeşitli yerlerinden gelen bilim adamları Türk dili, edebiyatı, sanatı ve tarihinin çeşitli konularında görüş alışverişinde bulundular. Bu kongreden bir hafta sonra Yapı Kredi Yayıncılık''ın "Osmanlı Türk Şiiri" konulu, yine uluslar arası bir toplantısı oldu. Bu defa konu daha dar, tartışmalar daha etkili idi.

Aralık ayının 2''si ile 6''sı arasında da üst üste üç uluslar arası toplantıya ev sahipliği yaptı İstanbul.

İlk toplantı 2-3 Aralık tarihleri arasında yapıldı. Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırma Merkezi''nin yıllardır sürdürdüğü "Türk Kültüründe Ayrıntılar" serisinin yeni bir toplantısıydı bu ve "argo"ya hasredilmişti. Argo deyince birçoğumuz yüzümüzü buruştururuz. Argo, dilin ayıp ve yasak alanı gibidir. Oysa argo her dilde ve her devirde oluşmuştur; çünkü her toplumda ve her devirde sıra dışı topluluklar, alt kültürler olmuş; bunlar iletişimlerinde bir tür güvenlik ihtiyacı ile herkesin anladığından farklı kelimeler kullanagelmişlerdir. Argo için kaba ve çirkin ifadeler toplamıdır diyemeyiz; tersine argo çoğu zaman çirkin ve kaba yahut yasak ve ayıp olan şeylerin güzel benzetmelerle, anlam aktarmalarıyla ifadesinden oluşur. Kimi argo kelimeler gitgide yaygınlaşır ve ortak dilin unsuru olurlar.

Bu toplantının açılış oturumunda Çiğden Balım, sözlü ve yazılı kültür bağlamında "İslâmcı Kadın Dergileri"ni değerlendirdi. Bunlar, Mektup, Kadın Aile ve Kadın Kimliği dergileri idi. Sayın Balım''ın bildirisi kimi noktalardan ilgi çekici idi, ancak metod açısından eksik, sonuç olarak bir yere oturmayan bir bildiri oldu. Kısaca ifade edersem, herhangi bir siyasî grubun dil kullanımının nasıl olup da toplumun diğer kesimlerinin dil kullanımından ayırt edilebileceği sorusuna olumlu bir cevap verilemez. Şöyle de diyebiliriz : "İslâmcı" olan Mektup dergisinin dili sözlü dile yakın, kimi zaman argo unsurlar barındıran bir dil de "laikçi" olan Fatih Altaylı''nın dili başka bir şey mi?

* * *

İkinci toplantı 3-4 Aralık tarihleri arasında Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü binasında yapıldı. Bu toplantı daha dar bir alanda, daha az katılımla yapıldı; herkese açık değildi. Konusu "Eski Türkiye Türkçesi" idi. Bilimsel literatürde Türkiye Türkçesinin 13. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar süren devresi Eski Türkiye Türkçesi olarak adlandırılır. Bu, Türkiye''de gelişen Türkçe''nin başlangıç dönemidir. Sultan Veled''lerin, Yunus Emrelerin, Ahmed Fakih, Şeyyad Hamza, Hoca Dehhani, Şeyhoğlu gibi şairlerin.. ilk Türkçe Kur''an çevirilerinin, tefsirlerin, tıp ve matematik kitaplarının doğduğu, bugünkü yazı dilimizin temelini oluşturan dönem. Ne yazık ki, hâlâ bu dönemin ne doğru dürüst bir dökümü, ne de etraflı bir dil bilgisi yapılmıştır. Oysa kültürümüzü oluşturan temel halkaların en önemlileri bu döneme ait. Türk Dil Kurumu ile Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü''nün ortaklaşa düzenlediği bu toplantıya Rusya, Macaristan, Almanya, Hollanda, Fransa, Polonya ve Türkiye üniversitelerinden yirmi kadar bilim adamı bildiriler sundular; müzakereci olarak katılan bilim adamlarıyla birlikte sorunlar ve hedefler tartışıldı. Burada Türk dilini sevenlere şunu da haber vermek isterim : Malûm, dilimizin en büyük eksiklerinden biri geniş ve güvenilir bir sözlüğünün henüz mevcut olmayışıdır. Bilhassa da tarihî dönemlere yönelik sözlük çalışmalarının eksik olması, dilin söz varlığının gelişme istikametini, hangi kelime ve kavramların hangi yüzyıllardan itibaren ve hangi anlamlarda kullanıldığını bilememe sonucunu doğurur. Bizde vaktiyle yapılan Tarama Sözlüğü çalışması önemli bir boşluğu doldurmakla birlikte, sadece Türkçe kelimeleri içermektedir. Şimdi Türk Dil Kurumu, yaklaşık üç dört yıldır yürüttüğü bir proje ile Türkiye Türkçesinde kullanılan bütün kelimelerin tespiti ve bunların sözlüğünün hazırlanması çalışmalarını sürdürüyor. Böylece dilimizin gerçek genişliği ve gücü ortaya konmuş olacaktır.

* * *

Üçüncü toplantı ise 3-6 Aralık tarihleri arasındaki "1300. yılında Oğuz''un Destanı: Dede Korkut" idi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Dair Başkanlığı''nın düzenlediği, Azerbaycanlı ve Türkiyeli bilim adamlarının, sanatçıların katıldığı toplantılarda Dede Korkut destanının birçok yönü tartışıldı. Ayrıca sinema, tiyatro ve çizgi film gösterileri oldu.

Her toplumun büyük bir mitolojik anlatısı vardır. Modern zamanlarda edebiyat da bilim de bu mitolojik kaynaklardan âdetâ sömürürcesine yararlanmıştır. Hele Yunan mitolojisi, Batılı sanatkârların, bilim adamlarının son birkaç yüzyıldaki en büyük ilham kaynağıdır. Bizim ecdadımız da mitolojik anlatılara bigâne kalamamıştır. Ne yazık ki, biz kendi mitolojimiz yerine İran mitolojisini, bilhassa Şehname''nin kahramanlarını kullanmışız. Dede Korkut, kahramanlık, vefa, sevgi, aşk, ihanet, ayrılık... gibi insan ve toplum psikolojisinin her yönüne ilhamlar dağıtabilecek bir zanginliğe sahipken bu kaynaktan su içmiş kaç romanımız, kaç çizgi filmimiz, kaç tiyatro eserimiz var? Elbette pek az. Dahası, bu binlerce yıllık hikâyeyi okumuş kaç kişi var aramızda?

* * *

Böylece Aralık ayının 2''si ile 6''sı arasında toplantıdan toplantıya koşmuş olduk. Tertip edenler sağ olsunlar...


24 yıl önce
Toplantılar haftası
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset