|
Üç şehrin divası

Bugün tüm siyasi tartışmaları ve polemikleri bir kenara bırakın. Başka bir dünyaya pencere açın. Üç şehrin, üç hanımefendinin, üç divanın hikayesine kulak verin.

Üç şehir ki, bizim coğrafyamızın gözbebeğidir her biri. Payitaht, şehirlerin en gösterişlisi İstanbul, şehirlerin anası, medeniyetimizin alımlı şehri Kahire, coğrafyamızın en havalı, en süslü, en canlı şehri Beyrut... Bizim medeniyetimizin ve tarihimizin en kadim üç şehridir bunlar.

Bu üç şehrin, üç muhteşem sesi vardır. Üç kadın, üç diva, üç şehir kadar kadim hayatları olan üç etkileyici kadın. Üçü de yüz güzelliğiyle değil, ses güzelliği ve sanatlarıyla tanındılar, diva oldular. Üçü de ülkelerinin kuruluş dönemlerine, yeni rejimlerine şahitlik ettiler, destek verdiler.

Üçü de bir şehir gibi yaşlandılar, yaşlandıkça güzelleştiler. Üçü de zor hayatlar sürdü, her şeyi yaşadı, tüketti. Üçü de şöhreti bir kadının naif hayatında taşırken acılar çekti. Hep bir hüzün vardı hayatlarında. Yaşadıkları şehirler gibi savaşlar, sürgünler ve dramlara şahitlik ettiler. Şehirleriyle birlikte yaşlandılar, yaşlandıkça daha da çekici oldular.

Kahire’nin tozlu, kahverengi sokakları, Beyrut’un güneşli, alımlı caddeleri, İstanbul’un boğazı, göz kamaştıran konaklarına benzedi üçü de. Yaşlandıkça şarkı gibi daha da yerleştiler zihinlerimize, daha çok bilinir oldular.

İstanbul gİbİ kadİm, Müzeyyen Senar

Osmanlı çocuğu, Cumhuriyet kadınıydı. 1918 yılında, Osmanlı’nın yıkılışının ilan edildiği bir tarihte doğdu. Genç yaşta sesinin güzelliği keşfedildi ve dönemin ünlü müzisyenleri, Saadettin Kaynak, Selahattin Pınar gibi isimlerden dersler aldı. Türk Sanat Müziği'nin en muhteşem besteleri onun sesiyle hayat buldu. “Benzemez kimse sana” derken adeta kendini tarif etti.

Uçarı, kontrol edilemez ve ayakları yere basmazdı. Atatürk’ün dinlediği nadir seslerden biri oldu. Her zaman devlet erkanının, yüksek cemiyetlerin dinlemek için aradığı isimdi. Uzun ömründe belki de görebileceği her şeyi gördü, her şeyi yaşadı ve tüketti. Tüm bunların sonunda söylediği bir cümle, belki de onun yaşamında hep var olan ince bir sızının ipuçlarını verdi:

“1933 yılında sahneye çıktım. Ben bu işi hiç istemedim ama hayır da diyemedim. Müzeyyen Senar olmak yerine, bir kocayla, bir ömür geçirmek isterdim” (Ayşe Arman Röportajı, Hürriyet 2015). 8 Şubat 2015'te İstanbul’da hayata gözlerini yumdu.

Kahire’nin sesi, Mısır’ın ruhu Ümmü Gülsüm

Dünyada bir sanatçıya bu denli bir sevgi nasip olmuş mudur bilinmez. Arap dünyası onu öylesine sevdi ki, ‘tüm zamanların en güzel sesi’ dedi. Öldüğünde neredeyse 5 milyon kişi onu uğurladı. Sesinde kimseye benzemeyen bir tını, yorumunda herkesten faklı bir nağme vardı. Bu yüzden sanat yorumcuları Gülsüm’e, ‘Mısır’ın dördüncü piramidi’ diyerek onu anıtsal ve eşsiz bir yere koydular.

1904 yılında doğduğunda, Osmanlı Mısır’la özel ilişkilere sahipti. İlk eğitimini Kur'an okuyarak aldı. Kral Faruk Ümmü Gülsüm’e hayrandı. Kral'ı bir askeri darbeyle deviren Cemal Abdül Nasır da onu dinlemekten kendini alamazdı. Ülkesine aşıktı. Savaşlarda, yoklukta sanatını ülkesi için feda eder, tüm kazandığı parayı bağışlardı.

İstanbul semalarında yankılanan Müzeyyen Senar sesi ile, aynı tarihlerde Kahire sokaklarını çınlatan Ümmü Gülsüm sesi neredeyse aynı tondaydı. Gülsüm sadece Arapların değil, tüm İslam dünyasının sanattaki gururuydu. Söylediği şarkıların bir kısmı Türkçe'ye aranje edildi. Hiçbir şarkı Ente Omri kadar etkilemedi insanları:

“Senden önce her mutluluk için acı çekerdim

Gözlerinin ışığında onlar benim rüyalarımı buldular

Ey benim kalbimin hayatı, sen benim hayatımdan daha değerlisin.

Sen benim ömrümsün."

Ümmü Gülsüm de Müzeyyen Senar gibi bir şubat ayında (3 Şubat) 1975’de sevdiği şehir Kahire’de hayata gözlerini yumdu.

Kudüs’ün isyanı, Beyrut’un gülü Feyruz

Üç şehrin yaşayan tek divası Feyruz’dur. Elimizde kalmış son mücevher yani. 21 Kasım 1935’te, Mardinli Süryani bir aile ile Lübnanlı Maruni bir ailenin çocuklarının evlenmesiyle dünyaya geldi. Asıl adı Nouhad Haddad ama müzik hocası ona Turkuaz anlamına gelen ‘Feyruz’ ismini verdi. Feyruz, bir Hıristiyan’ın İslam dünyasına göstereceği duyarlılığın en güzel örneğidir. Kudüs için söylediği şarkı onu Beyrut kadar, Kudüs’ün de sesi yapmıştır:

“Bağırıyorum sokaklarından Eski Kudüs’ün

Bırakın fırtınaya, gök gürültüsüne dönsün sesim

Sesim hala yankılanıyor.

İnsanların vicdanındaki kasırga

Neler olduğunu anlatıyor onlara

Vicdanları uyansın diye.”

Üç diva arasında bizim topraklarımızın müziğini dünyaya en çok duyuran Feyruz olmuştur. Kralların, devlet başkanlarının ve Batılı müzik severlerin en çok dinlemeyi tercih ettiği sanatçıdır.

Feyruz coğrafyamızda farklı dinlerdeki insanların nasıl ortak bir kültürü paylaşabileceğini göstermiş, duyarlılığını Lübnan’daki Cuma toplu duasına sık sık katılarak ifade etmiştir. İnsani yanı, Lübnan’ın gizemli güzelliği ile birleşmiş ve buğulu ses tonuyla insanları büyülemiştir. Şarkıları Semiha Yankı, Neşe Karaböcek, Müslüm Gürses, Ebru Gündeş gibi bir çok sanatçı tarafından Türkçe’ye aranje edilmiştir.

Feyruz halen Beyrutta yaşıyor.

Üç kadın ve üç şehir bizim ortak kültürümüzün ürünüydü. Üçü de bizim içimizden, bizden bir parçaydı. Uçarı yaşamlarına rağmen bu şehirlerin sesi oldular, bu şehirlerin parçası oldular. Birbirlerinin bestelerini mırıldandılar, kendi dillerine çevirdiler.

Müzeyyen Senar, Ümmü Gülsüm, Feyruz... Bir imparatorluğun çocukları, ortak bir tarihin kadınları ve sanatımızın yıldızıydılar.

-/-

İlgilisine not:

Üçünün hayatı ne muhteşem bir belgesel olur. Üç şehir, üç ülke, üç kadın ve bir tarih... Keşke bir yapımcımız fedakarlık yapsa da bunu uluslararası bir belgesel olarak yapıp tarihe not düşse, hepimiz de gururla izlesek sanatımızın yıldızlarını.

#Müzeyyen Senar
#Ümmü Gülsüm
#Feyruz
9 yıl önce
Üç şehrin divası
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi