|
Suriyeliler İran’a sığındı da biz mi inkar ettik?
3 yaşındaki Suriyeli Aylan Kurdi'nin Bodrum kıyılarına vuran minik bedeninden önce Avrupa'ya ulaşmaya çalışan mültecilerin, kadınların ve çocukların bedenleri Libya kıyılarına vurmuştu. Dönüp de bakmadılar bile.

Haftalardır Akdeniz'de insan kaçakçılarının merhametine kalmış Suriyelilerin ıstırabı, kumların arasındaki insan iskeletleriyle gözümüzün önündeydi. Orada ne oluyor deyip ilgilenmediler bile.

Sadece Suriyeliler ve Iraklılar değil, Arakanlılar, Eritreliler, Nijerya'dan, Somali'den, Burma'dan, Orta Afrika'dan, Yemen'den ya da Filistin'den kaçan insanlar aylardır denizlerde yaşam mücadelesi veriyor, her hafta denize kıyısı olan bir ülkeden batan bir tekne, açık denizde kaybolan ya da ölen yüzlerce insan haberi geliyordu. Umurlarında bile değildi.

Aylardır, yıllardır mülteci meselesiyle dertlenen, bunu yazılarına taşıyıp dünyaya haykırmaya çalışanlar, raporlar hazırlayıp uluslararası toplumun dikkatini çekmeye uğraşanlar, çatışma bölgelerinde, mülteci kamplarında günlerini haftalarını geçirip, bazen de hayatlarını onlara yardıma adayan insanlar bile, o fotoğrafı görünce yüreklerinde yükselen acının, öfkenin karşılığını onların umursamazlıklarından çıkarmaya dahi çalışmadı. Ama onlar, düne kadar bu gariban mültecileri terörist, dilenci, şehirlerine yakışmayan veya göz konforlarını bozan sefil insanlar olarak görenler, herkesten çok bağırdı.

Hiçbir insanın bir çocuğun hayatta kalma mücadelesine yenilmiş bir çocuğun son nefesini yitirmiş bedeni üzerinden siyaset yapabileceğine inanmazdım. Ama yıllardır sistematik şekilde “Hükümet bizim vergilerimizle Suriyelilere bakıyor” diyen, Ak Parti'nin oy uğruna Suriyelilere vatandaşlık verdiği yalanlarını yayan, “Ak Parti iktidardan düşünce onları Suriye'ye geri göndereceğiz” diye vaatlerde bulunan, Gaziantep gibi yerlerde “Suriyeliler sizin işinizi, ekmeğinizi çalıyor” gibi iftiralarla provokasyon yapıp yabancı düşmanlığını körükleyen arsızlar bunu da yaptılar. Bir bebeğin ölü bedeni üzerinden, onları belki de bu dünyada en fazla umursamış, onlar için girdiği mücadele uğruna iki yıldır başına gelmeyen kalmamış bir adamı son bir kez daha vurmak için kullandılar. Recep Tayyip Erdoğan imiş o bebeğin katili; öyle diyorlar. Girdikleri laf dalaşlarında “O varil bombaları bu bebekler ölmesin diye atılıyor” diyebilecek kadar ileri gidip tüm muhalifleri IŞİD'le eşdeğer tutacak kadar insanlıktan çıkan Türk Şebbihalar, dirisinin yüzüne bakmayıp “Almanya almıyor, biz niye alıyoruz, kovun bunları” şeklinde yazılar yazmak suretiyle iflah olmaz Arap düşmanlığı ve İslamofobiyle kavrulan Türk Neonaziler, ABD Suriye politikasını değiştirmeden önce 2012-13 yıllarına kadar “Katil Esad rejimine NATO” müdahale etsin” manşetleri atıp sorun İran-Türkiye arasında çözülebilecekken çözülmemesi için ellerinden geleni ardına koymayan, ABD politika değiştirince anında dönüp Erdoğan'ı suçlamaya başlayan Gülen'in askerleri hep birlikte Erdoğan'a vurdular.

Kompleks Suriye meselesini Esad'ın işkencelerinden, savaş uçaklarından ve varil bombalarından, kimyasal silahlarından arındırıp sadece IŞİD'e indirgeyen, yabancı savaşçıların Şii olanlarını denkleme dahi dahil etmeyen, Erdoğan'ı mezhepçilikle suçlayayım derken, en büyük mezhep ayrımcılığının yapılageldiği Irak ve Suriye'de ellerinden kan damlayan Şii ve Nusayri liderleri masum gösterip suçlarına ortak olanlara, o fotoğrafları görünce biz ar edip vurmadık, onlarsa utanmıyorlar.

Suriye'de ailesini kaybedip Türkiye'ye kaçmış, ışıklarda mendil satmaya çalışan hiçbir yetim çocuğun başını okşayıp halini sormadıkları için, bir mülteci kampını ziyaret edip veya sığınmacı bir ailenin kapısını çalıp yardım etmeyi dahi düşünmedikleri için edip bilmiyorlar, “neden kaçtınız, ne zaman döneceksiniz?” sorusunun cevabını; ama tenezzül edip kendi çarpık zihniyetlerine hizmet etmeyen binlerce raporu da okumuyorlar. O insanlar Esad gitmedikçe dönmeyecekler. “Esad'ı istemiyorsunuz iyi peki de, bakın ülkeniz ne halde, böyle daha mı iyi?” diye sorduğunuzda Muhaberat korkusu altında yaşamanın tarifini yapan insanlar döneceklerinde öldürüleceklerinden, Esad'ın unutmayacağından gayet eminler. Halep'ten, Hama'dan, Humus'tan, Lazkiye'den, İdlib'ten kaçıp gelenlere “Peki IŞİD?” diye sorduğunuzda, “Muhalifler onlarla savaşır ve bizi korur” diyorlar ama Esad varken geri dönerlerse eninde sonunda rejimin kendilerini öldürecekleri ortak fikrinde birleşiyorlar. Esad'ın 2014'te çıkardığı 'genel af' kanununa inanıp rejime teslim olan eline silah almamış rejim karşıtlarının ortalıktan kaybolması ve onlardan bir daha haber alınamaması da haklı kılıyor kaçanların endişelerini.

Ve madem iddia ettikleri gibi milyonlarca insan Esad'dan değil de IŞİD'den kaçıyor, o zaman neden Esad rejiminin en büyük müttefiki olan İran'da bir tane bile Suriyeli sığınmacı yok, bunu kimse sormuyor. Batı'yı mültecileri yabancı düşmanlığı yüzünden almadığı için, Körfez ülkelerini alabildiğine zenginliklerine rağmen yeterince yardım etmedikleri için eleştiriyoruz da, hakikaten, neden bir tane Suriyeli bile İran'a kaçmıyor, Suriye'den kaçıp Irak gibi ikinci bir çatışma bölgesine sığınanlar dahi oradan İran'a geçmiyor? Madem mesele IŞİD, suçlu Türkiye, o zaman dağları denizleri aşıp başka ülkelere kaçmaya çabalayanların bir tanesinin bile rotasında İran yok?

Hadi buna da bir yalan uydurun, bir bahane bulun utanmazlar.
#mülteciler
#esad rejimi
#suriye savaşı
#ışid
9 years ago
Suriyeliler İran’a sığındı da biz mi inkar ettik?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi