|
Daraldıkça daralan

Yaşını başını almış olanlarımız bir zamanlar hem iyi niyet ve hem de istihza konusu olan "nurlu ufuklar" ibaresini zinhar hatırlamaya kalkışmasın. Ufuk mufuk bu memlekette artık hak getire.. Genç olanlarımız bir parçası olmaktan iftihar edecekleri bir bütün düşlemeye yeltenmesin. Kapağı metropol veya yarı-metropol ülkelerden birine atmaktan başka düş onları kesmez. Bizler bu günkü halimizle artık "iki yakası bir araya" gelsin mi, gelmesin mi, bunu bile kestiremeyen bir kalabalığın içinde yaşayan insanlarız. Toplum olarak eğer bir yere geldiysek burası dar fikirliliğin bizi götürdüğü yerden başka bir yer değildir. Dar fikirliliğin üzerimizde etkisi görülen ilk işi bizi fikirden (dar dahi olsa fikirden) bize fayda gelmeyeceği yoluna sürüklemek oldu. Kurtuluşumuza açılan yola fikirlerden aldığımız güçle değil bazı şahısların istifademize sunduğu güçle (imkânla) girebileceğimize inanmaya zorlandık.

Topluma ahlâk bozucu telkin iki taraftan ulaştı: Bir tarafta fikirler kazanmaksızın, fikirler bakımından zenginleşmeksizin para kazanmanın olumlu sonuç vereceğini telkin edenler vardı. Geleneksel kültürümüzdeki "Baş ol da soğan başı ol" tavsiyesi kapitalizme ancak bu kadar uyarlanabilirdi. Fikrine uymayan bir meşgale üzerinden bile olsa, fikrinin kabul edemeyeceği bir usulle bile olsa para kazan diyorlardı. Çünkü paran olmazsa, diyorlardı, ne hayatta kalabilirsin, ne de fikrini hayata geçirebilirsin. Diğer tarafta bağlanmanın fikirlerden daha ziyade o fikirleri taşıdığı inanılan şahıslara yöneltilmesini telkin edenler vardı. Geleneksel kültürümüzdeki "Büyük kapıya yapış" tavsiyesinin kapitalizm şartlarında aldığı şekil buydu. Bu telkinatta bulunanlar bağlanılmayı tavsiye ettikleri o şahısların hep bir bildikleri olduğunu savunuyor ve böylelikle toplumun onları takip etme mahkumiyeti altında kaldığını ileri sürüyorlardı. Bağlandığımız fikirler ve bağlandığımız şahıslar birbirine uymadığı zaman günübirlik çıkarlarımız öyle gerektirdiği için yalnız bırakılan hep fikirler oluyordu. Pek kısa bir zaman içinde fikirlere sadık kalanları terk eden bir topluluk manzarası arz etmekten hicap duymaz olduk.

Mezhebimiz genişledikçe aklımız ve fikrimiz daraldı. Kesemizdeki, kasamızdaki, ve bilhassa banka cüzdanımızdaki irileşme beraberinde ahlâk telâkkilerimizdeki cılızlaşmayı getirdi. Millet olarak bir şey olmaktan feragat edip fert olarak her şey olmaya heveslendiğimiz 1980''li yıllardan fert olarak bile varlık kazanabilmek için ancak üstün niteliklere yabancı kalmak suretiyle kârlı çıkacağımız inancıyla yaşadığımız bu günlere kadar içine düştüğümüz her rezalete bir mazeret bulabildik, bir kulp takabildik. İnsan gerçeği öylesine yüzeyden kavrandı ve algılandı ki Türkiye''de yaşayan kalabalıklar için biyologi alanı dışına taşan bir "ölüm" yok bundan böyle. Kimin uğruna can vereceği bir değere sahip olduğu artık merak konusudur. Bu hissiyat ve bu fikriyat içindeki insanlara deprem dediğin, ekonomik kriz dediğin vız geldi tırıs gitti. Fikren dar, ahlâken cılız bir topluluğun başına bu darlıktan, bu cılızlıktan daha kötü bir şey gelmesi mümkün olamazdı.

23 yıl önce
Daraldıkça daralan
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi