|
Adil Öksüz kaçmış olabilir ama diğerleri elimizde
15
Temmuz
darbe girişiminin ardında
FETÖ
’nün olduğuna dair Türkiye kamuoyunda hemen hiçbir şüphe yok. Son dönemde
‘kontrollü darbe’
iddiasına savrulan
CHP
cephesinde dahi bu konuda bir kabul var. Fakat bu gerçeği yurt dışına anlatmada ciddi bir sorunumuz var. Halihazırda FETÖ’ye kol kanat germede birbiriyle yarışan, yurt dışındaki faaliyetlerinin ve yapılanmalarının önünü açan, FETÖ liderini iade etme noktasında hiçbir adım atmayan Batı cephesine 15 Temmuz gerçeğini anlatmak, ispat etmek, zaten tam da bu nedenlerle önem arz ediyor. Nitekim tek meselemiz FETÖ tehdidini yurt içinde bertaraf etmek değil; dışarıdaki gücünü de kırmamız, Türkiye’ye karşı oluşturduğu mevcut tehdidi engellememiz ve yeni tehditler üretmesinin önüne geçmemiz gerekiyor.
Darbenin
Türk Silahlı Kuvvetleri
içinde planlanıp uygulamaya alınmadığının, bizzat
FETÖ lideri Fethullah Gülen
’in emirleri ve organizasyonuyla gerçekleştiğinin en belirgin delilleri
Sincan
’da devam etmekte olan
“Akıncı Üssü davası
”nda yer alıyor. 15 Temmuz gecesi kalkışmanın karargahı olarak kullanılan Akıncı Jet Üssü, Meclis, Külliye’nin yakınındaki kavşak gibi kritik yerlerin bombalanma emrinin verildiği yer. Muğla’da devam etmekte olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a suikast girişimi davasından tutun İstanbul’daki çatı davasına, 15 Temmuz’un haritası ve kronolojisi ortaya dökülürken, bütün fotoğrafın tam ortasında Akıncı Üssü’nün bulunduğunu görüyorsunuz.
Akıncı (Mürted) Üssü
, aynı zamanda genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın ve kuvvet komutanlarının da rehin alınarak götürüldükleri yer.
Malum,
bu davanın da 1 numaralı sanığı
Fethullah Gülen ve örgütün lideri olarak yıllardır ABD’de yaşıyor. Darbe gecesi bu üste yakalandıktan sonra serbest bırakılan ve ortadan kaybolan
Adil Öksüz
,
2 numaralı sanık
.
Hava Kuvvetleri İmamı
olduğu ve FETÖ liderinin dizinin dibinde verdiği fotoğraflardan Gülen’le ilişkisinin normalin çok çok ötesinde olan Öksüz, kuşkusuz darbenin FETÖ tarafından yapıldığının en açık delillerinden biri. Öyle ya, emirleri Gülen’den alıp generallere taşıma noktasında ABD’ye gerçekleştirdiği uçuşlardan telefon kayıtlarına kuşku götürmeyen pek çok veri ortada. Ve fakat, başta Türk medyası olmak üzere basın Öksüz faktörüne o kadar odaklandı ki, onun kadar önemli diğer faktörler biraz gölgede kaldı.
Ortada serbest bırakılmasından sırra kadem basmasına pek çok muamma olsa da, Adil Öksüz 15 Temmuz’u Fethullah Gülen’e bağlayan yegane kişi değildi. 15 Temmuz gecesi darbenin merkez üssünde Adil Öksüz hariç
dört sivil
daha yakalanmıştı:
Kemal Batmaz, Harun Biniş, Hakan Çiçek
ve
Nurettin Oruç.
Kemal Batmaz, FETÖ’nün
Kaynak Holding
’ine bağlı
Kağıt A.Ş.’nin Genel Müdürü
idi. Hakan Çiçek, FETÖ’cü
Anafartalar Koleji’nin kurucusu
idi. Harun Biniş, önceden kapatılan
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nda (TİB)
çalışıyordu ve
2014
yılında Recep Tayyip Erdoğan, Hakan Fidan dahil çok sayıda kişinin yasadışı olarak dinlendiği skandalın şüphelilerinden biriydi. Film yapımcısı olduğunu söyleyen Nurettin Oruç ise,
Burhan kod adlı itirafçının verdiği ifadeye göre FETÖ’nün jandarma imamı
idi.

Adil Öksüz kaçmayı ve ortadan kaybolmuş olmayı başarmış olsa bile, bu dört FETÖ’cü sivil de Adil Öksüz gibi geçmişlerindeki FETÖ mensubiyetlerinden ABD’ye gerçekleştirdikleri seyahatlere kalkışmanın FETÖ’cü bir darbe girişi olduğunun bariz kanıtları olarak tutuklu olarak yargılanıyor. Kimi imara açık olmayan arazide gecenin bir vakti tarla bakmaya gelmiş olduğunu iddia ediyor olabilir, kimi hayvan belgeseli çekmek için orada olduğunu, kimiyse üste düzenlenen “Happy Hour-Mutlu Saatler” etkinliğine geldiğini söyleyebilir. Ama üssün içindeki görüntüleri yalan söylemiyor. Onlar inkar edebilir ama yüz eşleştirme teknolojileri artık herkesin erişebileceği sistemler ve gerçeği redde imkan vermeyecek biçimde söylüyor. Pişkinlikleri medya tarafından köpürtülerek haber yapılıyor, ortaya çıkan tablo kamuoyunu çileden çıkarıyor olabilir ama mahkemede söz konusu sivil imamların ifadelerine gelene kadar, yalan söylemeyen pek çok delil var. Ayrıca hiçbir katil, kolaylıkla “Cinayeti ben işledim,” demez. Dolayısıyla mahkemeler de sanığın sözlerine birinci dereceden kuşku götürmeyecek bir delil muamelesi yapmaz.

Medyamız eğer elimizdeki bu dört sivile de Adil Öksüz’e verdikleri önemi verirse, uluslararası basın tarafından da dört gözle izlenen sürecin dışarıda
“Adil Öksüz bulunamazsa darbenin FETÖ’yle bağlantısı ispat edilemez,”
şeklinde yansıtılmasının önüne geçilebilir. Nitekim böyle bir dezenformasyon çoktan başlamış durumda.
Aynı durum
Vatan Caddesi
’ndeki tanklardan birinin üzerinden asker kıyafetiyle aralarında benim de bulunduğum kalabalığa ateş eden
Mithat Aynacı
için de geçerli.
17-25 Aralık sonrası görevden alınan eski 4. sınıf Emniyet Müdürü Mithat Aynacı
’nın sivil kıyafetlerle tanka girişi, askeri kamuflaj ve elinde silahla tankın üzerinde saatlerce duruşu ve sivil kıyafetle tankın içinde derdest edilişi tamamıyla kameralara yansımıştı. Mayıs sonunda iddianamesi tamamlanan
‘İstanbul Emniyet’in işgali’
davası da başladığında Akıncı Üssü davası gibi özel bir öneme sahip olacak.
FETÖ’yle doğrudan bağlantılı bir sivilin asker kılığına girerek
darbeye katılması gibi, Aynacı’nın
Gezi olaylarında sokağı kışkırtmada oynadığı rol
de darbe öncesi süreçte FETÖ’nün yaptıkları açısından pek çok gerçeğe de ayna tutacak.
FETÖ’nün devlete sızma sürecini yurt dışına anlatma meselesinin göbeğinde,
yıllarca sistematik olarak sınav sorularının çalınması
yatıyordu. Sadece bunu anlatmak ve sayıları ortaya koymak bile, şüphe ve sorgulamaya kapı açmayacak şekilde
Paralel Devlet Yapılanmasını
anlatmaya yeterdi, ne hikmetse yapılmadı. 15 Temmuz kalkışmasının göbeğindeki siviller de darbenin arkasında FETÖ’nün olduğunun en büyük ispatı. Artık tişörtlere, kıyafetlere ve tali konulara ayırdığımız yeri biraz azaltalım ve meselenin aslına daha fazla odaklanalım derim.
#FETÖ
#15 Temmuz
#Adil Öksüz
7 yıl önce
Adil Öksüz kaçmış olabilir ama diğerleri elimizde
Haftanın ekonomik özeti ve beklentiler
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü