|
Osmanlı insanının acıyı bal eyleyen dünyası

Tarihin hiçbir döneminde, hiçbir erdemli toplum, hiçbir erdemli şehir, hiçbir erdemli yönetim, güçle, alan el anlayışıyla oluşturulmamıştır. Çünkü dünyanın neresinde olursa olsun, güçle kurulan yönetimler, güçle yıkılmışlardır. Hiçbir erdemli yönetimin temelleri, şiddetle, kinle ve kanla atılamaz. Erdemli yönetimler, hayatı zorlaştırmaktan daha çok kolaylaştırırlar. Onlar nefret ettirmeden önce sevdirmenin ustasıdırlar.

*

Dünya tarihinin parlayan yıldızlarından olan Osmanlı yönetiminin gücü ve başarısı, ekonomik, siyasal ve kültürel, her alanda alan el değil, veren el olmasından kaynaklanır. Osmanlı insanı için, üretmek bir amaç değil, bir araçtır. O alan el olmaktan daha çok veren el olabilmenin peşindedir. Onun kültür ve ekonomi dünyasında, dünyanın hiçbir yerinde saygınlığı olmayan, el açmaya yer yoktur.

*

Osmanlı insanının düşünce ve eylem dünyasında, kültürel alanın veren elleri, ekonomik alanın veren ellerinden daha çok saygı görmüştür. Çünkü, kültürel üretimde başarılı olmayan toplumların, ekonomik üretimde başarılı olmaları mümkün değildir. Hiçbir toplum kültürel derinlik kazanmadan, ekonomik zenginlik kazanamaz. Bunun için, Osmanlı insanı, gittiği her coğrafyayı, veren el olmanın simgesi olan, hanlarla, dergahlarla ve çarşılarla donatmıştır.

*

Osmanlı insanı, bir coğrafyaya ekonomik güçle gidildiğine, ancak gidilen coğrafyada kültürel güçle kalındığına inandığı için, kültürel üretime ekonomik üretimden çok daha büyük önem vermiştir. Osmanlılar kültürel alanın öncülerinin yüzyıllarca konuşulacak eserler bıraktıklarını görmüşlerdir. Bu yüzden, bugünün üniversiteleri olan dergahlara ayrı bir önem vermişler ve camileri dergahlarla bütünleştirmişlerdir.

*

Osmanlı insanının yıldızının parladığı dönemlerde Konya, Bursa, Edirne ve İstanbul, Avrupa''nın en önemli kültür merkezlerinin başında geliyordu. İslam dünyasının bütün aydınları, Osmanlı şehirlerinde toplanmışlardı. Müzikten mimarlığa kadar sanatın her alanında eşsiz eserler verilmiştir. Osmanlıların Avrupa topraklarına ayak bastıkları yıllarda, İngiltere ile Fransa, Avrupa''da “Yüzyıl Savaşları” ile birbirlerine büyük zararlar veriyorlardı.

*

Osmanlıların Avrupa topraklarına ayak bastıktan sonra, oldukça kısa sayılabilecek bir zaman diliminde, Balkanlara yerleşmeleri, Osmanlı insanının, ırk, din ve renk ayrımı gözetmeden, veren el olmasından kaynaklanmaktadır. Osmanlı insanı, vermeyene verilmeyeceğini, acımayana acınmayacağını ve sevmeyenin sevilmeyeceğini biliyordu.

*

Osmanlı insanı, gittiği ülkelerde kimseyi küçümsemediği için, hiç kimse tarafından küçümsenmemiş ve on beşinci yüzyılda gücünün doruk noktasına ulaşmıştır.

*

Osmanlı insanı için, acı çektirmektense, acı çekmek daha iyidir. O acıyı bal eylemesinin yolunu bulmakta, hiçbir zaman güçlük çekmemiştir.

*

Anadolu insanı, Osmanlı insanı olduğunu unutmamalıdır.

13 yıl önce
Osmanlı insanının acıyı bal eyleyen dünyası
Memurların yurtdışı eğitimi 46 yıllık yönetmelikle sürdürülemez
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir