|
Saldırıların hedefi neden Paris?
Fransızların son beş yıldaki Suriye politikası diğer Batı ülkelerine göre oldukça farklıydı. Türkiye ve Katar'ın yanı sıra Fransa, Esad rejimine karşı tavrını, tüm tehdit ve aldatmacalara rağmen değiştirmeyen az sayıdaki ülkeden biri oldu.

Esad'ın gitmesi gerektiğini söyleyen ilk ve bugün bu söylemde katı bir tutumla hala ısrarcı olan tek Batılı ülke olan Fransa, 2012'de kurulan Suriye Ulusal Konseyi'ni tanıyan, ABD liderliğinde kurulan Suriye'nin dostları grubuna ilk katılan ülkeydi. Bugün hala konseyin toplantılarına sıkça ev sahipliği yapan Paris, sahada muhaliflere silah göndermeyi ilk kabul eden Batı yönetimiydi aynı zamanda. Diğer Batılı liderler çekimser kalsa da Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Esad'ın işlediği suçlar nedeniyle cezalandırılması için askeri müdahale düzenlenmesi için ısrarcı olmuştu. Obama yönetiminin, Doğu Guta katliamı sonrası, Rusya'yla anlaşıp Suriye'de kendi çektiği kırmızı çizgilerini çiğneyerek rejimin kimyasal silahlarının Suriye'den dışarı taşınarak imha edilmesine karar kılması sonucu, Fransız yönetimi de yalnızlaştırılarak muhaliflere silah göndermekten ve Suriye'ye askeri müdahale fikrinden vazgeçirildi.

Fransa aynı zamanda Esad rejimine karşı BM bünyesinde en sıkı mücadeleyi veren daimi üyeydi. Sivillerin Esad rejiminin kullandığı varil bombalarından korunması yönünde yasa tasarısı hazırlanması için verdiği önerge bu yöndeki en son girişimiydi. Sağcı Fransız politika yapıcıların ve yorumcuların hışmına da yürüttüğü sert Esad karşıtı politikası nedeniyle bolca maruz kalan Paris yönetimi, 2013 yılında Suriye ordusuna mensup olan 'Sezar' kod adlı fotoğrafçı tarafından ifşa edilen işkence fotoğrafları nedeniyle Esad rejimine karşı işlediği savaş suçları nedeniyle soruşturma açmıştı. 'Esadlı geçiş süreci'nin tartışılmakta olduğu Viyana toplantılarında da Fransa bu tutumunu sürdürüyor; Esad yönetiminin ve İran'ın Suriye'deki varlığının devamını kabul edemeyeceklerinin altını çizmeye devam ediyor.

Hollande'ın yaşadığı baskının çok daha ağırını ve başkent Paris'te yaşanan saldırıların benzerlerini, Erdoğan ve Türkiye'nin de tecrübe etmiş olması, bu ülkelere Suriye'de seçtikleri taraf yüzünden bedel ödetildiği şüphesini doğuruyor. Cuma gecesi Paris'te eş zamanlı yaşanan terör saldırıları sonrası Hollande'ın yapmak zorunda kaldığı ilk iş olağanüstü hal ilan etmek, sınırları kapatmak ve Antalya'daki G-20'ye katılımını iptal etmek oldu. Bu yılı başında yine Paris'te Charlie Hebdo dergisine düzenlenen saldırı sonrası yapılan 'Fransa'nın 11 Eylül'ü' benzetmeleri karşılık bulmamıştı, bugün yaşanan saldırı sonrası Fransız yönetiminin nasıl davranacağı ve dış politikasını nasıl şekillendireceği merak konusu.

IŞİD karşıtı koalisyona da ilk katılan ülkelerden biri olan Fransa, koalisyona katılımının Esad rejimini güçlendirmeyecek şekilde olacağını sürekli belirtiyor ve askeri uçaklarının katıldığı operasyonları da buna göre şekillendiriyordu. IŞİD'in Arapça ve Fransızca yaptığı açıklamayla üstlendiği ve 'Fransız uçaklarının Hilafet topraklarındaki Müslümanlara saldırıları' nedeniyle gerçekleştirildiğini iddia ettiği Paris saldırıları sonrası en dikkat çekici açıklama ise, Esad'a aitti. Hollande'ın Suriye politikasından hiç de memnun olmayan ve Şam ve Moskova medyasında sıkça kendine yer bulan eski Fransız ulaştırma Bakanı Thierry Mariani'nin de aralarında olduğu dört kişilik bir heyetin dün Şam'a yaptığı ziyaret sırasında, “Fransa, Suriye'nin beş yıldır yaşadığı terörü yaşadı. Charlie Hebdo'da yaşananlardan hiçbir şey öğrenilemedi. Terörizme karşı açıklamalar yapmak yeterli değil” şeklinde konuşan Esad'ın, “Paris saldırılarının Fransa'nın son beş yılda izlediği politikanın sonucu” olduğu yorumunda bulunması da medyaya yansıdı.

Sivil protestoların başladığı günlerde bir yandan halkın üzerine tanklarla ateş açıp bir yandan da protestocuların 'terörist' ve 'radikal'ler olduğunu iddia eden Esad'ın, duyduğu 'terörist' ihtiyacını, 2012'de Halep'te ve Şam'daki Sednaya gibi yoğunlukla el Kaide üyelerinin bulunduğu hapishaneleri boşaltarak karşıladığını hatırlatmak gerek. Halkı ve özellikle Batı toplumunu protestocuların sivil olmadığına, terörist ve fundamentalistlerden oluştuğuna ikna etmenin ve bu sayede kendisinin kalıcılığını sağlamanın yolunu, el Kaide'yi sokaklara davet etmekte bulan Esad, marjinalleşmiş ve yok olmaya yüz tutmuş Irak el Kaidesi'nin, IŞİD gibi bir canavara dönüşüp küllerinden doğmasına kapıları araladı. Bu sayede 'ehven-i şer' olarak ayakta kalacaktı ve bunda başarılı da oldu. IŞİD'in yıldızını parlatmak ve Suriye'ye yabancı savaşçı akımını başlatmak ihtiyaç duyduğu temel insan kaynağının bir kısmını da 2013 yılında Taci ve Ebu Gureyb hapishanelerinin bir gecede boşaltılmasına ve yüzlerce eski Baasçı ve el Kaide mensubunun dışarı çıkıp IŞİD saflarına katılmasına göz yuman Maliki liderliğindeki Bağdat yönetimi karşıladı. Suriye'nin doğusundaki petrol alanlarını yine 2013'te ele geçiren IŞİD'in en büyük müşterisi yine Esad rejimi oldu. Böylece Esad bir yandan IŞİD terörü için Türkiye ve Katar gibi ülkeleri suçluyor, diğer yandan “ben gidersem yerime onlar gelecek” diye korkuluk olarak kullandığı IŞİD'i besleyip büyütüp zenginleştiriyordu.

Esad'ın ve pek çok sadık hizmetkarının Suriye halkına ve Batı'ya verdiği gözdağlarından biriydi kuşkusuz Batı sokaklarında patlayan bombalar. Örneğin Suriye Baş Müftüsü Ahmed Hassoun 2011 yılında yaptığı bir konuşmada Batı'yı intihar bombaları ve terör saldırılarıyla tehdit ederek şöyle söylüyordu: “Bize saldırırsanız Fransa'da, İngiltere'de ya da Amerika'da Araplar ve Müslümanlar şehit olmayacak mı sanıyorsunuz? Yeni Cülyus Cemaller ve Muhammed Duriler çıkacak ve onlar geçmiştekiler gibi adil olacak.”

Esad ve destekçileri, rejimin devamı için önce ülkelerini, sonra bölgeyi terör ve ateş sarmalına çevirmekten çekinmedi; aynı şeyi dünyaya yapmaktan da çekinmeyecek gibi görünüyor. Dünya karıştıkça Esad keyifleniyor. Bunun sonu muhakkak gelecek ama işler iyiye gitmeden önce daha da kötüye gidecek gibi görünüyor.
#terr saldırıları
#ışid
#fransa
#paris saldırılrı
8 yıl önce
Saldırıların hedefi neden Paris?
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset