|
Ecdadın anayasası

Türkiye"deki sistem değişikliğini resmiyete kavuşturacak olan yeni anayasanın, 2014"e girmeden tamamlanması ve halk oyuna sunulması bekleniyor. Nasıl bir anayasamız olması gerektiği üzerine nedense hep geçmişe referans verilerek bir çerçeve çiziliyor. Geçmiş anayasa tecrübelerimiz ya monarşinin ya da askerin gölgesi altında hazırlanmış olduğundan, illa referans alınması gereken bir metin varsa, onun 1921 anayasası olması gerekir. Zira 1921 anayasası hem Osmanlı bürokrasisinin hem de tek parti diktatörlüğünün etkisinden uzak; ikisi arasındaki daha demokratik bir geçiş sürecinde hazırlanmıştır.

Anayasa uzmanlarımızdan Prof. Ergun Özbudun, bu gerçeği şöyle ifade eder:

"Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyetinde millî iradeyi lâyıkiyle temsil eden bir meclis tarafından yapılmış tek anayasa, 1921 Anayasasıdır. 1876 Kanun-u Esasîsi, padişah tarafından atanmış bir komisyonca hazırlanıp, padişah fermanıyla ilân edilmiştir. 1924 Anayasası, tek parti egemenliğinin kurulmaya başladığı ve örgütlü bir muhalefetin mevcut olmadığı bir meclisçe yapılmıştır. 1961 ve 1982 Anayasalarını hazırlayan Kurucu Meclisler de, genel oya dayanan bir seçimle oluşmuş yasama organları değillerdi."

Bugün tartışılan konuların başında gelen vatandaşlık tanımına ilişkin alınacak kararda, Cumhurbaşkanı Gül"ün önerdiği gibi 1924 anayasasına dönmek büyük bir hata olacaktır. Çünkü 1924 anayasası, tek parti diktatörlüğünü, ideolojik ve kurumsal olarak tahkim eden metindir. Ulusalcı akım bağlamında, herkesi Türk yapmaya ahdetmiş bir anlayışın ürünüdür. Bu yüzden anayasa tarihimize vatandaşları Türk olarak tanımlama gereği ilk 1924 anayasasında ortaya çıkmıştır: "Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur."

Zamanın ruhunu okuyabilen birisi için, bu tanımla yola devam edilmesinin mümkün olmadığı açıktır. Türkiye devletinin tarihi, biraz da, Dersim Katliamı"ndan 6-7 Eylül olaylarına, Diyarbekir Cezaevi"nden 27 Nisan muhtırasına kadar işlenilen her zulmü "Türk"lüğü kendilerine paravan yaparak gizlemeye çalışanların tarihidir. Böyle bir bagaj mevcutken, "Türklük aslında bir etnisiteyi anlatmıyor" argümanının son kullanma tarihi çoktan geçmiştir.

1921 anayasasında vatandaşlığı tanımlayan herhangi bir madde yoktur. Çünkü devlete, vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes zaten vatandaştır; bundan fazlasını tanımlamak da devletin haddine değildir. Üstelik 1921 anayasasında, 1982 anayasasında olduğunun aksine Türkiye Cumhuriyeti", "Türk Devleti" olarak değil, "Türkiye Devleti" olarak tanımlanmıştır. Ayrıca yine mevcut darbe anayasasında bulunan "Türk vatanı, Türk milleti", Türk evlâtları" vb. ifadelerin hiçbiri 1921 anayasasında yer almaz. Bu da etnisite merkezli bir zihniyetin ecdadın anlayışına uymadığını göstermektedir. Zaten Türkiye Cumhuriyeti"ni kuran ana dinamik Türk(çü)lük değil, İslâmlıktır.

1921 anayasası, 23 maddeden oluşur ve bu maddelerin 14"ü (Madde 10-23) yerinden yönetimin şartlarını belirtir. Şimdilerde özerklik denilince akla sadece BDP"nin talepleri geliyor olsa da, "muhtariyet" kurucu anayasamızın esasını oluşturur. Mezkûr 14 maddede, merkezî yönetimin vilayet, taşra teşkilatları ve alt yerel yönetimlerle gücü ve idareyi nasıl paylaşacağı anlatılır. Üniter devleti nerdeyse İslâm"ın bir şartıymış gibi ateşle savunanların, Hilâfet makâmına gönülden bağlı, bu uğurda canını vermeye hazır vekillerin olduğu bir meclisten çıkan bu anayasayı iyi tetkik etmesi gerekir.

Her ne kadar, geçiş süreci anayasası olması itibariyle, vatandaşların bütün hak ve özgürlüklerinin düzenlenmeyişi veya yargı ile ilgili hükümlerin olmayışı gibi konularda eksiklikler olsa da, çizdiği temel çerçeve itibariyle 1921 anayasası, devletin kuruluş felsefesini milletin yazdığı en demokratik anayasadır. Madem ecdada bu kadar sadığız, onların yaptıkları anayasaya sadık kalarak ruhlarını şâd etmeye ne dersiniz?

Çözüm takvimi işliyor

Dün Ak Parti ve BDP, grup toplantılarını, liderlerin sağlık durumuna binaen iptal etti. Sayın Erdoğan ve Demirtaş"a acil şifa dileklerimizle gelinen noktayı özetleyelim.

PKK, bugün içerisinde, elindeki devlet görevlilerini serbest bırakacağını açıkladı. Sızıntıdan sonra, içerisindeki kişilerin değişikliğe uğraması beklenen BDP heyetinin, en geç önümüzdeki pazartesi günü Öcalan"ı ziyaret etmesi bekleniyor. Günler sonra Diyarbekir başta olmak üzere çeşitli illerde kutlanacak Newroz törenlerindeyse, barış çağrısı yapılacak. Süreç başladığından beri, PKK kamuoyuna, ilk defa Öcalan"ın ağzından seslenilecek ve sınır dışına çekilme takvimi başlatılmış olacak.

Şimdiye kadar üç provokasyon atlatılmış olsa da endişeye mahal yok, süreç berkemâl.

11 yıl önce
Ecdadın anayasası
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…