|
Terörün ortak bir tanımı var mı?

Gündelik siyasetin içine öylesine tıkanıp kalıyoruz ki bazen, yapısal değişim ve dönüşüme dair gelişme ve ifadeleri ıskalayabiliyor, bu meselelere küresel perspektiften bakmayı ihmal edebiliyoruz.



Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir süredir 'terör ve terörist tanımının yeniden yapılması'na ilişkin verdiği mesajlar da aynı şekilde, ya son günlerde olduğu gibi AB ile yürütülen vize müzakerelerinin Türkiye'ye şart koşulan maddeleri açısından ya da geçen aylarda olduğu gibi akademisyenlerin PKK'ya karşı yürütülen savaşa karşı yürüttükleri kampanyalar üzerinden değerlendiriliyor. Oysa, Erdoğan'ın bu çağrısı, küresel açıdan değerlendirirsek, 'Dünya 5'ten büyüktür” çıkışı kadar önemli. Zira terör ve terörist tanımlarının aslında tüm dünyada ele alınması ve değerlendirilmesi gerekiyor.



Gelgelelim, coğrafyaların dizayn edilmesinde terör grupları başat oyuncular haline gelir ve satranç tahtasında ileri geri oynatılırken, BM üyeleri terörizmin tek ve ortak bir tanımı üzerinde uzlaşamıyor. AB ülkelerinde de ortak bir terör tanımı yok. 11 Eylül sonrası açtığı 'teröre karşı savaş'la beraber alabildiğine paranoyak hale gelen ABD'de ise terör ve terörist tanımları karmakarışık. Savunma Bakanlığı'nın, Dış İşleri Bakanlığı'nın ve hatta FBI'ın yaptığı terör tanımları farklıyken terörle mücadele için çıkarılan her yasayı açıp incelediğinizde farklı bir terörist tanımıyla karşılaşıyorsunuz. Bazı yasalar şiddet içeren bir eyleme dahil olmayı gerektirirken bazı yasalarsa sadece korkutmayı dahi terörist ifadesi kapsamına girmeye yeter buluyor. Bu da tabi, kişinin adının ne olduğu, ne giydiği, hangi dine mensup olduğu, hangi ülkede doğduğu gibi sübjektif nedenlere göre şüphelileri kategorize etmeyle, terörist ilan edip etmemeye karar vermeyle sonuçlanıyor. Dünya gündemi her geçen gün terörle daha fazla meşgul oluyor ama ortak bir terör ve terörist tanımı yok. Bu absürtlüğün altındaki acı gerçek, mevcut belirsizlik durumunun istismar için uygun kılıf vazifesi görüyor olmasından başka ne olabilir?



Latince 'korkutmak' anlamına gelen ve ilk kez Fransa'da 1793-1794'te Jakobenlerin yürüttüğü kanlı Terör Dönemi'nde devlet terörünü tanımlamak için kullanılan 'terör' kelimesi, hakikaten de yıllar boyu siyasal açıdan suiistimal edilen bir kelime oldu. Türkiye gibi bazı ülkelerde terör uzun yıllar neredeyse hayatın bir parçası olmuşken, ancak 11 Eylül sonrası Amerika'nın ve onu takiben Batı Avrupa'nın ana gündem maddesi oldu. Hatta biraz fazla oldu. Pek çok bombalı saldırıya karışmış ve binlerce kişiyi öldürmüş Ku Klu Klan gibi bir örgütü dahi terör örgütü ilan edemeyen ve bir çeşit nefret grubu olarak tanımlayan ABD, 2001 sonrası İslam ve terörü neredeyse iç içe geçiren yaklaşımıyla İslamofobi'nin de yükselmesinde rol oynadı. İnsan haklarını hiçe sayan İslam-terör özdeşleştirmesi, Batı'da artık kalıplaşmış halde. İşte daha geçen hafta American Airlines'la uçan bir profesör, diz üstü bilgisayarında çalıştığı bir diferansiyel denklem yüzünden terörist olduğu şüphesiyle göz altına alındı; çünkü 'gerizekâlı' bir yolcu gördüğü matematik denklemini bir terör saldırısının Arapça kodu zannetti.



Peki son 15 yılda, herhangi bir suçlamada bulunmadan yıllarca binlerce zanlıyı Guantanamo ve benzeri yerlerde tutuklu olarak alıkoyan, aralarında Batılıların da olduğu binlerce insanı gözetleme ve dinleme altına alan, başka ülkeleri istediği gibi bombalayan ve katlettiği yüzbinlerce masum insanı 'sivil zayiat' olarak niteleyen Amerika önderliğindeki Batı, bugüne kadar teröre karşı savaşta ne kadar mesafe aldı? Bilanço ortada, el Kaide yavruladı; ortalık Boko Haram, Eş Şebab, IŞİD gibi örgütlerden geçilmez hale geldi. Batı “Birkaç yumurta kırmadan omlet yapamam” diye diye Orta Doğu'yu paramparça etti. Milyonlarca insanın hayatını kararttı. Temel haklara tecavüzü meşrulaştırdı. Üstelik hala, arkasında bıraktığı enkazdan ders almış gibi de görünmüyor.



Öte yandan, Türkiye hemen her gün patlayan bombalar yüzünden toprağa en az bir şehit daha verirken, aynı Batı Türkiye'ye 'ifade özgürlüğü' gibi argümanlarla gelip insan hakları avukatlığı yapıyor. Sorarım size, IŞİD dünyanın herhangi bir yerinde Dabık adlı dergisini basıp yayınlayabilir mi? Bir Müslüman çıkıp 'Müslüman hakları destekçisiyim' diyerek açıkça El Kaide bağlantılı örgütlerin saldırılarını savunabilir mi? Bir akademisyen El Kaide'ye destek veren bir bildiri imzalayabilir mi? Peki bunların hepsi neden Türkiye'de PKK adına yapılabiliyor?



Hal böyleyken, AB'nin temel özgürlükler dayatmasıyla Türkiye'den yasalarındaki terör tanımını değiştirmesini istemesine dönüp de, sen önce kendi güvenlik yasalarına bak, terörle mücadele adına çiğnediğin insan haklarına bak, yükselttiğin İslamofobi'ye bak demek gerekmez mi? Batı'nın terör konusunda ahkam kesmek için bu güne kadar terörle mücadele açısından, bırakın bir başarı ortaya koymayı, en azından ardında bir yıkım bırakmamış olması gerekmez mi? Terörün ortak bir tanımını yapamayanlar, başkalarına terör tanımı dayatmaktan vazgeçmelidir; terörle mücadelede samimi olanlar ortak zeminde tartışmaya, özeleştiriye ve yeniden yapılandırmaya açık olmalıdır; ama bunun için önce başkentlerinde terör örgütü çadırları kurdurmaktan, terör örgütlerini açıkça finanse etmekten vazgeçmeleri gerekiyor. O zamana kadar da 'onlar yoluna, biz yolumuza' demekten başka yol görünmüyor.


#Terör
#IŞİD
#FBI
8 yıl önce
Terörün ortak bir tanımı var mı?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi