|
Bir savaş alanı olarak medya

Türkiye'de, bölgede ve dünyada üzerine kafa yormamız gereken tonlarca gelişme yaşanıyor. Diğer ülkelerdeki siyasi çalkantılardan küresel ekonomiye, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki çatışmalardan Suriye'de yaklaşmakta olan yeni fırtınaya ve Türkiye'nin terörle mücadelesine konuşmamız gereken, bizi doğrudan ilgilendiren çokça mesele var. Bu hafta ABD'de gerçekleşen Nükleer Zirvesi de, katılan ve katılamayanlarıyla, derin bir analizi hak ediyor. Obama yönetiminin başını çektiği iklim zirveleri, çevre regülasyonları, karbon tüketimi konusunda yeni düzenlemeler, petrolden şişmiş Rockefeller ailesinin fosil yakıt yatırımlarından kaynaklarını çekeceğini duyurduğu dönemde, dünyayı yakın gelecekte nelerin beklediğine, %1'in yeni ajandasına dair önemli ipuçları taşıyor.



Lakin biz bu konuları ağzımıza almaya yaklaşamıyoruz bile. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Washington seyahati öncesi küresel ana akım medyada çıkan darbe çağrılı, rejim değişikliği temalı haberler, Batılı konsolosların mahkemede selfie'lerle aleni destek verdiği casusluk davası şüphelileri, Washington'da ellerinde cep telefonlarıyla Erdoğan'la seyahat eden kafileyi tahrik edip görüntüleri sosyal medyada dolaşıma sokmak için çılgınca bir kampanya yürüten Fethullahçılar ve yapbozun son parçası olarak Obama'nın 'basın özgürlüğü' çıkışı, bizi bir kez daha başka hiçbir şey konuşamaz hale getirdi. Adeta bir felç durumu.



Baskı altında olduğu iddia edilen medya üzerinden baskı altına alınmaya çalışılan ülke, ne hikmettir ki sadece bu konuyu konuşuyor. Olan biteni sezen, hisseden herkes perdenin ardında ipleri çeken bir el, bir akıl olduğunun farkında ama bu konuyu üstünkörü tartışmak da komplo teorileri üretiyormuş gibi resmedilmenize sebep oluyor. Şaka gibi ama, neredeyse Türkiye'ye yaptırım uygulanmasına varacak bir basın özgürlüğü tartışması almış başını gidiyor.



Peki Türkiye'ye yönelik bu medya operasyonunu yürütenler kim? ABD mi, başka ülkeler mi? Sorun içeriden mi dışarıdan mı? İstihbarat servisleri mi? Lobiler mi? Washington'ın doğrudan bununla bir ilgisi var mı? Yoksa Beyaz Saray da kendi kendine düşünemeyip bu baskıdan mı nasipleniyor?



Medya var olduğu günden beri doğru, dürüst, tarafsız ve ilkeli haber vereceğini iddia eder ama asla öyle olmamıştır. Biraz ilgiliyseniz kolayca fark ediyorsunuz, medya için gerçek diye bir şey yoktur; gerçek onu nasıl algıladığınız, algılattığınızdır. Hele 'basın özgürlüğü' diye zıp zıp zıplayan ABD'de basının özgür olduğu fikri koca bir mitten ibarettir. 70'lerdeki Watergate skandalı sonrası ortaya konan pek çok rapor, CIA gibi istihbarat servislerinin medyayı ülke içi ve dışı faaliyetlerde nasıl kullandığını açıkça göstermektedir.



Örneğin, 76'da Senatör Frank Church'ün peşine düşmesiyle ortaya çıkan 'Operation Mockingbird-Alaycıkuş Operasyonu', CIA'in medyayı nasıl yönlendirdiğini, Amerikan halkının cebinden bu işe akıtılan milyonlarca doları açıkça ortaya koyar. Soğuk Savaş'tan Guatemala ve İran'daki darbeye, Endonezya Başkanı Sukarnoin'in devrilmesinden Laos ve Vietnam'daki örtülü operasyonlara uluslararası arenada ABD'nin dış politikasına menfaat sağlayacak şekilde medya üzerinden çokça operasyon yürüten CIA'in beyaz, gri ve kara propaganda faaliyetleri yürüten Özel Aktiviteler Birimi'nin paramiliter ve psikolojik operasyonları, ABD yönetiminin yalanlayacağı ve asla üstlenmeyeceği operasyonları da içermektedir. CIA bunun için eğitim merkezleri dahi kurmuş, yabancı ülkelerde o ülkenin gazetecilerini işe almayı Amerikalı gazeteciler üzerinden yapmış ve faaliyetlerinin çok büyük bir kısmını operasyonun hedefi olan ülkelerin gazetecileri üzerinden yürütmüştür.



Watergate skandalını ortaya çıkan eski Washington Post gazetecilerinden Carl Bernstein, 77'de altı ay üzerinde çalışarak hazırlayıp Rolling Stone dergisinde yayınladığı raporunda, ulaştığı bilgileri yazarken CIA'in medya ile yürüttüğü işbirliğini gazeteci isimleri ve kurum adlarıyla vermiştir. Washington Post'tan CBS'e, New York Times'dan Reuters ve Associative Press'e kimler yoktur ki bu raporda. Bernstein CIA'in özellikle en etkili gazetecilerle çalışmayı tercih ettiğini, aralarında Pulitzer ödüllü gazetecilerin de bulunduğu çok sayıda ismin ne şiekilde CIA'e çalıştığını, gazete yönetimlerinin kapılarını nasıl CIA'e açtığını, yurt dışındaki faaliyetleri için o ülkelerde gazeteci bulup eğitmek ve servise katmak için hangi yöntemlerle çalıştıklarını anlatmıştır.



Sadece CIA'in değil Pentagon'un da psikolojik operasyonlar birimi olduğu, Kosova'dan Orta Amerika'ya ve Irak'a pek çok yerde medyayla işbirliği yaparak istihbarat sağladığı, servis ettiği haberler ve manipüle ettiği bilgilerle algı yönettiği ve söz konusu ülkelerin gazetecileri arasından adam devşirdiği hep ortaya çıkan gerçeklerdir.



Maalesef 70'lerden bugüne CIA'in ve diğer Amerikan kurumlarının bu faaliyetlerini durdurmadığı aksine genişlettiği bilinmektedir. Hal böyleyken diğer ülkelerin istihbarat servisleri buna seyirci kalmış mıdır? Aksine, 'madem oyun böyle oynanıyor' deyip onlar da benzeri faaliyetler içine girmiştir.



Zaten 'özgür medya' diye paketlenen uluslararası medya, topu topu beş on medya tekelinin elindedir. Dünya gündemini belirleyen malum gazetelerin patronlarına bakınca petrol, finans vb. işler üzerinden devletle nasıl ilişkileri olduğunu anlamak kolay; yönetim kurullarına göz gezdirip Pentagon eskilerinden eski istihbarat çalışanlarına pek çok ilginç isimle karşılaşmak, bu işin hiç de öyle özgür yapılmadığını görmek için yeterlidir.



İşlerin daha da kompleks bir hale geldiği dijital medya çağında, geç fark etmiş olsak da, medyanın bu savaşta devasa bir rolü olduğunu anladık elbette hepimiz. Ama durumu doğru analiz etmede, sonuçlara uygun strateji geliştirmede, gelenekselin dışında yolları keşfetmede, yani topyekûn saldırıya uğradığımız bu alanda mücadele etmek için gerçek manada yeterince uğraş verdik mi? İşte bu konuda şüpheliyim.


#medya
#savaşlar
#Rockefeller
8 yıl önce
Bir savaş alanı olarak medya
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’