|
Kim kimi tasfiye ediyor?

Devletin, bankaların, Türkiye''nin siyasi yapısını belirleyen sermaye çevrelerinin içine düştüğü ekonomik krizin ağır faturasını "toplumsal facia"ya dönüştürerek halka ödettirenlerin, Türkiye''yi ABD''nin ekonomik ve siyasi vesayeti altına soktukları bugünlerde, hem ABD cephesinde hem de Avrupa Birliği cephesinde küresel düzeyde belirleyici olacak nitelikte ancak Türkiye''de kimsenin gündemine bile almadığı oldukça radikal gelişmeler yaşanıyor.

ABD Başkan George Bush''un, 1972 Anti Balistik Füze Anlaşması''nın çağdışı kaldığını açıklayarak, beklemede bırakılan "nükleer füze kalkanı" projesini yeniden uygulamaya koyduğu günlerde AB Dönem Başkanı İsveç''in Başbakanı Göran Persson, Avrupa Komisyonu''nun dış ilişkilerden sorumlu üyesi Chris Patten ve AB Ortak Savunma ve Dış Politika Yüksek Temsilcisi Javier Solana''nın da içinde bulunduğu üst düzey Avrupa Birliği heyeti ABD''nin "nükleer füze kalkanı"na gerekçe gösterdiği ülkelerden biri olan Kuzey Kore''deydi.

"Süper Avrupa" ve ABD

Yine ABD Dışişleri Bakanlığı''nın "terörizmi destekleyen ülkeler" listesinde K. Kore ile birlikte yer alan İran, Irak, Suriye gibi ülkelerle AB arasında son zamanlardaki yakın işbirliği dikkat çekici boyutlarda. ABD''nin sorunlu olduğu ülkelere özel bir yakınlık duyan Avrupa, Hazar petrolleri ve Orta Asya için hayati önem taşıyan Azeri-Ermeni sorunu ve Afganistan''la da çok yakından ilgileniyor. ABD''nin İran ve Irak''a uyguladığı ambargo, AB, Rusya ve Çin''in ortak manevralarıyla işlevsiz hale getirildi.

AB''nin motor gücü olan Almanya ve Fransa ile Rusya arasında, Rusya ile de ABD''nin "Asya''daki stratejik rakibimiz" dediği Çin arasında derin stratejik ortaklıklar kuruluyor. Bunun yanı sıra hem AB, hem Rusya, hem de Çin, İran''la oldukça ciddi işbirliği alanları oluşturdular. İşin ilginç yanı, AB, Rusya, Çin ve İran''ın Kafkaslar''da, Orta Asya''da ve Basra Körfezi''ndeki manevraları ABD çıkarlarını tehdit ediyor.

ABD''nin dünyayı Soğuk Savaş günlerine döndürecek "nükleer füze sistemi"ne karşı Rusya ve Çin''den yükselen öfke ile Fransa ve Almanya''nın tepkisi birbiriyle örtüşüyor. Almanya''nın "Süper Avrupa" hedefiyle bir "AB hükümeti" peşine düşmesi, Almanya-Fransa arasındaki ''flört''ün İngiltere ve ABD entrikalarıyla boşa çıkarılmaya çalışılması, ABD''nin küresel hegemonya planının karşı konulmazlığının sorgulanmasına yol açıyor.

AB Türkiye ile değil İran''la iş yapıyor

Bütün bunların Türkiye ile ne ilgisi var? Paris''ten Moskova''ya, Kafkaslar''dan Orta Asya''ya, Afganistan''dan Tahran''a kadar Avrupa''nın yoğunlaşan bir ilgisi söz konusu. Ancak bu yeni oluşumun içinde Türkiye''nin adı geçmiyor. Brüksel''de hiç de iyi karşılanmayan Ulusal Program''la Türkiye-AB ilişkileri sanki donduruldu. AB''nin Rusya ve İran''la geliştirdiği ilişki biçimi, bir aday ülke olan Türkiye''nin bölgesel çıkarlarına ciddi zarar verecek nitelikte. AB-Rusya ilişkileri sadece Doğu Avrupa üzerinde değil, özellikle Kafkaslar ve Orta Asya üzerinde yoğunlaşıyor. İran''la ilişkileri ise Hazar petrollerinden Basra Körfezi''ne kadar yayılıyor. Peki AB neden Türkiye ile değil de Rusya ile veya neden İran''la bu bölgeye yatırım yapıyor? Aday ülke Türkiye mi yoksa İran mı?

ABD''nin stratejik ortağı, AB''nin de aday ülkesi olan Türkiye, bu süreç içinde nerede duruyor? Almanya ve Fransa''nın çıkışı ABD ve Türkiye''nin Kafkaslar ve Orta Asya''da ciddi bir gerileme dönemi yaşadığı günlere tekabül ediyor. Aynı dönemde derin bir ekonomik krizin içine sürüklenen Türkiye''de, ekonomik ve siyasi olarak yeniden yapılanma çalışmaları Ankara''da değil, Washington''da başlatılıyor. Krizin ilk günlerinde ABD finans otoriteleri Türkiye''nin içine düştüğü durumdan açıkça Almanya''yı sorumlu tutmuşlardı. Bugün Almanya, Türkiye''ye verilmesi taahhüt edilen kredi miktarı yüzünden IMF''yi yetkilerini aşmakla suçluyor.

Avrupacı olmak tehlikeli

Kemal Derviş''i Türkiye''ye kendilerinin gönderdiğini Dünya Bankası yetkilileri bizzat dile getirdiler. Derviş''in günlerce süren hazırlık çalışmaları sonrası açıkladığı ekonomik program IMF''nin Endonezya''ya önerdiği programın aynısı. Bankacılık reformu, telekom satışı, Merkez Bankası''nın bağımsız hale getirilmesi vs. Verilecek kredilerin faizi bile aynı. Burada programın Derviş''in eline Washington''da tutuşturulduğu ortaya çıkıyor. Derviş günlerini, yeni bir ekonomik program için değil, eline tutuşturulan programın kabul edilmesi için ikna turlarıyla geçirdi.

Ardından başlayan siyasi yapılanma çalışmaları ve Mavi Akım gibi AB-Rusya patentli projelerin üzerine gidilmesi üzerinde dikkatlice düşünülmesi gereken konular. Türkiye''de gerçekten yolsuzlukların üzerine mi gidiliyor yoksa AB-Rusya-İran hattına karşı ilk çıkış Türkiye''den mi yapılıyor. Olup bitenlere biraz da Avrupa, Amerika cephesinden bakmak gerekmez mi?

Türkiye bir tasfiye sürecine girdi. Keşke bu süreç, gerçekten yolsuzlukların üzerine gidilmesi, Türkiye''yi bu bunalımın içine sokanlardan hesap sorulması, ülkeyi uzun vadede büyük zararlara sokacak uluslararası taahhütlerde bulunanların cezalandırılması amacıyla yapılıyor olsa... Türkiye''de Avrupa referansıyla iş yapanlar için zor bir dönem başlayor. AB''ye giden yol Derviş''ten sonra çok daha sıkıntılı olacak...

23 yıl önce
Kim kimi tasfiye ediyor?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi