|
Orlando’dan Firuzağa’ya seri bağlantılar

IŞİD dünya listelerinde ilk sıraya yerleştiğinden beri tek bir şarkı dinliyoruz: 'İslami terör'. Hormonlu el Kaide, yani IŞİD, içinde yaşadığımız dijital çağda, türlü türlü vahşete imza atar ve bunları sosyal medyanın gücünden faydalanarak 'İslam adına' gerçekleştirdiğini bağıra bağıra ilan ederken, aslında diyoruz, en çok Müslümanlara zarar veriyor.



Gerçekten de öyle; IŞİD sayesinde İslamofobi Batı'da 11 Eylül'den beri hiç olmadığı kadar yüksek seviyelerde. ABD'nin Orlando kentinde geçen hafta bir IŞİD sempatizanı tarafından gerçekleştirilen eşcinsel barı baskınında 50 kişinin katledilmesi sonrası, geçtiğimiz yıl yasallaşan eşcinsel evliliğine karşı olan Cumhuriyetçi Donald Trump'ın bile eşcinsel hakları sözcüsü kesildiğini gördük. Daha birkaç ay önce, 'yok artık, o kadar da değil' şeklinde tepki çeken Trump'ın seçim sonrası için vaat ettiği Müslümanlara yönelik ayrımcı politikaları, her geçen gün bu tür IŞİD saldırıları sayesinde daha fazla karşılık buluyor. ABD'nin çeşitli gazete ve internet sitelerinde, Trump'ın korkunç vaatlerini rasyonelleştirmek için yarışan yazarların sayısı artıyor.



Avrupa'nın durumu daha da beter. Örneğin Perşembe günü İngiltere'de İşçi Partili milletvekili Jo Cox'un sokak ortasında vurularak ve bıçaklanarak öldürülmesine dayanan olaylar zincirinin de başında IŞİD var. Cox, bu hafta yapılacak referandumda İngiltere'nin AB'den ayrılmaması için kampanya yürütüyordu, Suriye'de barış ve mültecilere yardım için en çok çalışan İngiliz siyasilerden biriydi. İngiltere'nin AB'den ayrılma konusunu referanduma götürmesinin ardındaki temel sebep de mülteci krizi ve aslında mültecilerin bir krize dönüşmesinde, Avrupa'da aşırı sağcılığın yükselmesi ve İslamofobinin yükselişe geçmesinde IŞİD terörünün doğrudan etkisi var.



Dünya tarihi günlerden geçiyor. Kadıköy'de bir duvara sprey boyayla 'Zulüm 1453'te başladı' yazıldığı günlerde düğmesine basılan 'İslam'a karşı savaş' IŞİD'in katalizörlüğünde hızla şiddetini artırıyor ve dünyayı önümüzdeki günlerde neler olacağını kestiremediğimiz bir kaosun içine sürüklüyor. Bu savaşın göbeğindeyse, uzun süredir bitmek bilmez kara propagandaların ve düşmanca politikaların hedefi olan Türkiye var. 'Müslüman Türkiye'ye karşı nefreti en çok körükleyen, Türkiye'yi aşırılıkla, terörle, IŞİD'le aynı cümle içinde sıkça kullanan, üstelik bunu sadece siyaset alanıyla sınırlı tutmayıp sosyolojiyi de hedef alansa uluslararası medya. Yabancı basında her gün birbirini takip eden yalanlara, manipülasyonlara, çarpıtmalara hepimiz isyan ediyoruz.



İşte o medyaya, Cuma gecesi arayıp da bulamadıkları fırsat altın tepsiyle servis edildi. Bir grup, İstanbul'un Beyoğlu ilçesindeki Firuzağa'da Radiohead adlı müzik grubunun şarkılarını dinleme etkinliğine Ramazan ayında alkol tüketildiği gerekçesiyle saldırarak içeridekileri darp edince, daha gece bitmeden uluslararası medyaya haber oldu. Mekanın sahibi bir Koreli çıktı, ertesi gün dükkanı boşalttı. Radiohead müzik grubu, Rolling Stone dergisine konuyla ilgili açıklama yaptı. Buzzfeed'inden Deutche Welle'sine pek çok yabancı mecrada, mekana saldırıyla başlayıp izin verilmeyen LGBT yürüyüşüne, oradan IŞİD terörüne ve Türkiye'nin seküler olanlara karşı ne kadar toleranssız bir ülke olduğuna kadar uzayıp giden haberler yapılmaya başlandı.



Öte yanda, 'Liselerde gericiliğe geçit vermeyeceğiz' türü provokasyonlarla ülkede huzursuzluk çıkarma arayışının 18 yaşın altına indirildiği günlerde, 'Ramazan'da oruç tutmadığı için dövüldü' haberlerini iftarı bekler gibi bekleyenlerin imdadına yetişti bu saldırı. Sosyal medya Cuma gecesi, silahlanma çağrıları yapanlardan, iç savaş çığlıkları atanlardan geçilmiyordu. Provokasyon öyle etkiliydi ki, öteki kesimden mekana baskını kınayanlar dahi, bu tip paylaşımlardan sonra çıkan tartışmaların bir parçası oldu.



Öyle şeyler gördük ki son birkaç yılda bir mahallede yaşanan adi bir vakanın uluslararası medyaya taşınıp çarpan etkisi şiddetlendirilerek verilmesi, tüm ülkenin Müslümanlarına mal edilmesi, meselenin sosyal medyada silahlanma çağrılarına kadar gitmesi, maalesef bizi şaşırtmıyor. Örneğin Galatasaray Liseli seri katil Atalay Filiz, eğer bir İmam Hatipli olsaydı, bugün neler konuşuyor olacağımızı tahmin ediyorsunuzdur herhalde. Ancak karşı saldırının bu denli irrasyonel ve çığırından çıkmış boyutlarda olması, bu tarafın da aptalca davranmasını ve ateşe odun taşımasını gerektirmiyor elbette.



Okuyucu az çok tanımıştır, şahsen hiç de öyle 'Batı'ya şirin görünelim'ci biri değilim. Batı'nın IŞİD gibi kaldıraçları kullanarak kendi açtığı kirli yolda beline kadar çamura gömülmesini izlerken çok da üzüldüğümü söyleyemeyeceğim. Ancak görünen o ki, iktidar gelişmelere artık farklı perspektiften bakıyor. Hatta 'İslamcı' mahallenin ciddi bir kısmı da bu konuda uzun zamandır böyle düşünüyor. O halde bugün yaşadığı baskılardan Suriye politikasını dahi değiştirme sinyalleri veren, 'dostlarımızı artıracağız düşmanlarımızı azaltacağız' mesajları verirken doğuya değil Batı'ya ve Rusya'ya göz kırpan Türkiye'nin, bunu yapmayı kafasına koyduysa işe imajından başlaması şart. Alıcı Batılı olduğuna göre, imaj çalışması da Beyoğlu'nda Ramazan nedeniyle adam döverek yapılmıyor.



Sokaktaki muhafazakar, 'İyi de bu iktidarın problemi, beni ilgilendirmez' diyebilir. Lakin bir zamanlar sadece başörtüsü mücadelesi veren, ülke içinde din ve ibadet özgürlüğü için direnen Türkiye Müslümanları bugün bagajlarında Gazze taşıyor, Filistin taşıyor, Suriye taşıyor. Bu bagajsa akıllı ve dikkatli olmayı, dünya tarihi günlerden geçerken düşmeni bekleyenlere malzeme vermemeyi, faturası tüm Müslümanlara kesilen agresifliklerden kaçınmayı ve Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmamayı gerektiriyor.


#IŞİD
#Firuzağa
#İslamofobi
8 yıl önce
Orlando’dan Firuzağa’ya seri bağlantılar
Kara dinlilerle milletin savaşı
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?