|
Meselenin özü

Bu satırları iki iyi haberin etkisi altında yazıyorum: İlki Taksim Gezi Parkı"na haftasonunda müdahale edilmeyeceğine dair, Radikal gazetesi muhabiri İsmail Sağıroğlu"nun haberiydi. İstanbul Valisi, Emniyet Müdürü ve Cumhuriyet Başsavcısı"nın katıldığı bir mini güvenlik zirvesi yapılmış Cuma günü. Resmi açıklama olmasa da, Sağıroğlu Pazartesi"den önce alanı boşaltmak için güç kullanılmayacağına dair bilgi edinmiş. (Umarım, "Pazartesi" vurgusu, yeni hafta başlarken müdahale edileceği anlamına gelmiyordur. Şiddet çözüm üretemez çünkü.)

İkinci iyi haber de Hükümet yetkililerinin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş"la birlikte Taksim"deki eylemlere katılan kurum ve kuruluşların temsilcileriyle görüşmeye başlamış olmasıydı. Zira diyalogsuzlukla başladı herşey. Gerçi Başbakan Erdoğan"ın yurtdışı seyahati sırasında, geçen hafta Gezi Parkı"na Topçu Kışlası"nın yapılmaması için mücadele eden mimar, şehir plancıları, akademiysen ve esnaftan oluşan Taksim Dayanışması Platformu"nun temsilcileri Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tarafından kabul edilmişlerdi ama, daha ziyade tansiyon düşürmekti hedef. Çözüm için Başbakan"ın dönüşü bekleniyordu.

Önce Taksim Dayanışması"nın taleplerini hatırlatayım:

-Gezi Parkı, park olarak kalmalıdır. Bu konuda resmi bir açıklama yapılmalı.

- Atatürk Kültür Merkezi"nin yıkılmasına ilişkin girişimler durdurulmalı.

- Şiddetin sorumluları İstanbul, Ankara, Hatay Valileri ve Emniyet Müdürleri başta olmak üzere tüm yetkililer görevden alınmalı.

- Gaz bombası ve benzeri materyallerin kullanılması yasaklanmalı.

- Gözaltına alınanlar koşulsuz derhal serbest bırakılmalı.

- Başta Taksim Meydanı olmak üzere meydanlar toplantı, gösteri, eylemlere açılmalı.

- İfade özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılmalı.

Az ya da çok bulabilirsiniz. Ama hepsi temel hak ve özgürlüklerle uyumlu, demokratik ve meşru talepler. Evet, bu talepler hükümetin icraatına ilişkin eleştiri içeriyor, "değişim" beklentisi içeriyor; ama çok açık ki hükümetin kendisine yönelik tehdit içermiyor. Değişmesi istenen ne peki? Yeni bir siyaset yapma şekli. Siyaset bilimcisi değilim, güncel olayların takibiyle izah etmeyi deneyeyim.

Ben hala ekran başında yazımı yazmakta iken, Kadir Topbaş canlı yayında, Gezi Parkı ile ilgili hayata geçirilmek istenen projenin bir "Şehir Müzesi" olduğunu söyledi. Ama bu da yukarıda bahsettiğim görüşmeler sonunda, yani katılımcı bir süreç sonunda alınmış bir karar değil. Oysa Gezi"deki protestoların altında yatan neden tam da bu tavır: karar alma süreçlerinden dışlanmış olmak.

Topbaş, nihai karar için halkoyuna, referanduma da açık kapı bıraktı. Fakat referandumlar otomatik olarak insanları karar alma süreçlerine katmaz; bu örnekte de olduğu gibi, verilmiş bir kararla ilgili, evet ya da hayır denmesi istenir halktan. Yani referandumlar halkı niceliksel olarak, sayısal boyutuyla muhatap almaya yarayan araçlardır. Oysa, Gezi Parkı"ndaki eylemlerde talep edilen halkın, kendi yaşam alanları ve tercihleri konusunda niteliksel olarak da yani hususiyetleri de göz önüne alınarak karar alma süreçlerinde yer almasıdır.

Demokrasiden, demokratikleşmeden bahsederken tam da bu noktayı es geçmemek gerekiyor. Çoğunlukçuluk, çoğulculuk tartışmasının odağındaki mesele bu işte. Basitçe sözlük tanımlarından bakalım:

"Çoğulcu demokrasi, çoğunluğun mutlak hakimiyetini reddeden, azınlıktakilerin siyasal, kültürel haklarının kabul edilmesi gerektiğini ve azınlığın da bir gün çoğunluk olabilme hakkının verilmesini savunan demokrasi anlayışıdır. Demokrasinin gelişim sürecinde, çoğunluğun devlet yönetimindeki kararlarının mutlak olması, azınlık haklarını kısıtlayabileceği kaygısı çoğulcu demokrasiyi ortaya çıkarmıştır."

Bu kaygıyı ve değişim talebini görmezden gelmemeli; meselenin -Gezi Parkı protestolarını ülke çapına yayan- özünü es geçmemeli.

Gezi Parkı"ndakilerin sesini duymak ve onların sesini duyulur kılmak; hem o alanı tutan insanların başka amaçlar güdenlerce kullanılmasını engelleyecek, hem de varsa eğer kurulmak istenen komploları boşa çıkaracaktır.

11 yıl önce
Meselenin özü
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’