|
Bu külüstürü hurdaya çıkarmalı

Düşünün şimdi, sene olmuş 2014 ve siz hala 1980 model bir Murat 131"e biniyorsunuz. Binmek zorunda olabilirsiniz ama tercih eder misiniz? Yeni bir araba alma imkânınız, arabayı değiştirme fırsatınız olsa yenilemez misiniz?

Arabayı ilk aldığınızda gıcır gıcırdı muhakkak. Metalik rengine, ızgaralı tamponuna, kasasına, motorunun gücüne bayılmış olabilirsiniz. Aynasına tespihinizi asmış, arka cama sevdiğiniz bir şarkı sözünü yazmış olabilirsiniz. Ya da hiç sevmemişsinizdir; gücünüz bir Mercedes"e yetmemiş ama "En azından işimizi görür" diyerek ihtiyacınızı karşılamış olabilirsiniz. Veya babanız almıştır bu arabayı, sizin başından beri gözünüz hiç tutmamıştır, sevmemişsinizdir. Modern bulmamışsınızdır, hiçbir zaman güvenli gelmemiştir size ya da iddia edildiği gibi güçlü, konforlu ama miras kalmıştır işte. Aile bireylerinden bazısı hatırası için, bazısı babasından miras kaldığı için ya da hala frenleri çok sağlam olduğu için veya başka nedenlerle yenilenmesine izin vermiyordur aracınızın.

Üstelik 1980 yılındaki gibi değildir artık ekonomik durumunuz. Zenginlemişsinizdir. Tamam, belki dünyanın en zenginleri arasında sayılmazsınız ama hayat standardınız yükselmiştir. Yıllarca çalışmış, didinmiş, alın terinizle borçlarınızı ödemiş, kendi işinizi kurmuş, hatta yatırım bile yapmaya başlamışsınızdır. Ama hala 1980 model bir Murat 131"e biniyorsunuzdur.

Oysa yepyeni arabalar çıkmıştır. Yurtdışından ithal de değil. Murat 131"inizin Fiat 131"in imitasyonu olması gibi taklit de değil. Artık yepyeni ve müthiş yerli arabalar da vardır piyasada.

Daha sağlam, daha güçlü, daha hızlı ve fakat daha emniyetli, daha konforlu… En kötüsü bile sizin 34 yaşındaki aracınızdan daha iyi durumdadır. Motor hacmi daha geniştir, motor gücü daha yüksektir, daha az yakıt tüketir, klimalıdır, koltukları daha rahattır, hava yastığı vardır, torpidosu soğutmalıdır, otomatik viteslidir, yol bilgisayarı vardır, park sensörü vardır.

Neden daha yenisini alabilecekken, neden daha yenisi daha iyiyken hala eskisinde inat edesiniz? Neden aile içinde hala kıran kırana "Eskisi mi yenisi mi iyi?" tartışmaları yaşayasınız?

Sene olmuş 2014… Teknolojiyle beraber bilgi ve iletişim araçları da çağ atladı. Nasıl ki, 34 yaşındaki, üretildiğinde dahi pek de iyi durumda olmayan bir aracın artık hurdaya çıkma yaşı gelmiş de çoktan geçmişse, hele ki bilgi çağında, sistemin de artık değişmesi gerekmektedir. 91 yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihi, sistemin değişimine direnenler nedeniyle korkunç kazalara sahne olmuştur. Bu kazalar, aşırı hızdan değil, sürüş halinde direksiyon değiştirmekten, sürücünün kafasına sert bir cisimle vurup öldürmekten, normal bir hızda giderken durduk yere panikleyerek sert bir fren yapıp arabaya takla attırmaktan, ya da "yok sağa kaydım yok sola kaydım" diye aniden direksiyon kırıp arabayı uçuruma yuvarlamaktan, ve en acısı, arabanın kendisinden kaynaklanmıştır.

Aşırı korumacı, aşırı güvenlikçi, aşırı frenci, devlet organının etrafına yüksek duvarlar ören, dikenli teller çeken, milleti devlete tehdit gören, bu yüzden de başına en az bir bekçi dikmeyi gerekli gören, statükocu devlet, hiçbir zaman iyi değildi. Ancak bugün artık fevkalade eskimiştir ve hurdaya çıkma zamanı gelmiştir.

Geride bıraktığımız hafta, ilk defa kazananı milletin direkt olarak belirleyeceği Cumhurbaşkanlığı yarışındaki adayların halkın önüne koyduğu vizyonları da görmüş olduk. Kürt kimliğiyle Cumhurbaşkanlığı"na aday olması bile başlı başına Yeni Türkiye"nin göstergelerinden olan Selahattin Demirtaş"ı bir yana koyarsak, bir tarafta 40"lı yıllardaki ekmek karnelerini hatırlatan "Ekmek için Ekmeleddin" sloganıyla CHP ve MHP"nin başını çektiği beş partinin çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, diğer tarafta yol, köprü, baraj, havalimanı yapan ve yapmaya devam edecek olan "Yeni Türkiye yolunda Demokrasi, Refah, İtibar" sloganıyla Recep Tayyip Erdoğan.

Bir tarafta "kutuplaşıyoruz" diyerek eskinin statükocularının, bu millet Türk, Kürt, Çerkez, Ermeni, Laz, Arap, Gürcü, Rum hepsi bir olup kenetlenecek, birbirini olduğu gibi kabul edecek diye, bir sınıf üstünlüğünü kaybedecek diye attığı çığlıkları "kutuplaşma" addeden, "eskiye dönelim"ci bir duruş, diğer tarafta çoğullaşan, farklılaşan toplumu, kimlikleri yok saymadan, üstünü çizmeden kucaklayan bir hareket…

Bir tarafta "devletin bekçisi, milletin başındaki çocuk bakıcısı" olmayı savunan bir anlayış, öteki tarafta "milletin hizmetçisi" olmayı öne çıkaran bir vizyon… Bir tarafta "kapılarımızı kapatalım, dışarıya bulaşmayalım, dokunmayalım"cı, "dengeci" bir yaklaşım, diğer tarafta son 10 yılda gördüğümüz "entegre edici, yapıcı, barışçı ve uzlaşmacı, kavganın yanında haklının yanında durmaktan çekinmeyen, "dengeler adına susmayı kabul etmeyen bir perspektif.

30 Mart yerel seçimlerine, gerek yurt içinde gerek yurtdışında Erdoğan karşıtı çevreler tarafından halkın Erdoğan"ı isteyip istememesinin belirleneceği bir referandum kisvesi verilmişti. Öyle görünüyor ki, Cumhurbaşkanlığı seçimleri de aynı zamanda bir referandum olacak, bu referandumda "Eski Türkiye" ve "Yeni Türkiye" yarışacak ve sonunda karar vereceğiz; ileri mi gideceğiz, yoksa geri mi döneceğiz.

10 yıl önce
Bu külüstürü hurdaya çıkarmalı
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi